28 Nisan 2014 00:07

1 Mayıs’ta başkan seçmek?

1 Mayıs’ta başkan seçmek?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

1 Mayıs yaklaşıyor! Ülkemin meydanlarına demir çitler yığılmaya başlandı. Meydanlar yasak! 1 Mayıs yasak!
Serbest ne var ki? Düşünmek mi serbest, düşündüğünü ifade etmek mi? Anayasa Mahkemesi Başkanı olursan serbest! Ona da demediklerini bırakmıyorlar. “Paralel”ci ilan etmeye (Takvim).. “Artık tarihin çöplüğünde” (Akit) saymaya kadar vardırıyorlar. Başkası “yargıya siyaset soktu” diyor. HSYK’yı Bakan’a bağlayan sanki o! Sanki yargı siyasetle halvet olmuş değil. Sadece yargı mı? En başta din ve din işleri siyasetin göbeğinde değil sanki! Diyanet İşleri Başkanı sanki siyaset yapmıyor. Ve sanki kendileri giydirmemişler gibi, “cübbe”yi sadece Kılıç “çıkaracak”! Nedeni, onun “paralel” siyaset yapması. Hoşa gitmeyen siyaset yapana yasak siyaset! Yoksa serbest.
Düşünmek ve düşündüğünü ifade etmek yasak da, toplanıp hele bir de gösteri yapmak serbest mi? Kul olursan, diktatör özentilinin çağırdığı meydanda toplanırsan sorun yok! Ya onun çağırdığı meydan olacak.. Ya onun göstereceği meydan! Nasıl ki onun istediği gibi konuşana konuşmak serbest.. Ve Diyanetçi öyle konuşunca siyaset yapmış sayılmıyorsa.. Onun çağırdığı ya da istediği yerde toplanmak da yasaklanmadı henüz! Toplanmanın tümden yasaklanmasına geçiş dönemindeyiz: Şimdi “Taksim olmaz.. Yenikapı’ya” aşamasındayız. Bir sonraki “Ne toplanması? Külliyen yasak” dönemi! Oraya götürecek beyefendi, güç yetirebilirse.
Haberleşme.. Basın serbest mi? “Buzlu”su serbestleşiyor gibi! Yandaş olan zaten serbest. Eleştirmeyeceksin. “Adam gibi” yazacaksan yazabilirsin! “Adam”ı beyefendi belirliyor! Kim adamdır, kim değildir.. Hangi düşünce ve davranış türleri “adam gibi”ye girer, hangileri girmez, o biliyor.. Ve keyfe keder o ferman buyuruyor! Yoksa “uluslararası şirket” bile olsan kâr etmez! “Uluslararası komplo”yu, evelallah, püskürtür! Sıkışırsa.. Bir “taziye” yayınlar.. Olur biter! Bir yandan “acıların siyasal mücadele konusu” yapılmasına parmağını sallarken.. “Acıların” kendisini bile değil, sadece “hatırılarını anlama”nın “insanlık vazifesi” olduğunu söyler, uluslararası tepkinin “gazını alma”ya bakar. Ölçütü yine tektir: Kendi dediği gibi olursa: Mücadele yerine “eyvallah” edilirse!
Peki örgüt serbest midir? Örgütlenme? Öyle söylenmektedir! Kimini kendi minderine çekme peşindedir: “Pensilvanya’daki zat.. Çık gel. Hani vatanseverdin.” Ya da başkasına: “Cübbeni çıkar da gel!” Onlar ellerindeki olanaklarla bir türden örgütlüdürler. Ya işçi.. Memur.. Köylü.. Genç.. Kadın.. Halk?
En son.. Bıçak kemiğe dayandığında.. 2013 Mayıs sonu ayağa kalkmıştır. Karaman’da beyefendiden “Gezi olayları darbe girişiminin ilk tezgahıdır” karşılığını almıştır. Yani.. Düşman sayılmıştır! Zaten karşısına kim çıktıysa küfür yemiştir.. Ama toplu ayağa kalktığında “darbeci” damgası yemiştir: “Düşman”dır! Kendisi “kardeşleri”ni toplamakta.. Gezi’de toplananlar “düşman” olmakta.. Ve sanki kutuplaştırıp geren kendisi değilmiş gibi.. “Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde tekrar gerilimi yükseltmek isteyenler var” demektedir!
Cumhurbaşkanı adaylarının ortalığa doluştuğu günlerdir. Talipler halkın önüne gelmektedir. Ama Gezi de yaşamaktadır! Berkin sonsuza yürürken bir kez daha göstermiştir ki, Gezi capacanlıdır. Ve 1 Mayıs’a genişlemektedir.
Kim peki? Yasakçılık mı kazanmalıdır, serbestlik mi? Yasağı kim koyar? Kime karşı koyar ve kimin sırtında sınanır yasaklar? Yasakçılık egemenlikle, diktatörlükle bağlıdır. Öyleyse soru şudur: Kendilerini pazarlayan elitler, egemenler mi halk mı? “Baş”lar mı “ayaklar” mı?
Yasakçı egemenlerin adamlarına oy yok! Ayakların baş olmaya ihtiyacı var!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa