Toz, duman dağılınca
Genel seçim atmosferinde yapılan bir yerel seçim geride kaldı. Seçim geride kaldı ama ülkenin tüm sorunları olduğu gibi yerli yerinde duruyor. Rüşvet, yolsuzluk dosyaları kaldırıldıkları raflarda şimdilik tozlanmaya terk edildi. Demokrasi ve özgürlük mücadelesi baskı ve terörle engellenmeye çalışılıyor, İnternet üzerindeki yasaklar yaygınlaşıyor ve sertleşiyor. Sendikalaşma ve hak talepleri için başlayan işçi direnişleri devam ediyor. Seçim sonu zamları peş peşe yapılıyor. Buna karşın bazı gazeteler “piyasalara seçim morali” manşetleri ile çıktı.
Seçim sonuçları gazetemizin yazarları tarafından ayrıntılı bir biçimde yorumlandı. Burada tekrar ayrıntıya girmek gerekmiyor. Ama şunların altını çizmekte yarar var. Bu seçim 2011 genel seçimleri ile kıyaslanması gereken koşullarda yapıldı. Büyük sermaye tüm olanakları ile halkı sadece programları özdeşleşmiş üç partili bir seçime zorladı: AKP, CHP ve MHP. Buradan bakıldığında AKP açısından il genel meclis sonuçlarına göre yüzde altı civarında oy kaybı söz konusudur. AKP’ye oy veren seçmen sayısında da mutlak bir artış değil düşüş yaşandı. Bu seçimin sonuçları, Gezi ile başlayan, haziran boyunca süren halk hareketinin AKP’nin yükselişini durdurduğunun açık kanıtı olmuştur. Basının büyük kısmı bu gerçeğin üzerini örtmektedir.
Kuşkusuz beklenen AKP oylarında daha fazla gerileme idi. Ama hayıflanmak, bazılarının yaptığı gibi halkı suçlamak son derece yanlıştır. Vurgulamak gerekir ki, işçi ve emekçi halkın temel sorunlarının herhangi bir seçim tarafından çözüldüğü görülmemiştir. Halk temel taleplerini ancak alanlarda, sokaklarda, fabrikalarda savunarak elde edebilir ve işçi ve emekçi halkın ileri kesimleri zaten bir süredir de bu yola girmiş durumdadır. Diğer taraftan AKP karşısına onunla benzer politikalar uygulayacak “muhalefet”i parlatarak, mevcut durumu aşma çabalarının sonuç vermeyeceği de açıkça görülmüştür.
Bizzat Başbakan Erdoğan bu seçimin yerel bir seçim olmadığını, kendisi için bir güven oyu ve referandum olduğunu tutumuyla kanıtladı. Seçim sonuçlarını saptırarak ve abartarak kendisine verilmiş bir güvenoyu olarak değerlendiren Erdoğan aile efradını yanına alarak çıktığı balkondan, bugüne kadar ne yaptıysa bundan sonra da daha fazlasıyla yapmaya devam edeceğini açıkça ve meydan okuyarak ilan etti. Bunun anlamı biriken sorunların üzerine yenilerinin ekleneceği, politik yaşamın daha da gericileşeceği, işçi ve emekçi halk için yaşam ve çalışma koşullarının daha da kötüleşeceğidir.
Kuşkusuz bu seçimin sonuçları bundan ibaret değildir. Kürt halkı muhalefetin en dinamik ve örgütlü gücü olduğunu bir kez daha açıkça ortaya koydu. Daha önce AKP’nin elinde olan üç belediye alındı. Halk yeni bir moral buldu ve temel taleplerini daha güçlü bir biçimde ileri sürecek bir pozisyon elde etti. Artık Kürt halkını oyalamak, beklenti içerisinde tutmak üzerine kurulan hayaller çökmüş durumdadır. Ulusalcılar, şovenistler, her türden statüko yanlısı, özerkliğin alt yapısı güçleniyor diye karalar bağlasalar da halkın yürüyüşü devam ediyor. HDP ve HDK ise bu seçimle birlikte ilk sınavını vermiş oldu. Kuşkusuz daha alınacak çok yol var.
Bütün bunların ötesinde bu seçimler iktidarıyla, muhalefetiyle tüm düzen partileri açısından çözümsüz bir durumu işaret etmektedir. CHP ve MHP gibi düzen partileri çözümsüzdür, çünkü lehlerine gibi görünen koşullarda bile halk tarafından umut olarak görülmemişlerdir. AKP açısından durum umutsuzdur çünkü olağanüstü olanakları da kullanarak bir referanduma çevirdiği seçimlerden oy kaybı ile çıkmış, halkın hiçbir temel sorununa çözüm olamayacağını, üstelik yolunda yürüyerek bunları ağırlaştıracağını ilan etmiştir. Ancak seçimlerden kısmen moral bularak çıktığı da bir gerçektir. Ama bu morali genel seçime çevirdiği yerel seçimin sonuçlarını, bir önceki yerel seçimin sonuçları ile değerlendirmeye dayanmaktadır.
Kısacası düzen güçleri, sermayenin çeşitli kanatlarının partileri ve klikleri çözümsüz ve çaresizdirler. AKP’nin elinde kalan ise şiddeti artırmak, baskıyı yoğunlaştırmak, halkı daha fazla kutuplaştırmak, içte ve dışta gerilimi artırmaktır. Yönetmeye devam etmek için çıkılan bu yol ise tam bir çıkmaz sokaktır. BDP’yi ve HDP’yi bir yana koyarsak sandıkta “alternatif olarak” halka sunulan partilerin, halkın temel taleplerini savunmak gibi bir pozisyonları yoktu ve halkın onlardan bir beklentisi ve umudu da yoktu. Seçim sonuçları bu durumu bir kez daha tescil etmiş oldu. Estirilen fırtınanın tozu ve dumanı dağılınca halkın bir arayış içerisinde olduğu daha iyi görülecektir.
Parlamento, seçimler, bu tür mücadelelere girmek ve bu kürsüleri kullanmak kuşkusuz önemli. Ancak tarihsel bir gerçek var. Bir halk kendisini yönetenlerle temel bir hesaplaşmaya girecekse, kendisini bu mücadele biçimleri ile sınırlayamaz, hesaplaşma seçim takvimine bağlanamaz. Haklılığını ve meşruiyetini kendi kitlesel gücünden alan, temel taleplerini öne süren zorlu mücadelelere girmek zorundadır. Halkın önündeki bu yol giderek daha açık bir biçimde beliriyor. Bütün bunlar bir yana bırakılıyor ve genelleme yapılarak deniliyor ki “Takke düştü kel göründü.” Oysa görünen tüm çözümsüzlüğü ile büyük sermayenin ve onun partilerinin kelidir. Hükümetleri inişe geçmiş, muhalefetleri ise umut olamamıştır. İşçi ve emekçi halk ise çıktığı yolda belki ağır ama emin adımlarla yürüyor.
Evrensel'i Takip Et