08 Haziran 2014 00:31

‘Cumartesi çocuğu’ meselesi…

‘Cumartesi çocuğu’  meselesi…

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,
Yıllardan beri bu köşede kendimce önemli bulduğum “mesele”lere parmak basıp, sözde büyüteç altına alıp, ardından da ülkenin irili ufaklı şu veya bu “sorun”larına acaba nasıl “çare” bulunur, acaba kim ya da kimler bu uğurda en “doğru” yolu, en kestirme “formül”ü bulup buluşturup, sonra da milletimizin tüm fertlerinin maddi manevi “dert”lerine karınca kararınca nasıl “derman” olur diye düşüne düşüne bitli başımı kaşırken, diğer taraftan da kendi payıma “ukalaca” da olsa vardığım sonuç şu ki; memeleketimizin, ülkemizin en önemli meselesinin başını çeken, göbeğinde yatan asıl sorun “zaman” kavramı…
İnsanlık alemi içinde “zaman”ı hoyratça “boş” yere harcayan, bozuk para misali hovardaca savuran toplumlar içinde bu “skala”nın neresindeyiz, ya da gelişmiş ülkeler düzeyine ulaşmak için “zaman tüneli” boyunca milletçe daha kaç fırın ekmek  tüketmeliyiz, bunu, bu işin uzmanlarına, “akil” zatlara bırakıp, beri taraftan da sıradan birer “vatandaş” olarak şapkalarımızı, kasketlerimizi, külah veya berelerimizi, eşarp ya da başörtülerimizi önümüze koyup, memleket sathındaki umumi manzaraya baktığımızda acaba ne görüyoruz?
 Özüme göre orta yerde kabak gibi sırıtan, acı gerçek o ki; şu bizim diyarlarda, bir tek çakıl taşına “bin” can, bir karış toprağı uğruna binlerce insanımızı “feda” etmeyi hüner belleyip, hatta bununla övünüp gurur duyarken, diğer yandan bir an için geriye dönüp baktığımızda, sabun köpüğü misali elimizden kayıp giden, hani amiyane deyimiyle, argo tabiriyle babası belirsiz “cumartesi çocuğu”, yani “piç” ettiğimiz “zaman” diliminde aynı hataları, benzeri yanlışları tekrarlayıp, dahası da aynı fasit daire etrafında, aynı minvalde dönenip duruyoruz ağparik!
Nitekim, mesela bir zamanlar “yedi düvel”e karşı cengaverce savaşıp, akabinde de kurduğumuz “ulus devlet”imizin başlıca unsurlarından biri olan Kürt “kardeş”lerimizle canciğer kuzu sarmasıyken, daha sonraları hani deyim yerindeyse “Öküz öldü ortaklık bitti” misali bu kardeşlerimizi nedense, ne hikmetse önce “üvey kardeş” kategorisine dehlemekle kalmayıp, aynı zamanda da misakımilli sınırları dahilinde giderek artan, her geçen gün çoğalan nüfuslarının farkına varınca, bu kez de ilerki yıllarda “milli birlik ve bütünlüğümüzü” tehdit edebilecek bir nevi “baş ağrısı”  babında değenlendirince, ehh bundan sonra gari gelsin seksen türlü “asimilasyon” numaraları…
İttihatçı atalarımızdan miras kalan “tek”çi zihniyet doğrultusunda kimi “vatandaş”larımızı çeşitli vesilelerle dışlayıp ötekileştirirken, aynı “mıntıka temizliği”ni direkt ya da dolaylı yollarla Kürtler için de deneyip, böylece ana dillerini yasaklayıp, mevcudiyetlerini dahi “inkar” ettik ama, nafile yere uğraştığımızı, bunu da yıllar boyunca kimi “devletlu”larımızın “Evropa’nın yolu Diyarbakır’dan geçer”, “Kürt realitesini tanıyoruz” gibi kulağa hoş gelen laklakiyatlarla geçirmeye çalışmanın da, zerre kadar fayda etmediğini geç de olsa anlayınca, keza yine gelsin faili meçhul cinayetler, işkenceler ve bunların yanı sıra eh bittabii ki “düşük yoğunluklu savaş” ve “öte taraf”a gönderilen on binlerce “gariban” vatan evlatları…
Sonra?
Sonra “olmadı pilav çevir lapaya” düsturuyla birbirinin peşi sıra Kürt, Alevi, Roman, Ermeni, demokratik “açılım” ziyafetlerinin tatsız, tuzsuz, sonu gelmez fiyaskoları…
Şimdilerde, tam da şu günlerde yine “zaman” denen kavramı “cumartesi çocuğu”na çevirdiğimizi sanki bir kez daha kanıtlamak için, başımızın başı başbakanımızın bilumum “kurmay”ları, “barış süreci”nin Diyarbakır’dan geçtiğini dosta düşmana duyurmak için sözüm ona kollarını sıvayıp duruyorlar…
Yani?
Yani: “Eski tas eski hamam” hikayesi, dün olduğu gibi, bugün bu saat sil baştan yoluna aynı rotada devam ederken, öte yandan “eloğlu”nun üzerine titrediği, ama bizlerin sebilullah boşa harcadığımız zamanımız, ne yazık ki “piç” olup gidiyor Kirvem!

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa