Kedername
Kedername, Görgü Tanıklarının Sözleriyle Ermeni Soykırımı… Erivan’da ilk kez 2005 yılında yayınlanan ve Ermenistan Devlet Arşivindeki belgelere dayanan bu kitap çarpıcı başlığı ile beni hemen kendine çekmişti.
“Kedername”, ne kadar bizden, ne kadar kendine çeken bir başlık.
Bu belgeler, Ermeni Devrimci Federasyonunun, 1916 yılında, sıcağı sıcağına derlediği tanıklıklardan oluşuyor. “Tarihi Ermenistan” denilen ve Abdülhamit tarafından 1877 Harbiyle birlikte sistematik olarak “Ermenisizleştirilmeye” başlanan ve bu politikanın Alman mükemmeliyetçiliği ile modernist İttihatçılar tarafından nihai noktasına eriştirildiği platoda ve aşağısındaki tarihi Mezapotamya’da yaşanan yeryüzü cehennemi aktarılıyor.
Bu bölge 1914’te Allahuekber Dağları faciası ile başlayan savaş sarmalı sırasında Müslüman/Hristiyan bütün sivil nüfus, iki gerici ve halklar hapishanesi olan imparatorluğun ordularının karşılıklı gelgitleri sırasında tehcir denen soykırım yanında, mülteci dalgalarının yakalandığı salgın hastalıklar nedeniyle de büyük kayba uğradı. Neredeyse Afganistan gibi, binlerce yıllık bütün yerleşik kültür tahrip oldu.
Çarlık ordusu da, bölgeye Don Kazaklarını yerleştirerek kolonize etmek istediği için, bölge insanının kendisinden beklediği “kurtarıcı” rolü üstlenmedi. Aynı 1944 yılında Varşova ayaklanması sırasında Sovyet ordusunun, Nazilerin ayaklanmayı ezmesini bekleyip sonra saldırması gibi.Talat Paşa ise “Abdülhamit’in başaramadığını ben yaptım. Artık Ermeni sorunu diye bir şey yok” diye böbürleniyordu. O sırada İstanbul’dan kovulan İngiliz ve Fransız bankalarının ve şirketlerinin yerini Alman banka ve şirketleri almıştı.
Kentte sivil halk açlıktan kırılırken, İttihatçı kodamanlar “vagon ticareti” ile “milli sermaye” yarattıklarını düşünüyorlardı. Yağmalanan Rum ve Ermeni işletmelerini yandaşlarına dağıtıyorlar; yok pahasına Ada ve Boğazlardaki köşk ve yalılara el koyuyorlardı. Elbette böylece Milli Burjuvazi oluşmuş oluyordu!
Evet, “Kedername” başlığı bunları hatırlatmıştı bana ilk başta. Bu verileri toplayanlara, aşağıda belirtilen temel sorgulama maddeleri takdim edilmiştir;
A) Eski durumun tespiti ve yerleşim yerinin belirtilmesi, Ermeni ve yabancı olarak nüfus, ne tür ve ne miktarda mallara sahip oldukları, sığır, koyun, buğday vs. ve yerleşim yerinde var olan manastırlar, okullar, kültür kuruluşları, kaybedilmiş veya imha edilmiş eski eserler, nadir eşyalar, el yazmaları vs. ile köyün şimdiki durumu üzerinden, günümüzdeki durumun belirlenmesi.
B) Savaş ilanı zamanında Ermenilerin maruz kaldığı yokluklar ve baskılar. Bu sayede, Türkler tarafından Ermenilerin askere alınmasının nasıl gerçekleştirildiği, cebri el koymalar, “bağışlar”, bedel, zorunlu çalışmalar, Ermeni askerlerin ordudaki durumu vb.
C) En kapsamlı bölümü oluşturan katliam ve tehcir soru grubu, gelecek olan facianın ne zaman ve ne surette hissedildiği, bunun çoktan hazırlanmış olduğuna dair delillerin var olup-olmadığı, katliamın ne zaman ve ne şartlar altında, kimin komutasında, kimin emriyle ve kimin eliyle (ordu, Kürt, zaptiye, güruh) başladığı, katliamların şekilleri, yeri, kurbanların sayısı, farklı toplum katmanlarına nasıl davranıldığı, tehcir edilenlerin ne yollardan geçtiği ve ne istikamette gittiği, bu arada verilen kayıplar, eziyetler, tecavüzler, Müslümanlaştırma vs. katliam ve tehcir esnasında diğer yerel halkların yaklaşımı (Türk, Kürt, Rum, Avrupalı) ve özellikle de Alman askerlerinin rolü ve davranışlarının tespit edilmesini amaçlamaktaydı.
D) Öz savunmayla ilgili sorular.
E) Göç ve kaçış; Bu bölümde derlenen bilgilerin amacı, göçün ne zaman ve nasıl, hangi yollardan ve ne şartlar altında başladığı, tehcir edilenlerin nerede, ne tür yokluklara, hastalıklara, takibatlara ve saldırılara maruz kaldığı…
Veri derleme çalışmaları, 1917 yılında Tiflis’te “Hayastan”/Ermenistan gazetesini yayınlamaya başlayan Andranik, Vahan Totovents, Sebastatsi Murad, Papaz Hakob Khaçvankyan’ın fiili katılımıyla, Rostom (Stepan Zoryan) yönetiminde gerçekleştirilir.
Bir dönem ITF ile ittifak kuran EDF’nin de pozitivist, modernist bir siyasal akım olduğu ve yaşananları kayda geçtiği unutulmamalı. Bizim resmi tarihçiler hep “EDF arşivleri bize açılsın” der ya, bilmem ama açılırsa pek hoşlanacakları şeyler bulacaklarını sanmam.
Evrensel'i Takip Et