Rant, Rabia, Hanedan
Seçimler, düzen sözcülerinin propagandasının da etkisiyle halk kitleleri tarafından da önemseniyor. Kitleler, mevcut bilinç düzeyleriyle bağlı olarak ve pratikteki politikalarıyla kendilerine yakın gördüklerine; kendilerini temsil edeceklerine “inandıkları” partilere ve politikalarına oy veriyorlar. Gerçek bir temsiliyete uygun düşüp düşmediğinden bağımsız olarak mevcut durum böyle.
Bu “gerçekliği” içinde, 30 Mart 2014 seçimleri oy hesabına göre, en çok oyu AKP aldı. Hilesi, yasakları, psikolojik terörü, satın alma pazarları, devlet kurumlarının seferberliği vb. gibi birçok şeyden söz edilebilir. Halkın çeşitli kesimleriyle hâlâ etkisi altında olmaya ve desteklemeye devam ettiği diğer sistem partileri de küçümsenemez oranda oy aldılar. İstanbul, İzmit, İzmir, Bursa, Gaziantep, Adana gibi işçi kentlerinde de başta AKP olmak üzere, CHP ve MHP, kent yoksullarının desteğini küçümsenemeyecek oranlarda almaya devam ediyorlar. Önümüzdeki politik-sosyal gerçekliklerden biri budur ve halk kitleleriyle sistem ve iktidar partileri ilişkilerinin halk yararına değişimi için çalışanlar için, yapılacaklar açısından önemlidir.
Kuşkusuz, halk kitlelerinin düzen partileriyle ilişkileri sadece seçim(ler) ve “sandık” sonuçlarıyla ‘ölçü’lemez. Mücadele alanları, fabrika ve sokaklar, emekçi semtleri, okullar ve diğer alanlar bu ilişkinin-ve çelişkinin- başka biçimlerde ortaya çıkmasının göstergeleridirler. Kürt ulusal direnişi ve 2014 Haziran direnişiyle işçi grev ve gösterilerinde bunun ileri biçim ve örnekleri yaşandı. Ama seçimler de nihayetinde bir göstergedir ve BDP-HDP’ye destek saklı tutulursa, halk kitlelerinin küçümsenemez kesimlerinin, şu ya da bu düzen partisine destek verirlerken, sonuçta kendileriyle ilgili, ülkeyle ilgili çeşitli kaygılardan ya da yarar ve beklentilerden hareket ettikleri bir gerçektir.
Bunlara, seçim öncesinde yayımlanan iki makalemizde kısmen değindik. Çok özet olarak yinelenirse, AKP ve hükümetine destek sadece dini etki nedenli değildir. Ekonomik durumu ve kitlelere etkisi temel önemdedir. Karşıtlığı da, uzlaşmacılığı da besleyen başlıca etken ekonomik durumdur. İşsizlik ve yoksulluğa rağmen-ve pahasına- ülkenin son yıllardaki büyüme seyri(en son yüzde 4 olarak açıklandı), Hükümet partisi yönlendirmesinde belli bir kesimin ekonomik olarak daha iyi koşullarda yaşama olanağı bulmasını sağladı. Hükümetin dayanağı sermaye kesimlerinin yanı sıra, kent küçük burjuvazisi ve ‘eski yoksullar’ın bir kesimi de bundan yararlandı. Kent yağmacılığı ve inşaat sektörünün büyümesiyle sağlanan ek kaynak ve rant dağıtımı üst bürokrasiyle sınırlı kalmayan yaygınlık kazandı. Ulaşım yolları-hatlarının ‘daha iyi durumu’nun günlük yaşamda sağladığı kolaylık, iktidar partisine bağlandı. Başbakan ve ülkeyi “al-sat-kazan” pazarından ibaret gören “ekibi”, dini ideoloji ve Sünni inancını, “dava için yapılan her şeyin mübah olduğu” anlayışını azami maharetle kullandılar. Kent ve kır yoksullarının inancı politik ranta dönüştürüldü. Erdoğan’ı “İslam’ın en kudretli ve dünyaya bile kafa tutan lideri”(!) olarak tanıtan reklam filmleri, on yılı aşkın süredir billboardlardaydı. Rabia selamının seçim konuşmalarında ve “Balkon tehditnamesi”nin yayımlandığı akşamda onca ilgi görmesi boşuna değildi. Kendilerini dışlanmış ve horlanmış görenlerin bir bölümü, “kendi adlarına olduğunu” sandıkları biri(leri)nin ortaya çıkarak, savaşçı bir tutum ve kararlılıkla, bütün diğer muhaliflerine-onlar çoğunluğuyla emekçi olsalar da- meydan okuması, onları motive edip, hırsızlık-yolsuzluk iddialarının üstünü de örtecek şekilde, lider” etrafında ‘birleştirdi.’ Bütün saldırganlığına rağmen, Kürt sorunu kaynaklı çatışmaların durmuş olması , Erdoğan ve Hükümetinin politikasıyla ilişkilendirilmiş bir diğer etkendi. Burjuva muhalefet partilerinin izlediği Türk milliyetçisi Kürt politikası, AKP’nin Kürt kentlerindeki desteğini; salt “laik yaşam endişesi” üzerinden politikası ise, “kentli dindar kitleler” içindeki desteğini artırıcı rol oynadı. Daha da ekleneceklerle birlikte bütün bunlar Hükümet partisinin ‘başarısı’nda rol oynadı.
Bu başarı, elbette kalıcı olamaz. Temel önemde karşıtlıkların potansiyel patlama olasılıklarını diri tuttuğu bir ülkede, hükümetin baskı, saldırı ve savaş politikalarını sürdürerek iktidarının ömrünü uzatması hayli zordur. Rabia inancının kapitalist rant getirileri ve paylaşımına tahvil edilmesi, karşıtlıkları bir miktar esnetebilir, ama ortadan kaldırmaz. Ekonominin gelişme yönü, dışarıdan para transferi, dış yatırım, kara para ticaretinden komisyon vb. gibi “gelir kalemleri”nde belirli zorluklara işaret ediyor. Hükümet, işçi sınıfı ve emekçilerin siyasal-sosyal ve ekonomik haklarında iyileştirme, demokratik hakları tanıma, Kürtlerin taleplerini ulusal karakteriyle ve kapsamıyla karşılama politikası izlemeyeceğini, yaptıklarıyla göstermiştir. Seçim sonuçlarının, Hükümete, burjuva ve emekçi muhaliflerine karşı, saldırıları artırmada cesaret işlevi görmesi kuvvetle muhtemeldir. “Balkon nutku”nda, “inlerine gireceğiz!” diye, hiddet ve nefret dolu, savrulan tehditlerin hedefinde sadece “Gülenciler!” bulunmuyor. Devlet kurumlarının “tek el altında” ve iktidar partisinin politikaları doğrultusunda en etkin biçimde kullanıldığı bir ülkede ve dönemde, “millet iradesi bizim elimizdedir” anlayışının yön verdiği politikanın “siraze”yi iyice kaçırması, güçlü olasılıktır.
İşçi sınıfı ve emekçilerin kapitalist parti fraksiyonlarının politikalarıyla burjuva ideolojisinin etki alanından çıkmaları için bugüne dek yapılanlar yetersiz kalmıştır. Daha sistematik, daha kararlı, ve evet daha çalışkan bir tutumla, bugünkü ve gelecek kuşakların, sömürülmeye ve burjuva zorbalığı altında yaşamaya mahkum olmadıklarının anlaşılması için daha yoğun bir çalışmayı örgütlemek en önemli ihtiyaç olmaya devam ediyor.
Evrensel'i Takip Et