Seçime her koldan çalışılıyor
İktisatçıların ve maliyecilerin önemli bir saptaması, seçime giderken genellikle iktidar partisinin kesenin ağzını açtığı şeklindedir. Maliyeciler arasında seçim konjonktürü olarak bilinen bu politika birkaç şekilde uygulanır. En tipik uygulama şekli, başta maaşlar olmak üzere tüm akçeli ödemeler ve olağan zamlar olabildiğince geciktirilerek, tam seçim arifesine denk getirilmeye çalışılır. Hatta, bu dönemlerde ek zamlara da baş vurulabilir. Diğer bir yöntem de bütçe kısıtı altında, harcamalar seçim arifesi ayda yoğunlaştırılarak etkinin şiddeti yükseltilmeye çalışılır. Tabii, akçeli politikalara ilaveten, tutulsun ya da unutulsun, büyük veya küçük her türlü vaat de seçim yatırımları arasında yer alır.
Soma faciasının seçimden kısa bir süre önce gerçekleşmesi de sanki tek iş kazası Soma’da olmuş gibi olağanüstü vaat ve ödeme (belki bu da bir vaat!) ayrıcalığına sahne olmaktadır. Soma emekçileri bu ödemeyi arkadaşları öldükleri için değil, sömürüldüklerini geri almak adına zaten hak etmiş bulunmaktalar. Bu hak ediş sadece Soma madencilerinin değil, tüm ezilen ve sömürülenler için geçerlidir. Zira Soma’dan önce de hem madenlerde hem de sair iş kazalarında binlerce emekçi yaşamını yitirdi. Bir faciada ölüm sayısının yüksekliği burada yaşamını kaybetmiş olanlara diğerlerine göre avantaj sağlamaz. Her can kıymetli ve kutsaldır. 2013 yılında iş cinayetlerinde yaşamını yitirmiş emekçiler sayısına hükümet yetkilileri bir göz atarsa, kendilerinden utanırlar mı bilemem, ama seçime giderken avantaj sağlamaya yönelik politikalarını halklara anlatamazlar.
Anayasa Mahkemesi’nin Balyoz ile ilgili son kararı genellikle olumlu karşılandı. Hükümet yargıya hiç müdahale etmeden(!) böyle bir karar nasıl bir hukuk devleti olduğumuzu göstererek göğsümüzü kabartmaktadır(!). Ne hazin bir durumdur ki, tüm sanıklar için AYM’ nin oybirliği ile almış olduğu kararın dayandığı gerekçeleri savunma avukatları sesleri kısılırcasına duruşma yargıçlarına haykırdıkları halde, yargıçların (siyaseten!) betonlaşmış kulaklarından içeri giremediler. Bu insanların gerçekten hakları ihlal edilmiş ise, bu kadar insana böylesi hak ihlalini gerçekleştiren yargıçlar, hadi vicdanları bir tarafa, yasal olarak hiç mi sorumluluk taşımayacaklar? Eve çağırdığımız bir elektrik teknisyeni yaptığı hatadan sorumlu oluyor, yıllarca yargı ve hatta hapiste yıllarını tüketirken, bu kadar insanın hak sorumluluğunu yüklenmek durumunda olması gereken yüce yargıçların, hem de avukatların çığlıklarına rağmen, böyle bir hata(!) yapmış olmaları yanlarına mı kalacak; hiç mi sorgulanmayacak!
Eğer bu konuda sorgulama yapılmaz ise, demek ki bir görev yerine getirilmiştir! Seçime gidilirken, AYM’ nin de bazı konulara dikkati çekilmişi olabilir mi!
Irak’ta silahlarını temin ettikleri bir komşu ülkenin elçilik binası nasıl olur da basılır ve adeta, buraların hakimi benim benzeri mesaj verilir. Bu mesaj Ortadoğu’da sevildiğini ve sayıldığını zanneden, komşu ülkelerin iç hukukunu dahi çiğneyerek eyaletlerle anlaşma yapan bir siyasiye acaba birileri mesajlar veriyor olabilir mi! Ne var ki, böylesi uluslararası mesajlar uluslararası dil demektir. Bu dili anlamak için de biraz “monşer” olmak gerekir. Monşer olmadığımız gibi, güçlü matematik denklemi çözercesine soyut düşünceye de yatkın olmadığımızdan, kısa vadeli haykırışımızın na tür uzun vadeli hesaba dönüşeceğini hesaplayamamaktayız. Cehalet sonuçları işte böyle kritik dönemlerde hesapsız siyasetçilerin ve bunları başına geçiren ulusların karşısına çıka(rıla)biliyor.
Evrensel'i Takip Et