'Elveda Lenin' mi?
Fotoğraf: Envato
Gazetelerin bir kısmı böyle başlık attı: “Heykel gitti, Lenin bitti!” Türk sermaye gazetelerinin magazinci köşe yazarları dahil, sözüm ona ciddi yorumcu-analist geçinenlerinden bazıları da “Ukrayna’da yeni bir Turuncu Devrim ihtimali” (!) tiratlarına katıldılar. Ajansların geçtiği, “Ukrayna’nın başkenti Kiev’in merkezindeki kırmızı granitten yapılan Lenin heykelini yıkan eylemciler” haberi heyecanlandırmıştı onları. Hükümet muhalifi oldukları söylenen bir “grup, kırmızı granitten heykele merdiven yardımıyla” çıkmış, heykeli “halatla aşağıdan çekerek” düşürmüştü. Eylemciler “Ukrayna milli marşını” okuyarak “ balyoz ve çekiçlerle Lenin heykelini parçalamışlar”; “pek çok kişi, heykelden hatıra parçası almak için” birbiriyle yarışmış, bir üniversite öğrencisi ,”Lenin, tarihin bir döneminin sembolü. Lenin bizim topraklarımıza konmuştu. Şimdi yıkıldı. Lenin’i sevmiyorum, ülkemi seviyorum. Bu, bizim bugünlük küçük bir zaferimiz. Yarın daha büyük zaferimiz olacak” diye olacakları müjdelemişti. Habercileri sevince gark eden daha da önemlisi ise, bir grubun “Ukrayna’ya özgülük komünizme Leninizm’e hayır” sloganları atması olmuştu! Gözlerinin önüne Berlin Duvarı’nı yıkan ve beton parçalarını ceplerine tıkıştıran şaşkın kalabalıklar gelmişti.
Toplumsal değişimden, toplumsal hareketin değiştirici-yapıcı kuvvetinden söz edildiğinde, kudurmuşçasına saldırıya geçenler kapitalistlerle sözcüleridir. Herhangi bir ülkede, şu ya da bu sayıdaki insan, Batılı emperyalistler ve iş birlikçilerince yönlendirilip halkın çıkarlarına ve ilerici değerlerine karşı saldırıya geçtiklerinde, karanlığın nasıl da kalıcı olduğuna yeni kanıt bulmuşlar gibi borazan öttürmeye koyulanlar da onlar. Kiev’de “turuncu bayraklar”ın yeniden dalgalanmasına el ovuşturan Fransız, Alman, Amerikan ve İngiliz trilyonerleriyle onların siyasal-askeri şefleri, Rusya ve Çin ile pazar payı, enerji kaynakları ve verimli büyük tarımsal alanlar üzerine kavgalarının rantını düşünür ve oranın büyüklüğü için çabalarken, Lenin heykelinin parçalanmasından haz duymalarının nedeni Ukrayna’nın “kendi ellerinde olmasını” olasılık olarak görmelerindendir. “Özgürlük tüccarı” ve fakat insan özgürlüklerinin celladı kapitalist-emperyalist şeflerin yönlendirdiklerinin Batı Avrupa ve Amerikan emperyalizmini kurtarıcı görmeleri ise, kendi köleliklerine mühür basma anlamına geliyor. İnanmayan varsa eğer, işte Irak, Libya, Afganistan. Somali, Orta Afrika cehennemi, ve diğerlerine baksın.
Ama hayat, ki birey bazında dahi toplumsaldır, ekranlarda seyredilenlerden, ya da herhangi yolculukta pencereden görülebilenlerden daha karmaşık; çok renkli, zıtların bir arada ve mücadele içindeki “serüvenleri”yle yüklü, belirsiz olmayan zaman ve mekanlarla bağıntısı içinde tarihsel süreç(ler) zinciri olarak da tarif edilebilir. Engeller, zikzaklar sadece sömürülüp ezilenler için “yazılmamış”tır. Bir dönemler Avrupa’nın, daha sonra Asya’nın üzerinde dolaşan ‘heyula’, günümüz dünyasında artık tüm kapitalist ülkeler burjuvazisini korkuya gark edecek şekilde dayanaklara kavuşmuştur.
Kapitalist cehennem yıkılacak! Kapitalistlerin, ciddi bir kriz durumunda nasıl da “Marx haklıydı” korkusuna kapıldıklarını gördük. Marx, Engels, Lenin, Stalin ve öteki büyük Marksistleri “ölümsüz” kılan, toplumlar tarihini, maddi yaşamın üretimi etkinliği içindeki insanı, içinde bulunduğu ve yaşadığı iktisadi-sosyal koşullar, üretim ilişkileri ve onlar tarafından üretilen, üretim araçlarının mülkiyeti tarafından belirlenen karşıt konumdaki sınıflar halinde mücadeleye ‘sürükleyen’in bizzat bu koşullar ve sistem olduğunu ortaya koymalarıydı. Devrimler ve karşı devrimler bu mücadelenin ürünleri olarak yaşandı/yaşanacaklar. Kapitalizm er-geç yok olacak. Lenin’in söylemekle kalmayıp gerçekleşmesi için canla-başla çalıştığı şeydi bu.
Marksizm-Leninizm olarak ifade edilen devrimci teoriyi doğrulayan ve besleyen, işçi sınıfı ve emekçilerin şahsında hayatın gerçeğidir. Halklar ya da onların bir bölümü bazen kendi yararlarına olmayan “taraf”ta da yer alabilirler. Ukrayna’da, Türkiye’de, Doğu Avrupa’da ya da başka ülkelerde. Ama er-geç kendileri için dövüşmesini öğreneceklerdir. Sömürülen ve ezilenlerin kurtuluş için mücadeleleri hemen her ülkede şu ya da bu düzeyde devam ediyor. Ayaklanan kitlelere bakın; Tunus, Mısır, Yunanistan, İspanya, Portekiz, Şili, Türkiye, milyonların baskı ve sömürü karşıtı eylemleri, bastırılmış olsalar da aydınlık geleceğin habercisidir. Bunların yanında, aldatılmış güruhların çekiç-balyoz darbeleri zavallıca kalır. Geleceği evet işçi sınıfı kuracaktır; Lenin hayattayken ve Sovyet Devrimi’nin başında yürüyorken, bütün dünyada işçi sayısı 200 milyon civarında bile değilken, bugün 3 milyarı aşmış durumda. Kendisi-ve tüm ezilenlerin kurtuluşu için harekete geçtiğinde halkların diğer milyarlarıyla birlikte kapitalist barbarlığı yıkmasını engellemeye ne emperyalistlerin bombaları ne de cellatları engelleyebilir. Hareketin gerçek yönü bunadır! Türkiye’de milyonlarca insan bir ay boyunca iktidar terörü ve baskısına karşı demokratik haklar için direndi. Kürtler, tüm güç dengesizliğine rağmen otuz yıldır direniyorlar.
* * *
Lenin’in Sovyet Devrimi’nin büyük taktisyen ve stratejist lideri olarak kapitalist dünyanın karşısında, dünya işçi ve emekçilerinin, ezgi altındaki tüm halkların yüreğine taht kurması, Ukraynalı zavallı öğrencinin zannettiğinden farklı olarak, insan soyunun sömürü, açlık, yoksulluk, savaş ve baskı üreten emperaylist kapitalizmden kurtuluşunun yolunu gösteren söz ve eylemi şahsında birleştirmiş olması; bu mücadelenin önünde yürümesi, yolu aydınlatmasıydı. Yaşarken ya da ölümünden onlarca yıl sonra dost ve düşmanlarının olması, bu hayatın bir parçası ve ürünüdür; bizi şaşırtmaz. Kiev’de devrilen açık ki yalnızca bir heykeldi. Lenin gibileri ise ne heykel ve resimlere sığarlar, ne de heykellerinin parçalanmasıyla insan(lık) tarihine yaptıkları katkı ve insanın sömürüden kurtulması için fiziki ve zihni emekleriyle “yok” edilebilirler! Onun heykeline ip bağlayarak devirenlerin ve balyozlarla parçalayanların anlayamadıkları, ABD ve Batı Avrupalı emperyalistlerin piyonluğunu üstlenmenin özgürlük ve hak sahibi olmak olmadığıdır. Ülkelerini boyunduruktan kurtaranlara değil de boyunduruğa alan cellatlarına koşmak, kölelik sicimini boynuna geçirmek demektir.
Lenin’in ya da Lenin gibi insanlık tarihinde oynadıkları rol ile unutulmayan ve unutulamayacak olanlar arasında yer alan insanların, ölümleriyle bir “heykelden ibaret” hale gelebileceğini, ve heykel yıkılırsa etkilerinin yok olacağını sanmak, ne zavallıca bir düşünüş!
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40