16 Nisan 2014
DİĞER YAZILARI
Edebiyat 15 Nisan 2015
Normalleşmek 8 Nisan 2015
Adil 18 Mart 2015
Beklenti 11 Mart 2015
Koşa koşa 4 Mart 2015
Adım adım 25 Şubat 2015
Her şey 18 Şubat 2015
Mendil 28 Ocak 2015
Yuvarlak 14 Ocak 2015
Yabancı 7 Ocak 2015
YAZI ARŞİVİ

Tanju Çolak “Bu bir sevgi olayı” diyerek açıklasa da, spor bir ekol olayı. Doğru altyapı çalışmalarını kurar, hedefe yönelirsen meyvelerini alma şansın artıyor. Başarılı olursan özgüvenin yükseliyor, başarıyı sürdürme ihtimalin de yükseliyor.
Biraz örnekleyerek başlayayım. Futbolun en büyük organizasyonu Dünya Kupası. Bu yılın ev sahibi  Brezilya 7 final, 5 şampiyonlukla kupa tarihinin en sıkı istatistiğine sahip. Bu 7 finalin 4’ünü 1950-70 arası oynanan 5 kupada, kalan 3’ünü ise 1994-2002 arası oynanan 3 turnuvada almış. İlk dalga Pele, Didi, Garrincha neslinin eseri, ikincisi Romario, Ronaldo, Rivaldo jenerasyonunun. 1994 ve 2002 Şampiyonluklarının ikisinde birden form giyen sadece iki futbolcu var oysa, Cafu ve Ronaldo. Yani aynı oyunculardan kurulu bir kadrodan söz etmek de mümkün değil. Ancak birbirini eğiten, elden ele geçen oturmuş bir futbol kültürü vardı bu yıllarda. Peş peşe üç final oynayan Brezilya milli takımı kadrosunda 1994’te 10, 1998’de 9, 2002’de 13 futbolcu Brezilya kulüplerinde oynuyordu. 2006 ve 2010’da bu sayı sadece 3. Avrupa, kazanan Brezilya ekolünü satın almaya çalıştı, kısmen de başarılı oldu. Brezilya ekolünü bitirdi. Son iki finali Avrupalılar kendi arasında oynadı. Peş peşe iki finale Amerika kıtasından hiçbir ülkenin kalamayışına en son 1938’de şahit olmuş futbol dünyası.
1974 ve 1978’in günümüz futbolunu dahi etkileyen Cruyff ekollü Hollanda, art arda iki final yaşadı. Arjantin, oynadığı 4 finalin 3’ünü 78-90 arasındaki kupalarda gördü. 78’in Kempes’li, Ardiles’li kadrosuyla, 1990’ın Maradona’lı Caniggia’lı kadrosu arasında ortak futbolcu yok ama ortak bir üslup vardı. Almanya 7 finalin 5’ini 1966-1990 arasındaki 24 senede yaşadı. Beckenbauer, Müller, Breitner, Rummenige, Matthaus, Völler diye giden ardışık nesillerle yükseldi Almanya futbolu. 1998 ve 2006’da iki kere final oynayan Fransa’nın kaleden kaleye uzanan Barthez-Thuram-Zidane-Henry hattı iki kupada da ortaktı.
Kısacası, şansın etkisi muhakkak var. Kırk yılda bir çıkan yıldızların, rakiplerin durumunun hatta kupaların nerede oynandığının tabii ki belirleyici gücü var. Ama sporda ekolü oturtursan, başarı ihtimalin artıyor.
Gelelim ülkemize. Hangi sporlarda nasıl ekoller yakaladık Türkiye’de? Tarzıyla ilgili ne düşünürsen düşün Fatih Terim’in 1993’deki Milli Takım ile başlayıp, 2002’deki Şenol Güneş’in Milli Takımı ile biten; içinde Dünya Üçüncülüğü-UEFA Kupası-Süper Kupa ve Avrupa Şampiyonası çeyrek finali bulunan futbol başarısı bir ekolün ürünüydü. Erkekler basketbolda 70’lerin İTÜ’sü, 80’lerin Eczacıbaşı’sı ve 90’ların Efes’i ayrı ayrı birer ekoldüler. Halterde Naim Süleymanoğlu ile başlayan Bulgaristan kökenli Türk halterciler ekolü yaşadık.
Kadınlar basketbolunda Türkiye’de 1990-1998 arası peş peşe 9 şampiyonluk yaşayan Galatasaray ile 2006’dan günümüze peş peşe 8 şampiyonluk yaşatan Fenerbahçe ardışık iki ekol oldu. Beşiktaş’ın, Botaş’ın araya girdikleri istisna olarak kaldı. Bu iki ekolün başı çektiği kadın basketbolu Avrupa’da sınıf atladı. Bu yıl Euroleague 8’li finalde Kayseri Kaski ile birlikte üç takım vardı Türkiye’den. Ve Türkiye’de kadın basketbolunun iki ekolü, Avrupa’nın en büyük kupasında finali oynadılar. Futbolda Bayern Münich-Borussia Dortmund final oynarken Almanlar ya da Manchester United-Chelsea oynarken İngilizler ne hissettiyse, bir benzerini hissettirdi Galatasaray ve Fenerbahçe. Potanın Perileri’nin 2011 ve 2013 Avrupa Şampiyonası, 2012 olimpiyat başarılarını da sayarsak, Türkiye kadın basketbolunda bir ekol yaratmış oldu. Hem de kendi ev sahipliği yapacağı Dünya Kadınlar Basketbol Şampiyonası’nın olduğu yılda. Galatasaray ve Fenerbahçe başta, kadın basketboluna bu katkıyı sunan herkesi tebrik etmeli.
Ne kadar güzel bir duygu, sporu şike, ayrımcılık, şiddet, rant, kirli ilişkiler olmadan konuşabilmek. Gençleri, kadınları uğradıkları adaletsizliklerle değil, yaptıklarıyla izlemek. Ekol takip etmek, yaratılan tarihi ekollere şahit olmak. Ayrımcılığın olmadığı bir dünyayı isteme sebeplerimizden birisi de, şu duyguları daha sık yaşamak olsa gerek.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Gabar petrolü sömürüsü: 1 milyon liralık üretime  6 liralık ücret

Gabar petrolü sömürüsü: 1 milyon liralık üretime 6 liralık ücret

Saray iktidarının “Milletimiz zenginleşecek” propagandasını yaptığı Gabar petrolünün arkasında ağır bir işçi sömürüsü var. Günde 12 saat çalışma, taşeronlaştırma, sendikasızlık, yoksulluk sınırının yarısı bile etmeyen ücretler… Öyle ki sadece 12.5 saatlik üretim tüm işçilerin ücretini karşılıyor, geri kalan patronların kasasına akıyor.

Şırnak’ta bir günde çıkarılan petrol, Batman’da çıkarılanın yüzde 87 fazlası.

Serbest piyasada ham petrolün varil fiyatı yaklaşık 75 dolar.

İşçiler iki günde çıkarılan petrol kadar ücret alsaydı aylık ücret 160 bin lira olurdu.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
RTÜK Başkanı “Ülkemizde olumlu olaylar olmuyormuş gibi haber servis ediliyor” deyip ‘yandık’, ‘bittik’ haberleriyle karamsarlık aşılandığını savundu, ceza tehdidinde bulundu.

Evrensel'i Takip Et