\'Megri daye\' meselesi (1)

Kirvem,
Bir zamanlar ülke sathında “birlik ve bütünlük” nutukları atarken sıkça dillendirilen en cafcaflı, en sihirli deyim de “et ve tırnak” hikayesiydi!
Misakımızın millisinde sabah-akşam bıkıp usanmadan et ve tırnak lafazanlığıyla oyalanırken, diğer taraftan da özellikle şu son otuz yıl boyunca sanki Çaldıran Meydan Muharebesini andıran kanlı olaylar neticesinde yaklaşık kırk bin insanımız, özellikle de gençlerimiz “cennet vatan”ımızın “mübarek” topraklarını terk edip “öte taraf”a doğru maalesef yol alırken, bunun, bu “kaknem” gidişatın et ve tırnaklı hamaset nutuklarıyla çözülmediği gibi, keza giderek kabak tadı verdiğini nihayet anlayınca, bu kez de “Olmadı pilav çevir lapaya” uyanıklığıyla sözde “kardeşlik” simidine cankurtaran misali sarıldık…
Aslında amiyane deyimiyle vıcık vıcık, samimiyetten yana zerre kadar nasibini almamış, bunun yerine süfli “manevra”larla zevahiri kurtarma, günü gün etme hesaplarıyla ha babam de babam ortaya temcit pilavı misali sürülen bu “kardeşlik tutkal”ının da, bunca yıldan beri ülkenin en önemli meselesi olan “Kürt sorunu”nu çözmediğini; hatta dünyanın dört bir yanına yaymak için göbeğimizi çatlattığımız Türkçenin dil bilgisi kurallarına uygun bildik çekimiyle “kardeşim, kardeşsin, kardeşiz” laklakiyatının da laf ola beri gele kabilinden öteye bir işe yaramadığını, tıpkı kocaman buz kalıplarına çiviyle kazılan yazılar gibi şıpınişi eriyip gittiğini geç de olsa çakozlayınca, ister istemez, çarnaçar “çare” babında önce sürüsüne bereket “açılım”larla oyalanıp, akabinde de “demokratikleşme paketi” derken, nihayet bunca zamanın ardından hafiften hafife tornistanla umutlarımızı “çözüm süreci”ne odakladık!..
Nitekim geçenlerde sanki önceki yıllarda hiç dillendirilmemiş, sanki bu ülkede zırt-pırt asla telaffuz edilmemiş, sanki bundan evvelki bilumum “devletlu”ların ya da gelmiş geçmiş kerli ferli “yetkili” zevatın ağzında sakız misali hiç çiğnenmemişçesine bu kez de Diyarbakır’da, namı diğeriyle Amed’de; şen, şakrak “düet”ler eşliğinde halaylar çekip, gırtlak paralayıp, böylece dosta, düşmana bizatihi başımızın başı başbakanımızın belagatıyla şu bitip tükenmeyen “kardeş”likten yana nasıl mı demli çay demledik?
 “…Son haftalarda altını çizerek söylediğim sözü tekrar etmek istiyorum. Diyarbakırlı kardeşim, Kürt kardeşim, Türk kardeşim, Zaza kardeşim. Bu cumhuriyet senin cumhuriyetindir. Bu cumhuriyet ne kadar İzmirlinin, İstanbullunun, Ankaralının cumhuriyetiyse işte o kadar senin cumhuriyetindir. Bu bayrak senin bayrağındır. Sen herkes gibi 76 milyon gibi bu ülkenin öz be öz vatandaşı, bu vatanın bu bayrağın bu devletin sahibisin. Artık hiç kimse hiç kimseyi hor göremez. İkinci sınıf vatandaş muamelesi yapamaz. İhmal edilemez. Hiçbir kültür, hiçbir kimlik artık inkar edilemez.Yeni Türkiye’de ayrımcılık olamaz. Öteleme horlama olamaz. İnkar, ret, asimilasyon olamaz, olmayacak.”
Böylesine bir “tirat” karşısında meydanları dolduran, bu ülkenin “bağrı yanık” insanlarının neredeyse tümü, çoluk çocuk “maaile” bir zamanların yasak ve aforoz edilmiş dili Kürtçeyle “megri daye”, ya da eskimiş, miadı dolmuş, Güneş Dil Teorisi’nce tüm dillerin “ana”sı olduğu iddia edilen Türkçeyle “ağlama ana” diye bir taraftan ağıt yakarken, öte yandan tam aksine hüngür hüngür ağlayıp sular seller misali sevinç gözyaşları dökmeleri için acaba bu coğrafyadaki halkların bunca bedel ödemeleri mi gerekliydi ağparik!?
Muhterem başbakanımız Erdoğan’ın Diyarbakır’da binlerce vatandaşımıza hitap ederken şiirlerle allayıp pullayıp buyurduğu bu son “ferman”ın içeriğine bakılırsa; anlaşılan o ki, bundan kellim bu coğrafyada, yani cennet vatanımızın kuş uçmaz kervan geçmez mezraları dahil her tarafında “Eski Türkiye”nin yamuk, yampiri, yandan çarklı “kanun”ları rafa kaldırılıp, bunun yerine “Yeni Türkiye”mizin herkesi, her “vatandaş”ı tıpkı kundaktaki bebekler misali özenle sarıp sarmalayacak kanunlar manzumesi yarın, belki de yarından da yakın bir zaman içinde devreye girip, hepimizi kucaklayacak evvel Allah!
Yani?
Yanisi haftaya Kirvem!

Evrensel'i Takip Et