Yarasını açın
Fotoğraf: Envato
Lice. Devletin ne eylerse ölüm eylediği bu ilçe, Kürt kadınların savaşın orta yerinde kadın olmanın her türlü acı deneyimini ve bozgununu yaşadığı, eğer bir barış olacaksa o küçük ilçenin tarihini kadınlardan dinlemenin ve anlatılanların hesabını vermenin elzem olduğu hakikatler mekanı. Taammüden devlet katliamı tarihi yazıldığında, bu katliamın kadın bedeninde yazılmasının ne anlama geldiğini gösterecek kara sayfalarda adı en çok geçecek ilçelerden biri… İktidarın “çözüm merdiveni”nin nereye vardığının bir göstergesi…
Lice’nin şiddet ve ölüm tarihinin mim noktalarından olan 1993’te resmi kayıtlara göre 20 kişinin hayatını kaybettiği, 401 evden 302’sine tam, 86’sına orta, 13’üne az hasarlı rapor verilen bir “devlet afeti” yaşandı. Açık asker saldırısına rağmen saldırıları PKK’nin yaptığını duyurup “olağan bir çatışma” görüntüsü yaratmaya çalışanların ellerinde sadece o gün öldürülen insanların kanı yoktu. Aynı zamanda 9 bin 600 nüfuslu ilçede katliamın ardından 9 bin 300 kişinin göçe zorlanması, açlığa, sefalete, yakalarını hiç bırakmayacak devlet şiddetine yol vermelerinin insanlık utancı da vardı. 1993, sadece rüyalarda geri dönen bir travmanın tarihi olarak değil, devletin her an zor hayatı zorlaştırarak hatırlatmaktan geri durmadığı bir “savaş sendromu” olarak insanların hafızalarına ve bedenlerine kazınan bir açık yara oldu. Her fırsatta bir daha bir daha kanatıldı. Barış İçin Kadın Girişimi, adına müzakere süreci denen süreçte silahların sustuğu ama her yerde insanları gözetlemenin ve tehdit etmenin duvarlarının örüldüğü, karakol ve kalekol inşaatlarının hızla yükseldiği 2013 senesinde Lice’deki kadınlarla yaptığı görüşmelerde kadınların “açık yarasının” hâlâ nasıl kanadığını ortaya koymuştu. Lice 1993 yılında yakıldığında kentin lisesine toplanan ya da karakollara alınan, burada işkenceye ve tecavüze uğrayan kadınlar, ömür boyu süren bir dilsizliğe nasıl kapanmak zorunda kaldıklarını anlatmışlardı. Şiddeti ve tecavüzü yaşayan kadınların duramayıp kenti terk etmelerinin ardından kalan boşluğu Lice’de yaşayan kadınların hâlâ nasıl da hissettiklerini göstermişlerdi.
Bu yaşananlardan 20 yıl sonra dikilen kalekolların, her bir taşın altından çıkan ölüleri, bu tecavüzleri, yeniden tecavüz edilebilirliği ve öldürülebilirliği kadınların gözlerine sokmasının yarattığı trajediyi anlatmışlardı.
1993’ün hesabı hâlâ sorulamadı. 1994’te ailelerinden koparılarak gözaltına alınan 8 köylünün cesetlerinin 2003’te toplu mezardan çıkarılmasının da... 2009’da koyunlarını otlatmaya giden 12 yaşındaki Ceylan Önkol havan mermisiyle parça parça olduğunda anası, Ceylan’ın çocuk bedeninin dağılan parçalarını eteğinde topladı. Bu da adaletin “takipsizliğine” uğradı. Devlet, reva gördüğü şiddeti “takip etme gereği” bile duymadığı kadar olağanlaştırdığı için dava süreçlerinden hiçbir sonuç çıkmadı. Ve elbette bu olağan şiddetin yükselen duvarlarının adına kalekol demeyi, o kalekollardan her an bir tehdit olarak insanları gözetlediğini ve gerekirse her vesileyle hatırlattığı şiddetini somut olarak da uygulamaktan geri kalmayacağını ilan etti. Geçen yıl Medeni Yıldırım kalekol protestosunda hayatını yitirdi, Erdoğan Diyarbakır’da kadınlara “Barış çınarlarını büyütme görevi sizin” diye nutuk atarken Medeni’nin annesi Fehriye Yıldırım, tek başına oğlunun fotoğrafını yüklenmiş bağırıyordu sokakta “Benim çınarım artık hiç büyümeyecek” diye.
Şimdi de Lice’de öldürülen gencin annesinin “Birîna wi wekin, ez qurbana birina te bim!” (Yarasını açın, yarana kurban olayım!) çığlığını duyuyoruz.
Kadınların bedenine çizilen savaşı, o çizikleri atan asker ve istihbarat örgütlerine havale eden hükümetin “Analar ağlamasın” sözünün hiçbir hükmü olmadığını söylüyor bu çığlık. İktidarın “Merdiven teorisi” diye ballandırarak anlattığı çözüm taktiğinin, Kürtlerin taleplerinin hiçbiri yerine getirilmezken kendi varlığını garanti altına almak için diktiği yüksek kalekollara çıkan merdivenler olduğunu gösteriyor. Çözüm süreci için yaptığı çalıştayın adına “Yeni Türkiye’nin açılan kilidi” derken Rojava’dan Roboskî’ye, Dersim’den Lice’ye daha fazla şiddetin ve ölümün açılan kilidini kastettiğini anlatıyor.
“Yarasını açın” diyor kadın, oğlunun bedenindeki yaranın bir coğrafyanın orta yerinde durmadan kanayan bir yara olduğunu dünya alem görsün diye. Görsün de pansuman niyetine “İlle de barış” sözünü söylesin diye…
- “Aileyi koruma” lafının altından yine nefret ve düşmanlık çıktı! 08 Ekim 2022 00:45
- Başörtüsü istismarında at başı gidenler 06 Ekim 2022 04:28
- Bizi kim öldürüyor? 05 Ekim 2022 05:18
- ‘Sözleşmeden vazgeçmiyoruz’ demek ‘Tek adam yönetimini tanımıyoruz’ demek 21 Temmuz 2022 05:00
- Beşikten mezara rehineliğin adı: Çocuk yoksulluğu 15 Nisan 2022 00:55
- Emma’dan Emine’ye... 10 Mart 2022 23:56
- Kadın dostu postunda emekçi kadın düşmanlığının şahikası: Farplas 18 Şubat 2022 01:20
- ‘Küçüğün rızası’ diyen Bakan çocukların nafakasına göz dikti 11 Şubat 2022 00:00
- Cezaevlerine göz kulak olmak, dillerimizi koparamasınlar diye dil olmak... 28 Ocak 2022 05:00
- 6. Yargı Paketi tehlikesi: Nafaka hakkına saldırıda somut adımlar 07 Ocak 2022 04:54
- Geçen hafta yoksulluktan, çaresizlikten yedi çocuk öldü 24 Aralık 2021 05:00
- Asgari ücreti kadınlara lüks haline getirenler 10 Aralık 2021 04:52