Bir barış ülkesi istiyordu tanrıça
“Troya savaşı sonrası Kral Odisseus, deniz yoluyla ülkesine dönerken, bazı yasakları dinlemediği için tanrı Poseydon onun bütün gemilerini batırdı... Ve saldığı azgın rüzgârlarla da, onu savaş nedir bilmeyen Fayakların adasına rastgele sürükleyip götürdü...”
Fayaklar halkı; günlerce ağırladıkları savaş yorgunu kral Odisseus’a, barış ve sevginin simgesi bir sürü armağan sundular ve onu özel olarak donattıkları bir barış gemisiyle, yirmi yıldır ayrı kaldığı ülkesine yolcu ettiler...
Gemi demir aldıktan bir süre sonra kral Odisseus, o savaş yorgunluğu içinde uyuyakaldı...
TANRI POSEYDON, ODİSSEUS’A ÇOK ÖFKELENDİ’...
Ve şafak tanrıçası Eo’, yeri göğü boyamaya başladığında gemi, Odisseus’un ülkesi İtake Adası’na usulca yanaştı... Tayfalar, uyuyan Odisseus’u uyadırmadan onu kucaklayıp sahildeki bir zeytin ağacının altına bıraktılar. Fayaklar halkının sunduğu paha biçilmez barış armağanlarını da gemiden alıp yanına kodular.
Sonra da gemi, geri dönüş yolculuğuna başladı.
Olup bitenleri dehşetle görüp izleyen denizler tanrısı eli yabalı Poseydon; diş bilediği Odisseus’u gönlünce cezalandıramadığı için, Kazdağları’nda dinlenen Baştanrı Zeus’un yanına gitti doğruca... Odisseus’a kol kanat geren kızı tanrıça Atena’dan dert yandı Baştanrı Zeus’a. Çünkü tanrı Poseydon;tanrı buyruklarını dinlemeyip kendi aklının yolunda giden Odisseus’u ve ona yardım eden barışçı Fayaklar halkını cezalandırmak istiyordu. Baştanrı, istediğini yapmakta Poseydon’u özgür bırakınca; “Hemen gidip Fayaklar denen o halkı cezalandıracağım,” dedi Poseydon.“Görsünler bakalım, tanrının cezalandırdığı bir insana kılavuzluk edip kurtarmak neymiş! En ağırıma giden şey de, oğlumu kör eden Odisseus denen bir isyancıyı; Fayakların, barış ve sevgi adına, birsürü armağanla ödüllendirmeleri!.. Evet, şimdi gidip Fayakların barış gemisini taşlaştıracağım! Oturdukları adalarının çevresini de, kayalık ve yüksek bir dağla çevirip onları hapsedeceğim!...”
BARIŞÇI FAYAKLAR HALKINI DA CEZALANDIRDI...
Bu sözlerden sonra tanrı Poseydon; denizde kopardığı dalgaları yara yara, kendisine eşlik eden deniz yaratıklarıyla birlikte, doğruca Fayakların ülkesine gitti... Fayakların sahildeki barış gemisini, elindeki üç dişli yabayla hemen taşlaştırıverdi!..
Tam bu sıralarda da, yıllar sonra ülkesine dönebilen savaş yorgunu Odisseus’un yanına; daldığı derin uykulardayken, onu zor zamanlarında yalnız bırakmayan tanrıça Atena geldi... Atena; kral Odisseus uyandığında onu ülkesine çöreklenen düşmanları görüp tanımasın diye adayı, sis ve bulut kümeleriyle doldurdu...
Çünkü Troya savaşları sırasında Odisseus’un başsız kalan ülkesini; bir kene sürüsü gibi asalak soylular sarmış, halkın ve sarayın birikimlerini habire arsızca sömürmeye başlamışlardı. Üstelik bu soylu egemenlerden bir kısmı; onun sözde dul kalan karısı güzel Penelopeya’yla evlenebilmek için konağına yerleşmişlerdi.
ADASI, BİR BARIŞ ÜLKESİ OLMALIYDI...
Kral Odisseus’un halkı ve ailesi artık bu egemen asalakların elinde bir oyuncaktı. İşte tanrıça Atena; Odisseus’un halkını ve ailesini bu asalaklardan kurtarmasını ve adasını örnek bir barış ülkesine dönüştürerek Akdenizli kardeş halkların Altınçağlarını başlatmasını istiyordu... Odisseus’un bunları gerçekleştireceğine kesinlikle inanıyordu. Çünkü Odisseus; her zaman kendi aklının dediklerine inanıyor; onun yönlendirmesiyle kendine bir yol yordam seçmesini biliyordu. Üstelik içinde yaşadığı dünyayı daha güzelleştirecekaygıtlar üretip onları kullanıyordu... Zaten Odisseus; bir kral olmasına karşın, tarlasını süren bir çiftçi; aygıt kullanmasını bilen bir zanaatçı, sürülerini otlatan bir emekçiydiaynı zamanda!..İnsanı köleleştiren o ulu orta yasakları kırmaktan çekinmiyordu. Örneğin Troya’dan dönüşü sırasında, tanrı Poseydon’un egemenliği altındaki denizleri bekleyen tek gözlü canavar oğlu Polifemos’un gözünü kör etmiş, uzak denizleri ve karaları insanlara yasak eden tanrı dayatmalarından birini kırmıştı. Haliyle bu yüzden de, denizler tanrısı eli yabalı Poseydon, ona tepeden tırnağa öfke kesilmişti.
ODİSSEUS ÜLKESİNİ TANIYAMADI!...
Ne var ki savaş denen o iğrenç kırımların tanrıçalığını bırakıp akıl ve sanatlar tanrıçalığına doğru evrilen gök gözlü tanrıça Atena da;o çok sevdiği Odisseus’u, barışçı bir misyonla görevlendirmek istiyordu... Tanrıça Atena bütün bunları düşünürken, Odisseus da derin uykusundan aniden uyanıp hemen ayağa kalktı. Çevresine bakındı bir süre; ama tanrıça Atena’nın doldurduğu sis kümeleri yüzünden hiçbir şeyi görüp tanıyamadı. Ne limanı, ne kayalıkları... “Amanın, beni gene yanlış bir yere getirdiler!.. Kimbilir burada da ne biçim yaratıklar vardır! İnsanları konuksever değilse, ben ne yaparım şimdi!” diye kendi kendine söylenmeye başladı....
Sonra armağanlar yığınını gördü az ötede... Masum kanları dökerek Troya’dan yağmaladığı ganimetler değildi bunlar... Kendisini buraya getiren barışsever Fayaklar halkının armağanlarıydı. “Şimdi bu barış armağanlarını nasıl koruyacağım ben?” diye yeni bir hüzün sarmalına daha dolanır gibi oldu....
İşte o anda gencecik çoban kılığına bürünmüş tanrıça Atena çıkıverdi karşısına...
Evrensel'i Takip Et