6 Temmuz 2014

Denizlerin öfkesini anlattı Odisseus

Denizler tanrısı eli yabalı Poseydon; yıllar süren Troya savaşından sonra aile ocağına dönerken kral Odisseus’un bütün gemilerini ve kürekçi yoldaşlarını ikinci kez batırdı. Tanrıça Atena’nın yardımıyla ve dalgalarla boğuşa boğuşa, hiç tanımadığı ve savaş nedir bilmeyen Fayakların adasına, çırılçıplak da olsa sığınabildi...

NAUSİKAA İLGİLENDİ ÇIPLAK ODİSSEUS’LA...

Bu adanın sahilinde, yardımcılarıyla çamaşırlarını yıkayıp bitiren prenses Nausikaa; ondan yardım isteyen Odisseus’a ilkin çok acıdı. Ama daha sonra, ona yakınlık duymaya başladı ve saraylarına buyur etti. Saraya tek başına giden Odisseus, kral Alkinoos ve karısı iyi yürekli Arete’den, ülkesine sağsalim gönderilmesi için yardım istedi...
Sonra da yorgunluktan olduğu yere yığılıverdi!..
Fayakların kralı iyi yürekli Alkinoos, onu ellerinden tutup kendi oturduğu parlak koltuğuna oturttu. Hizmetliler de hemen sağa sola koşuşmaya başladılar. İbrik, leğen getirip konuğun ellerini yıkattılar. Önüne sofra serip bol bol yiyecek koydular. Bu arada kral Alkinoos ve diğer danışmanlar da yediler içtiler... Daha Odisseus’un kim olduğunu, hatta adını bile bilmiyorlardı!.. Çünkü Akdeniz ülkelerinin geleneklerine göre,bir konuk iyice ağırlanmadan, onun kim olduğu sorulamazdı...
Kral Alkinoos, Fayakların ileri gelenlerine; “Buradan şimdi evlerinize gidin,” dedi. “Yarın erkenden gelirsiniz. Şu anda burada bulunmayan büyüklerimize de duyurun. Hep birlikte konuğumuzu ağırlayalım. Sonra da onu sağ salim baba ocağına nasıl ulaştırırız, onu konuşalım.. Belki bize sığınan bu yabancı bir tanrı da olabilir... Zaten tanrılar bize sık sık görünürler; barış sofralarımıza oturur, bizimle yer içerler, biliyorsunuz...”

KRALİÇE BİRAZ TANIMAK İSTEDİ YORGUN KONUĞUNU...

Ülkenin ileri gelenleri saraydan ayrıldıktan sonra kraliçe Arete; başından geçenleri biraz anlatmasını istedi Odisseus’tan. Yorgun Odisseus da, bazı tanrılar yüzünden denizlerde çektiği çilelerden bazı kesitleri, biraz anlatıp geçiştirmeye çalıştı...
Çünkü gerek Troya savaşları, gerekse oradan deniz yoluyla dönüşü sırasında, nice dile gelmez çileler çekmişti... Özellikle denizler tanrısı Poseydon, saldığı azgın dalgalarla gemilerini sık sık parçalamış, batırmıştı...
Gene bir seferinde, tanrı Poseydon’un gazabına uğramış;sularla boğuşa boğuşa,Ogigiye (Ogygie) adasına binbir zorlukla ulaşıp sığınabilmişti... Birden o günler geçmeye başladı Odisseus’un gözleri önünden...
Vegerçekten de Ogigiye adasında tek başına oturan tanrıça Kalipso, onu sevecenlikle adasına buyur edip yedirdiiçirdi. Ne var ki daha ilk günden ona sırılsıklam vuruluverdi ve  tam yedi yıl adasında alakoydu! O yüzden de Odisseus; tek başına sahile yakın kayalık bir tepeye çıkıp, deniz ötelerine baka baka, kavuşamadığı karısı, oğlu ve çok özlediği halkı için gözyaşları döküyordu sık sık...
Odisseus’u çok seven tanrıça Atena; Olimpos’taki bir  tanrılar toplantısında, onun yürekler acısı durumunu anlattı ve tanrılara çıkıştı. Bunun üzerine babası Baştanrı Zeus, Odisseus’u hemen özgür bırakması için tanrıça Kalipso’ya bir haber saldı... Babası tanrı Atlas’’ı, dünyamızı sonsuza dek iki elleri üstünde taşıma cezasıyla cezalandırdığı için Baştanrı Zeus’a zaten diş bileyen tanrıça Kalipso; bu buyruğu alır almaz, büsbütün tepeden tırnağa öfke kesildi.

BAŞTANRI ZEUS’A KİMSE BAŞKADIRAMAZDI..

Ne var ki hiçbir tanrı yada tanrıça; Baştanrı Zeus’a açıktan başkaldıramadığı için, Kalipso da onun buyruğunu yerine getirmek zorunda kaldı. O yüzden sahile yakın kayalıklarda gözyaşları döken Odisseus’un yanına gitti hemen:
Haydi ağlayıp durma artık buralarda,
Seni göndereceğim ben kendi ellerimle...
Sağ salim varasın diye baba toprağına.
Tabii, Olimposlu tanrılar varmanı isterse...”
Odisseus, tanrıça Kalipso’nun hiç beklemediği bu kararına çok şaşırdı. Şaka mı yapıyor diye baktı bir süre yüzüne. Tanrıça Kalipso biraz düşündükten sonra, içinden geçenleri açıklamadan da edemedi. Odisseus’un  adada kendisiyle kalmasını çok istediğini, ama buna Olimposlu kıskanç tanrıların izin vermediğini söylemekle yetindi.
Bunun üzerine Odisseus; tanrıçanın duygularında içtenlikli olduğunu, ama kendisinin de gece gündüz hep baba toprağını ve halkını düşündüğünü anlatmaya çalıştı. Bundan sonraki yolculuğunda da başına büyük yıkımlar gelebebilirdi. Ama bunlardan yıldığı yoktu artık! Aslında bu savaşa zorla getirildiğinden, hattâ savaşa katılmamak için deli numarası yapıp toprağa tuz ektiğinden söz etti tanrıça Kalipso’ya...

TANRIÇA ARTIK ODİSSEUS’U ÜLKESİNE UĞURLADI...

Hiçbir şey yokmuş gibi gözyaşlarını saklayan tanrıça Kalipso ile Odisseus, dört gün çalışıp çok güzel ve sağlam bir yelkenli yaptılar ve birlikte denize indirdiler...
Ertesi gün şafak tanrıçası Eos; denizleri ve karaları maviye, yeşile ve safran sarısına boyarken, tanrıça Kalipso da sevgilisi Odisseus’u son bir kez güzelce yıkadı; zeytin kokulu rubalar giydirdi... Bir tulum şarap ve koca bir tulum da su yerleştirdi yelkenlisine. Büyük meşin torbalara çeşit çeşit yiyecekler koydu. Ve tanrıça, bu ölümlü sevgilisini canavarlarla kaynaşan uzak denizlere yolcu etti...
Ardından da uğurlu ve tatlı bir rüzgâr saldı.
Ne var ki yalnız kalan tanrıça Kalipso, ölümsüzlüğün de başa bir dert olduğunu anlamıştı... Bütün bunlar geçti birden yorgun Odisseus’un gözlerinin önünden... Ve yatar yatmaz, hemen uyuyakaldı...

Evrensel'i Takip Et