Arınç’ın gerçek özgül ağırlığı
Bir dizi sıcak gündem arasında gözlerden kaçabilecek bir haber vardı önceki gün bizim gazetenin sitesinde: “Rojava sınırında artık ‘utanç duvarı’ var.”
Haberde, “Mardin’in Nusaybin ile Rojava’nın Qamişlo sınırına örülen 1 kilometre ‘utanç duvarı’nın yapımı tamamlandı” deniliyordu.
Rojava sınırına örülen yaklaşık 1 metre 50 cm’lik beton duvarın üzerine 1 metre 20 santim yüksekliğinde de tel örüldü. Kesici tel örgülerle birlikte yaklaşık 2 metre 70 santime ulaşan “utanç duvarı”nın dibine ise 3 jiletli tel örgüsü konuldu.
Nusaybin Belediye Başkanı Ayşe Gökkan’ın “ölüm orucu” gerçekleştirdiği günlerde Diyarbakır Temsilcimiz Cumhur Daş ile birlikte oradaydık. Ve 3 Kasım tarihinde fotoğrafını çektiğimizde o duvar yaklaşık 100 metre kadardı. Hatırlanacağı gibi BDP’nin Mardin’deki diğer belediye başkanları ve belediye meclis üyeleri ile, il genel meclisi üyeleri de sınırda açlık grevi başlatarak Gökkan’a destek vermişlerdi. Direniş başka illerde de yankısını bulmuş, olay ulusal basın yanında dış basının da dikkatle izlediği Türkiye merkezli konular arasında ön sıralara çıkmıştı.
Ardından Valilik ve hükümet yetkilileri kendileriyle görüşen BDP ve DTK yöneticilerine duvarın durduğu sözünü verdiler. Ardından Gökkan ve destek verenler direnişlerini sonlandırdılar. 4 Aralık günü de Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Nusaybin Belediye Başkanı Ayşe Gökkan’ın açlık grevi de yapmasına neden olan Rojava sınırındaki ‘güvenlik duvarı’nın söylendiği gibi duvar değil mevcut yapı üzerine tel örgü çekilmesi olduğunu önü sürdü. Arınç’ın ifadeleri şöyleydi: “Biz yurttaşlarımızın güvenliğini esas alıyoruz ve onun için de bazı geçici tedbirleri yapmak zorunda kalıyoruz. Orada geçici tedbir olarak yapılan şey bir duvarın örülmesi ki 1300 metrelik bir kesimindeydi, bu duvarın örülmesi duvarın tamamen yükselmesi anlamında değildir mevcut yapının üzerine tel örgü geçirilecektir. Yani duvar diye biliniyorsa yapılan şey hayır duvar değildir orada yapılanın üstüne bugüne kadar başka yerlerde uyguladığımız gibi tel örgüye ait bir yapı oluşturulacaktır.”
Şimdi orada 1 kilometre uzunluğunda ve kesici tel örgü bölümüyle birlikte 2 metre 70 cm yüksekliğinde bir duvar var. Şimdi yukarıya aldığımız açıklama ile “utanç duvarı”nın son halini karşılaştırın ve Bülent Arınç’ın gerçek özgül ağırlığını bulun.
Tabii olay sadece böyle bir karşılaştırmayla bitmiyor.
O duvar biz Türkiye’de başka bir dizi sıcak gündemle uğraşırken o noktaya gelmişti ve bilindiği gibi Nusaybin Belediye Başkanı Ayşe Gökkan, hayatını ortaya koyarak onurlu direngen bir duruşla bu tehlikeyi haber vermişti.
Sorumluluk kimindi artık?
O duvarın son haline dair haberi gördüğümde aklıma birkaç gün önce kendisiyle görüştüğüm Rojava devriminin önemli güçlerinden Yekitiye Star’ın Dış İlişkileri Sözcüsü Helime Yusif’in söyledikleri geldi. Kendisine o “utanç duvarı”nı da sordum. O sınırın akrabaları birbirinden ayırdığına ve bu nedenle kalıcı olamayacağına, gidiş gelişleri de engelleyemeyeceğine vurgu yaptıktan sonra bana döndü ve şunları söyledi: “Duvar Türkiye’de. Rojava’da değil. Türkiye’deki halklar, demokrasiden yana olanlar, aydınlar, gazeteciler, sizler durdurmalısınız.”
Evet böyle. Ve sınırdan uzaklaşarak, mesela Diyarbakır, Ankara, İzmir ve İstanbul’a doğru çekilerek de bu “utanç duvarı”ndan kurtulmak mümkün değil artık. Aklı ve vicdanı ile demokrasi arasında bağ kuran hiç kimse bu gerçekten kaçamaz. Artık o duvar bizim “utanç duvarımız” haline geldi. İnşa ederken sadece devletindi. Ama artık bizim.
Şu saatten sonra Türkiye’de Kürt sorununun çözümü mücadelesinin bir yönü de sınırın iki tarafındaki Kürtleri -ve elbette diğer halkları da- birbirinden ayıran bu “utanç duvarı”nın sökülüp atılmasıdır.
Evrensel'i Takip Et