Hayat memat meselesi
Fotoğraf: Envato
Üç günde 8 kadının öldürüldüğü bir ülke burası.
Kadınların çantalarında koruma kararlarıyla öldürüldükleri, “Ayrılmak istedi, öldürdüm” cümlesinin katillerin kendilerini aklamak için en sağlam argümanı olduğu bir ülke.
Kadınların üzerlerine sokak ortasında benzin dökülerek, yüzlerine kezzap atılarak, ev içlerinde bedenleri lime lime edilerek, üzerlerinde türlü işkence yöntemleri denenerek kırıma uğratıldıkları bir ülke…
Herhangi bir aidiyetten, herhangi bir politik görüşten günde 5 insanın öldürüldüğü bir ülkede bunun adına “soykırım” denir. Ama bugün, kadınların beşer onar öldürülmeleri, öldürülmedilerse korku ve işkence dolu bir hayata mahkum edildikleri memlekette “vaka-i adliyeden” bir mevzu olarak çoğunlukla gündemin alt sıralarında kendine yer buluyor.
Ve kadına yönelik şiddetle ilgili 6284 sayılı Ailenin Korunması Yasası bir “övünç metni” olarak gözümüze sokuluyor ha bire, “Şiddetle mücadelede en etkin yasaları biz yaptık” diyerek.
Hatırlayalım; bu yasa, hem kadın hareketinin mücadelesi hem de hükümetin imzacı olduğu uluslararası sözleşmelerin gerektirmesi dolayısıyla gündeme gelmişti. Dönemin Bakanı Fatma Şahin, “Katılımcı bir yöntemle yaptık” diyebilmek için davetkar olmuştu. 230 kadın örgütünün bileşeni olduğu platform, “Hadi hadi, az zamanımız var” gerilimine maruz bırakılarak kısa sürede bir yasa taslağı hazırlamışlardı. Taslak, Başbakanlığa sunulmasının ardından adım adım kadın örgütlerinin önerilerinden uzaklaştırılarak, kadınların aleyhine maddeler içerir bir hale büründü. Kadınların taslağının en mühim noktaları kırpıldı.
Çok büyük eksikliklerle 8 Mart 2012’de kadınlara hükümet tarafından “hediye olarak” sunuldu. Yasanın en önemli sorununun “Yasanın kadını değil aileyi korumayı başat görev ilan eden” ruhuna ilişkin olduğu çokça konuşuldu.
Yasanın gereklerini yerine getirecek kurumların nasıl hareket edeceğini ortaya koyan yönetmelik bile uzun süre sır olarak kaldı. Nihayetinde bir o yönetmeliğe, bir bu yönetmeliğe atıfta bulunularak hazırlanan bir yönetmelik var ortada… da!
Çok vahim bir tablo var karşımızda:
Yasa, koruma kararı alınırken “hızlı ve etkin” olma şartı getiriyor hem yargıya hem de kolluğa. Ama yasa açıkça “isteme” demesine rağmen bazı mahkemeler hâlâ delil istiyor kadından. Ya da koruma kararı verilmesiyle kararın saldırgana tebliği arasındaki uzun sürelerde kadınlar çoktan canından oluyor. Üstelik bu sürede gerçekleşen şiddete karşı yasal bir yaptırım yok. Mahkemeler koruma kararlarını, olayın özelliğine ve kadınların ihtiyaçlarına göre değil, hazır bir kalıp olarak şak şak veriyor. Kadınlar ellerinde ihtiyaçlarıyla hiç alakası olmayan kararlarla bir başlarına kalıyorlar.
Polis ise bildiğimiz polis! Kadın, çoğu yerde “Koruma kararına gerek yok” diyen “karar verici” polislerle karşı karşıya geliyor. Hatta kadını ikna etmeye çalışanı da az değil! Kadınlara “Koruma kararı istemiyorum” diye evrak imzalatanı mı, elinde koruma kararı ile gelen kadına karakolun santral numarasını “İhtiyacın olunca ara” diye sıkıştıranını mı ararsın, geçen hafta öldürülen Asiye’ye söylendiği gibi “Çok geliyorsun, A4 kağıtlarımızı bitiriyorsun” diyeni mi!
Kadınlara koruma sağlanmasına ilişkin durum ne adalete ne de hukuka sığmayacak cinsten! Koruma Yönetmeliğine göre, şiddet gören, fiziki veya sözlü tacize uğrayan kadına devlet tarafından verilen korumanın masraflarını kadınlar karşılamak zorunda. Durum bu; paran kadar koruma!
Kadın cinayetlerini gündemin baş sıralarına taşımak ve pratik, somut, talepkar bir mücadele örgütlemek hayat memat meselesi.
Kadınlara yaşam hakkını “parayla satan”, her fırsatta “boşanmalar toplumu yozlaştırıyor” diye nutuk atan, kendi ayakları üzerinde durmak isteyen kadınları tehlikeli diye yaftalayan, ufkundaki muhafazakar toplumu kadınların cehennemine dönen ailenin üzerine kuran anlayışa karşı uzun erimli politik mücadelenin en önemli ayaklarından biri olmasından kaynaklı değil yalnızca…
Milyonlarca kadın canının derdine düşmüşken, hızlı, somut, sonuç alıcı bir müdahale hayat kurtarıcı olduğu için de kelimenin gerçek anlamıyla “hayat memat meselesi”.
- “Aileyi koruma” lafının altından yine nefret ve düşmanlık çıktı! 08 Ekim 2022 00:45
- Başörtüsü istismarında at başı gidenler 06 Ekim 2022 04:28
- Bizi kim öldürüyor? 05 Ekim 2022 05:18
- ‘Sözleşmeden vazgeçmiyoruz’ demek ‘Tek adam yönetimini tanımıyoruz’ demek 21 Temmuz 2022 05:00
- Beşikten mezara rehineliğin adı: Çocuk yoksulluğu 15 Nisan 2022 00:55
- Emma’dan Emine’ye... 10 Mart 2022 23:56
- Kadın dostu postunda emekçi kadın düşmanlığının şahikası: Farplas 18 Şubat 2022 01:20
- ‘Küçüğün rızası’ diyen Bakan çocukların nafakasına göz dikti 11 Şubat 2022 00:00
- Cezaevlerine göz kulak olmak, dillerimizi koparamasınlar diye dil olmak... 28 Ocak 2022 05:00
- 6. Yargı Paketi tehlikesi: Nafaka hakkına saldırıda somut adımlar 07 Ocak 2022 04:54
- Geçen hafta yoksulluktan, çaresizlikten yedi çocuk öldü 24 Aralık 2021 05:00
- Asgari ücreti kadınlara lüks haline getirenler 10 Aralık 2021 04:52