13 Mart 2014

Timsahın gözyaşları

Bernardin de Saint Pierre, Hintli Kulübesi’nde şöyle diyor: “Gerçek, eşi az bulunur bir incidir. Kötü kişi, kulakları olmadığı için bu inciyi takamayan timsaha benzer. İnciyi timsaha attınız mı süslenecek yerde onu yemeye kalkar.”
Berkin çocuğu yediler. Oysa o, onları da süslemek için kaç ömrü olsa onlara vermeyi isterdi. Bırakmadılar süslesin diye onları. Onun gerçeği, bütün kötüleri de süsleyecek eşsiz bir inciydi. Ancak kötülükten kurdukları tahtlarını süsleyen, bu gerçek inciler değil, yapma ve acımasız yaşamlarına iliştirdikleri plastik vicdanlarıydı. Bu eprimiş süsü, dünyanın en değerli hazinesi sayıyorlardı.   
Naylondan kalplerine dolan kirli kanla sulanıyordu, ruhlarının bataklık çiçeği. Kendilerine atılan gerçek incileri önce o etobur, acımasız timsahlar gibi yutuyorlar, sonra da gözyaşı döküyorlardı.
Timsah gözyaşları…
Bataklığın küçük timsahları da hazırdı bu acımasız törene, belki en çok da onlar hazırdı. Timsah terbiyecilerinin bir el kıvrımıyla yutup yok ediyorlardı onlar da bu saf incileri. Adları ne olursa olsun, sıfatları aynıydı.
Güvenlikçiler, yasacılar, polis şefleri, amirler, memurlar, mutlu aile babaları...
Hepsi önlerine atılacak yemleri kapmak için yarışıyordu. Bu av, bazen küçücük bir çocuk, bazen emeği üç kuruşa satılmış bir işçi, bazen bir öğrenciydi.
Berkin çocuğu kurtaramadık, onların kanlı pençelerinden. Üç mevsimlik uykusu, ölüme döndü. Biz sonsuzluk diyelim ona.
Büyük uyku mu demiştim? Öyleydi. Şimdi hepimizin uykusu biraz yarım, hepimizin ölümü biraz fazla!  
    ***   
Çocuklar uykuda büyür, derler ama biz Berkin çocuğu büyütemedik.
Uykuda üç mevsim, genç ömürde on beş yıl.
Üç mevsim ölümden ağır uyku, uykudan ağır ölüm…     
Biz Berkin çocuğu yitirdik, onlar vicdanlarını yitirdiler.
“Kan var bütün kelimelerin altında.” demişti Cemal Süreya.
Yalnızca sözcüklerin mi? Ruhları kör kuyular gibi uğulduyor kötülükten
Elleri kan içinde, yüzleri kan içinde, ruhları kan içinde. Kan içiyorlar.
Sokaklar, bulvarlar, meydanlar kan içinde!
Şirketlerin, borsaların, şehir kulüplerinin, gazete ofislerinin, manşet satırlarının, adalet saraylarının, alışveriş merkezlerinin kapı altlarından kan sızıyor.
Kan sızıyor adamların bıyıklarından, irin akıyor kadınların göğüslerinden.
Sokakta katil, evde baba!
Katiller aramızda ama herkesin yüzünde bir iyilik maskesi. Vatan için yapılıyor ne yapılıyorsa. Onun için öldürüyorlar. Devletin esenliği, milletin güvenliği için.
Berkin çocuğu da bunun için öldürdüler. Vatana halel gelmesin, millete zül düşmesin diye. Ölümü vatan için armağan gören bir düşünce, vatanın ali menfaatine ise yok olsun böyle vatan!
Hiçbir vatan, Berkin’in kestiği tırnak olmaz.
Bu vatan ona yakışmıyor. Çocuklarını öldüren bir ülkenin geleceği olabilir mi?
On beş yaşında bir çocuğu timsahlara av eden bir iktidarın halka vereceği bir damla iyilik olur mu?
Bu zulüm bitecek, sen güzel uyu, güzel oğlum, biz şimdilik buradayız!

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşmesi görüşmeleri dün başladı. Ek iş yapmadan geçinemez hale gelen işçilerin temel talebi yoksulluk sınırının üzerinde ücret. Kamuda 4 ayrı kuşaktan savunma sanayi işçilerinin aktardığı deneyimler de taleplerin ancak birlik olup, mücadeleyi göze alınca kazanılabildiğini gösteriyor.

Ücretler yoksulluk sınırının üzerine çıkarılsın

Vergi kesintileri yüzde 15’le sınırlı tutulsun

İkramiye ve ek ödemeler vergi kesintisi dışında bırakılsın

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Mardin’de kayyım 3 ayda 301 işçiyi işten attı.

Evrensel'i Takip Et