1 Aralık 2013

Erkekliği reddetmek

90’lı yıllar… Kanada’da üç erkek, kadınlara karşı şiddetle mücadeleye destek olarak erkeklerin bu konudaki rolüne dikkat çektiler. Bu o zamana kadar sadece kadınların sorunu olarak görülen, haliyle, çözümün de tek bir adrese yöneldiği cinsiyet temelli şiddetin hem kadın hem de erkekler tarafından bir mücadele alanı olarak belirlenmesi gerektiğine işaret ediyordu. “Beyaz Kurdele” adını verdikleri hareketle pro-feminist bir çıkış yapan Kanadalı akademisyen Michael Kaufman ve arkadaşlarının çabası zamanla dünyaya yayıldı; hareket 60’a yakın ülkede benimsendi. Ülkelerin özgün koşullarına göre biçimlenen kampanyalar, bütün öğretilmişliklerine karşın kendini şiddetten uzak tutmaya niyet etmiş erkekleri içine alarak büyüdü. Sloganları şuydu: “Kadına yönelik şiddet uygulamayacağım, göz yummayacağım, sessiz kalmayacağım!” Cinsiyetçi kavramlar sözlüğümüzün en manidar maddelerinden biri buraya çok yakışacak, gayet de ironik duracak: “Erkek sözü!”

ŞİDDET ERKEKLİKTİR, ERKEKLİĞİ REDDEDİYORUZ

Derken, yaşadığımız ülkede de erkek şiddetine karşı olan erkekler sesini yükseltmeye başladı. Şişenin tıpasını uçuran haber Gebze’den gelmişti. İtalyalı sanatçı Pippa Bacca, sınırlar arasında dolaştığı gelinlikli performansının Türkiye durağında otostop yapmış, aracına bindiği kişi tarafından tecavüz edilip öldürülmüştü. Günler sonra İstanbul’da toplanan bir grup erkek “Tecavüz etmek, öldürmek erkeklikse biz erkek değiliz” dediler. Bu hareket başka bazı illerde de yankı buldu. Arada başka örnekler de oldu. Son olarak geçen hafta Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi üyesi erkekler Ankara’da sokağa çıkıp “Şiddet erkekliktir, erkekliği reddediyoruz. Erkeklik hepimizi köleleştiriyor” diye seslendiler.
Gün geçtikçe daha çok sayıda erkek, kadınlara yönelik şiddetin ortadan kaldırılması için elini taşın altına koyuyor. Onların da hedefi, şiddetsiz bir dünya. Bir süre önce 10 ülkede 15 bin erkekle yapılan, Erkekler ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Araştırması’na göre, erkekler şiddetin iki sebebi olduğuna dikkat çekiyor: Birincisi; çocuklukta babanın uyguladığı şiddete tanıklık, ikincisi de erkeklik gösterisi ve kadınlara karşı gücünü kanıtlama derdi.
Eşitsiz güç ilişkilerinin bir sonucudur şiddet. Tüm dünyada kadınlara yönelik şiddetin sorumlusu kim diye sorsanız erkekler yanıtını alırsınız. Sırf bu yüzden, şiddete karşı önleyici çalışmaların erkekleri itmesi değil, içermesi gerekir. Çünkü şiddeti cezalandırmak yetmez; mesele, olmadan önleyebilmektir. Erkeklerin değişmesi, öğrenilmiş erkekliğin terk edilmesi, toplumsal cinsiyet rollerinin dönüşmesi, kadınların güçlendirilmesi gibi birçok ülkenin çoktan üstesinden geldiği sorunları çözmek, şiddeti ortadan kaldırabilir.

ŞİDDET BİR HASTALIK DEĞİLDİR!

Bunun için bize ne lazım? Şiddetle mücadele için önce eşitlikten korkmayan yöneticiler lazım bize. Şiddeti tedavi edilince geçecek bir hastalık olarak görmeyen, rakamları eksiltmeyen, burada güya şiddete karşı önlem alırken şurada bu çabayı hükümsüz kılacak saçma sapan işler yapmayan yöneticiler lazım.
Başka rakam aramaya gerek yok; tüm dünyada geçerli tek bir oran var, o da her üç kadından birinin eşi veya sevgilisinin şiddetine maruz kaldığı. Her ne kadar, öğrenememe konusunda rekorlar kıran Aile Bakanlığı şiddet yapan erkeklerin psikolojik rahatsızlığı olduğunu söyleyip onları ‘hasta’ ilan etse de, böyle değil. Şiddet bir hastalık değildir. Buna inanırsanız, cinnet getiren erkeğin katletmek için niye eşini veya çocuğunu seçtiği sorusuna yanıt veremezsiniz. Oysa gayet açıktır: Erkekliğin ev içinde zaten iyice ezdiği, güçsüzleştirdiği kadın ve çocuk, her türlü şiddetin ilk adresi oluverir. Demek ki neymiş, şiddet medikalize edilmemeliymiş. Bunu öğrendiysek ikinci dersimize geçebiliriz. Şiddet doğuştan gelmez. Babanız Hitler’den beter, Mussolini’den hallice olabilir ve bu, genetik aktarımla siz de faşist olacaksınız demek değildir. Fakat babanızın kahramanlık hikayeleriyle büyütüldüyseniz, şiddeti kınayan değil onayan bir iklimde çocukluğunuz geçtiyse, kusura bakmayın ama siz de şiddet dostu biri olabilirsiniz. Gelsin üçüncü ders: Cinsiyet eşitliğinin sağlanması ancak erkeklerin de çabasıyla olabilecektir. Şiddetle mücadele sadece kadınların işi değildir.

KADINLAR GÜÇLENİRSE...

Kadınlar güçlenirse erkekler de özgürleşir… Bunu pek çok kere duymuşsunuzdur. İnanmak gerekir. Çünkü cinsiyet eşitsizliği hem kadınlar hem de erkeklerce üretilir ve birinin bundan uzak tutulması diğerinin de kurtuluşu olacaktır.
Erkekler kadınlara yönelik şiddetle mücadeleye katılırlarsa ayrıcalıklarını yitireceklerini, iktidarlarına halel geleceğini düşünüp bundan korkabilirler. Kadınlardan yana olmak, bu yandaşlık fena halde iğdiş edilme korkusundandır. Çünkü kadınların yanında yakınında olanlar, aslında eşcinsellerdir! Haşa! İkinci bir engel, mahalle baskısı olabilir. Kadınlarla biraz fazla vakit geçirseniz erkek alanından dışlanırsınız. Onlara da sirayet etmesin diye sizi erkek kulübünden kovarlar. Üçüncüsü, yanlış anlaşılmaktır. Kadınlara destek olmak isteyen erkek çaldığı kapıların yüzüne kapanacağını düşünerek vazgeçebilir. Bazı feministlerimizin de bu kapanan kapılarda payı vardır.
Oysa erkekler birbirini ikna edebilir. Gayet erkek bir niteliği olan kamusal alanda, şiddetçi erkekleri kınayarak mahalle baskısı yaratabilirler. Bakın biz şiddete karşıyız ve sizin anladığınız anlamda erkekliğimizi yitirmedik, diyebilirler. Yüzleşmeye vesile olabilirler. Kadınlardan çok daha fazla yer aldıkları karar mekanizmalarında bu yönde adım atılmasını sağlayabilirler. Rol modeli olarak oğullarının şiddetten uzak yetişmesine yardımcı olabilirler. Erkekler sadece fail değildir. Normalleştiren, meşrulaştıran, cezalandırmayan ve cezalandırılmayan aktörlerdir. Erkekleri toplayıp bir adaya hapsetsek, çözüm bu mudur? Hayır, bu topa hiç girmeyelim. Yan yana mücadele edelim. Şiddetin hepimize neler ettiğini birlikte görelim. Aynı olmayabiliriz ama eşitiz, buna kalbimizle, aklımızla inanırsak olur bence.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
İmamoğlu’ndan belediye operasyonlarına tepki: Sandık gelecek, bir kişi gidecek, her şey değişecek.

Evrensel'i Takip Et