Paket ve bölge
Hürriyet’in çarşamba günü attığı manşet “Son Dakikada Kürt Paketi” idi. Kabul etmek gerekir ki, ülkede demokratik gelişmelerin olmasını, Kürt sorununun çözülmesini isteyenleri heyecanlandıran bir haber! Üstelik “çözüm sürecinde flaş gelişme” olarak duyurulunca bu heyecan daha da artıyor. Habere göre AKP Hükümeti tarafından 7 maddelik bir paket hazırlanmış ve meclis tatile girmeden önce bu paket yasallaşacakmış. Haberin içeriğine bakılarak, bu “paketin” Kürt sorununun çözümü konusunda beklentileri karşılayacak bir nitelikte olup, olmadığı bir yana, gerçek bir ilerlemeyi temsil edip etmediğine ilişkin genel bir fikir edinilebilir.
Kesinlik derecesi pek belli olmasa da “Paketin” içeriğinde şunlar bulunuyor; Çözüm sürecinde görev alan kamu görevlilerinin korunması, PKK yöneticisi olamayanların, silahlı çatışmaya katılmayanların “eve dönüşü” ve “rehabilitasyonu”, hasta tutukluların adli tıp sürecinin hızlandırılması gibi maddeler. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartnamesi çerçevesinde yer alan düzenlemelerin ise “Pakette” yer almayacağı bildiriliyor. İddialı manşetin içeriğini genel olarak bunlar oluşturuyor. Bu yazı yazıldığında “Pakete” ilişkin bilgiler bunlardan ibaretti. Belki bir iki günde içerik konusunda daha ayrıntılı bilgiler ortaya çıkabilir.
Oysa Kürt sorununda gerçek bir ilerlemeyi ifade edecek bir “Paket”, başta ana dilde eğitim olmak üzere eşit hakları gündeme getiren, bunlara yasal, anayasal bir temel kazandıran içerikte olmalıydı. “Paketin” bu temel haklara hiç girmediği, KCK tutukluları sorununa çözüm getirmediği -Balyoz vb. davalardan yargılananların tahliye edilmesi ortadayken-, yargılanan tutuklu ve hükümlülerin salıverilmesi gibi bir konuya hiç dokunmadığı görülüyor. Bu haliyle “paket” ezilen bir halkın sorunlarını çözmeyi değil, sanki bir aşiret kavgasına çözüm getirmeyi amaçlıyor!
İçeriğin talep ve beklentileri karşılamamasına, oldukça zayıf olmasına karşın sorunun bir biçimde meclis gündemine taşınıyor olması olumluluk hanesine yazılabilir diye düşünenler olabilir. Bu konuda da AKP Hükümetinin yaptığı hesap bellidir; Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Kürt sorununun çözümü konusunda yeni bir beklenti ve umut dalgası yaratmak, bu beklentiyi oya tahvil etmek! Bunun hükümet açısından bütünüyle yanlış bir hesap olduğu söylenemez. Ancak Kürt halk kitleleri politik bilinç ve örgütlenme olarak olgun bir durumda ve ileri bir konumdadırlar. İlk turda kendi adaylarına oy verecekler, eğer olması durumunda ikinci turda kuşkusuz farklı tutumlar almayı bileceklerdir.
Ama artık kesin olan bir gerçek varsa o da şudur; Hükümet Kürt halk kitlelerini beklentide tutma ve oyalama taktiklerinin son sınırlarına gelmiştir. Kürt halk kitlelerinin ülkenin genel olarak demokratikleşmesi, Kürtlerin temel haklarının eşitlik ve kardeşlik temelinde anayasal ve yasal temellere kavuşturulmasına ilişkin talepleri her geçen gün daha güçlü bir zemine sahip olmaktadır. Irak ve Suriye’deki gelişmeler sadece bu ülke sınırları içerisinde yaşayan Kürtler -Güney ve Batı Kürdistan- açısından değil, Türkiye Kürdistan’ı -Kuzey Kürdistan- açısından da önemli gelişmelerin önünü açacak nitelikler taşımaktadır.
Bütün bunlar dikkate alındığında Kürt sorununun demokratik çözümü ve ülkenin genel olarak demokratikleşmesi sorunu Kürt ve Türk halk kitlelerinin daha geniş kesimlerinin isteği haline gelmektedir. AKP Hükümeti ise oyalama, Kürtler arasında bölünmeler yaratma, Barzani yönetimiyle geliştirdiği ilişkileri Kürtlerin diğer kesimlerine karşı kullanmaya çalışma gibi gerici amaçlar peşinde koşmaktadır. Hükümetin kalemşorları Osmanlı, Selçuklu rüyaları görmekte, genel olarak halkların demokratik, daha ileri yaşam biçimlerinde aralarında olumlu ilişkiler kurmasını değil, yeni bir sultanlık, beylik, emirlik sistemi hayal etmektedirler.
Oysa bölgenin dinsel, mezhepsel, etnik vb. çatışmalar temelinde kan gölüne dönmesi, tarihsel düşmanlıkların canlandırılarak halkların birbirine kırdırılması yönünde ilerlemesi gözle görülebilir durumdadır ve başta ABD olmak üzere, bölge gericilikleri de bu yönde uğursuz bir çaba içerisindedirler. Bu durumda bölge halklarının birbirleri ile dayanışması, dış müdahalelere, bölge gericiliklerine karşı mücadele etmeleri daha da önem kazanmaktadır. Türklerin ve Kürtlerin demokrasiyi ve özgürlük taleplerini savunan kesimleri bölgenin diğer halklarına göre önemli avantajlara ve bölge halklarının kaderini değiştirebilecek potansiyele sahiptirler. Bölgenin tarihi yeniden yazılırken, halkların tarihsel bir inisiyatif göstermesi, sorunların birlikte kardeşçe çözülmesinin de önünü açacaktır.
Evrensel'i Takip Et