25 Aralık 2013

Karagül’ün bitmeyen komploları

Hükümete yönelik her eleştiri ve gelişme, bazıları açısından bir memleket meselesi anlamını taşıyor. Eğer Hükümete yönelik güçlü ve kitlesel bir eylem süreci varsa onlara göre bunun arkasında bir darbe planı mutlaka vardır.
Bu Gezi’de de, dış politika konusunda da böyleydi; bugün de böyle.
Aslında bu, iktidar cephesinin kendini halkın gözünde meşru bir güç olarak yeniden kurmanın da bir klişesine dönüşmüş durumda. Bunu bir açılışta Başbakanın ağzından duyabiliyor, Hükümetin yakın gazetelerin başyazarlarının yazılarında görebiliyorsunuz. Böyle olunca, manşetler ve diğer yazarlar da peşi sıra tespih tanesi gibi diziliyor.
Bu bakış açısına örnek olsun diye –yerimin sınırlarını da dikkate alarak- tek bir yazarın 3 yazısını ele alacağım. Yenişafak Gazetesi Genel Yayın Müdürü İbrahim Karagül.
İlki, Gezi’nin hemen başında ‘Taksim’den Tahrir çıkmaz!’ başlığıyla yayımlanan 2 Haziran 2013 tarihli yazısı: “Meselenin Gezi Parkı meselesi olmadığını görmüş olduk. Ağaç kesmekle, Topçu Kışlası’nı yeniden inşa etmekle, içine AVM yapıp yapmamakla alakası yokmuş. Biz öyle sanıyorduk. Öyle sandığımız için de tepki gösterenlere sempatiyle baktık. Bir duyarlılıktı, eleştiriydi, tepkiydi ve son derece doğaldı. Olması gerekiyordu, Türkiye’de eleştiri ve tepki ruhu diri tutulmalıydı. Bu herkesin yararınaydı.
Ama düğmeye kim bastıysa senaryonun ikinci aşaması gerçeği çırılçıplak ortaya koydu.
O da şuydu: Muhalefet dalgası geliştiremeyenlere yol gösteriliyordu. Kitleler belli duyarlılıklar üzerinden seferber ediliyordu. Ortak düşman Tayyip Erdoğan’dı.
Bugüne kadar kamuoyunu ona karşı harekete geçiremeyenler, darbe yapamayanlar, önünü kesemeyenler, Türkiye toplumuyla gönül bağını kurutamayanlar yeni senaryolar deniyordu.”
Karagül’ün seçtiğimiz ikinci yazısı ise 30 Temmuz 2013 tarihli ve “O gizli el, silahlarını Türkiye’ye doğrulttu” başlığını taşıyor.
Yazısına şöyle giriyor Karagül: “Sanki gizli bir el, Türkiye’nin ulaştığı her yeri karıştırıyor.
Onu gölge gibi takip ediyor, Türkiye kiminle iş tutarsa, yakınlaşırsa, kimi etkilerse ona müdahale ediyor. O güç, Türkiye’nin elini zayıflatmak için bilinen her yolu deniyor.
Türkiye’yi dışarıda da içeride de itibarsızlaştırmak, eski o aciz günlerine döndürmek istiyor.
Bu yüzden; son dönemde Türk dış politikasına yönelik sorgulamaları dikkatle değerlendirmek lazım.”
Ve süren yolsuzluk soruşturmasıyla ilgili 23 Aralık 2013 tarihli yazısı. Karagül’ün bu yazısının başlığı oldukça iddialı: “Hükümete değil ülkeye savaş açıldı”
Gezi Parkı sürecinde, meselenin aslında ağaç meselesi olmadığı savunan Karagül, bugün de meselenin yolsuzluktan başka her şey olduğu görüşünde.
Yazısına şöyle giriyor: “Resim netleşti, ilk günlerin belirsizliği ortadan kalktı. Kamuoyu oynanan oyunun farkına vardı. Gayrimeşru yollarla rejim değiştirmeye, hükümet yıkmaya çalışanlarla buna karşı direnenler arasında kalın bir çizgi oluştu.
Vicdan ve değerler üzerinden yürütülen kampanyanın aslında başka bir proje olduğu, Türkiye’nin siyasi tarihindeki sayısız darbe örneklerden birinin yaşandığı, malum sermaye tarafından beslenen bürokratik darbe süreci gibi bir gerçekle karşı karşıya olduğumuz anlaşıldı.
Cemaat meselesi olmaktan çıkıp, çok iyi tanıdığımız, içerideki ve dışarıdaki iktidar çevrelerinin hazırladığı bir Türkiye projesi olduğu belirginleşti. Kamuoyunun hazmedemeyeceği yolsuzluk dosyaları üzerinden kirli bir iktidar kavgasının servis edildiği, insanların vicdanları ile bu çirkin proje arasında tercih yapmaya zorlandığı kesinleşti.
Meşru iktidar taleplerinin çok ötesinde, sistemin açıkları kullanılarak, sistem dışı yöntemlerle hükümet devirme, iktidar değiştirme, bir tür darbe girişimi yaşatılıyor Türkiye’ye.”
Evet, bir komplo söylemini araya başka yazılar serpiştirip aylarca farklı gelişmeler üzerinden yeniden yeniden servis eden bir yazar var karşımızda. O bildik ‘iç ve dış mihraklar’ söylemi her dönem iş gören, çok kullanışlı bir klişe olduğu için Karagül de aslında yeni bir fikir üretmiyor ve bu klişeleri her gün Başbakanı memnun etmek için yeni gelişmelerle süsleyerek köşesine taşıyor. Ama pes! Bir noktadan sonra gına getiriyor. Komplo komplo nereye kadar?

Evrensel'i Takip Et