Seçimden çıkarılabilecek en yanlış sonuç
Fotoğraf: Envato
30 Mart yerel seçimlerinin ortaya koyduğu sonuçları, seçimlerin hemen ardından çeşitli yönleriyle tartışmıştık. Gazetemizin birçok başka yazarı da, hem seçimin sonuçlarının nedenlerini analiz eden, hem de bu sonuçların önümüzdeki dönemin siyasi tablosuna nasıl etki edebileceğini değerlendiren yazılar yazdılar.
Bu yazıda ise, bu seçime özgü olmayan ancak bu seçimde de kendisini gösteren bir tavrı tartışacağız. Seçimlerde AKP’ye verilen desteğin önceki seçimlere göre azalsa da, yine de ciddi bir oranda olması karşısında, yaşadığı hayal kırıklığını halkı aşağılamaya vardıran yaklaşım.
Aslında bu eğilim kendisini seçimlerden önce de hissettiriyordu. Başbakan Erdoğan ve partisine karşı yürütülen muhalefet ile AKP’ye çeşitli nedenlerle oy veren halk kesimleri arasına ayrım koyacak bir propaganda söylemi konusunda çok da itinalı olunmadı. Bu açıdan Erdoğan’ın katıldığı İstanbul Yenikapı’daki mitingin ele alınış biçimi bile tipik bir örnektir. Seçimlerden çok daha önce başlamış olan kutuplaşma, alandaki sayının okuma biçiminden tutun da, oradaki kitleyi algılama biçimine kadar yansıyordu. Başbakan Erdoğan’ın 2 milyon diye ifade ettiği rakamı, sosyal medyada alaya alıp, gerçek rakamın 220 bin civarında olduğu üzerinden onlarca tweet atıldı. Mitingi bir AKP seçmeni gibi alanın içinden izleyen biri olarak, rakamın 1.5-2 milyon olmasa da, 220 bin de olmadığını, bundan en az 3-4 kat fazla olduğunu dile getirdiğimde, o kitlenin iktidarı “taşıyıcı” bir niteliği olamayacağı, dünyadaki siyasal gelişmeler açısından bu kitlenin artık hükmünü yitirdiğine kadar varan değerlendirmeler yapanlar oldu.
Aslında bu, memleket solcusunun gerçeği görmesini engelleyecek kadar gözlerini kör eden bir hurafeden başka bir şey değildi.
Bu yaklaşım seçimlerden AKP’nin yüzde 43.6’lık oy oranı ile birinci parti çıkması karşısında ise, “Aziz Nesin yüzde 60 dedi, yüzde 100 haklı çıktı” demeye kadar işi vardırdı.
Kendisini akıllı, AKP’ye oy veren halk kesimlerini ise ‘aptal’ gören bu yaklaşımın sahiplerinin, onlarla, dönüştürücü bir ilişki kurabilmesi düşünülebilir mi? Bu bakış açısı, şu soruyu soğuk kanlı bir biçimde sorma şansını baştan yitirmiştir: “12 yıllık iktidar dönemine, bunca yolsuzluk ve baskıya karşı bu kadar insan neden yine AKP’ye oy verdi?”
Çok açık ki, Gezi’de ortaya çıkan muhalefette kendisini gösteren ve seçimlerde de Gezi’ye katılan kesimler açısından etkili olan modern yaşam biçiminin savunulması kaygısı, AKP’ye oy verenler açısından ise farklı bir biçimde yaşandı. Onlar da, Başbakan Erdoğan’ın başvurduğu yönetimin de bir sonucu olarak, alanlarda Erdoğan’ı protesto eden kitleyi, kendi iradelerine de meydan okuyan, kendilerini hakir gören ve iktidar olduğu taktirde kendi yaşam biçimine müdahale edecek bir kitle olarak da algıladı.
Geleneksel CHP siyaseti zaten bu alanla ilişki kuran bir politik reflekse sahip değildi. Bu boşluğu sadece eski MHP’li ya da AKP’li isimlere listelerinden yer vererek doldurmaya çalıştı. Yani sonuçta üst tabaka bir yöntemle.
HDP ise hem zincirleme saldırıların hedefindeki bir parti olduğu için, hem de seçim ortamının iki parti arasında kutuplaştırılarak yaşanmasının yol açtığı baskılanmanın etkisiyle, daha önceki seçimlerde AKP’ye oy vermiş kent yoksullarıyla dönüştürücü bir ilişkiyi yeterince kuramadı. Hiç kurmadı değil, ama AKP’yi zayıflatıp kendisini ileriye atacak düzeyde kuramadı. AKP’ye oy verenlerin içinde muhafazakar kimliğin baskın olduğu ve bu kitlenin zaman içinde öncesine göre daha da muhafazakarlaştırıldığı açık. Ancak bu, onların işçi, emekçi, yoksul karakterini değiştirmiyor. Yani onlar, Türkiye’yi demokrasi ve sosyalizm açısından dönüştürme iddiası taşıyan politik güçlerin doğrudan çalışma alanı olması gereken kitlelerdir.
Bu yazıyı bu açıdan, yanıtını okura bıraktığımız, şöyle bir soruyla noktalayalım: Dini, muhafazakar saiklerle AKP’ye oy verenleri geri, aptal yığınlar olarak gören memleket solcusu, İran’da, Suudi Arabistan’da ya da başka bir İslam ülkesinde siyaset yapıyor olsa tavrı ne olacaktı?
- Diyarbakır notları: Seçim öncesi gelip ‘Ser sera, ser çava’ demeyin 16 Aralık 2024 04:52
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00