08 Temmuz 2014 00:26

Oyunu bozmak

Oyunu bozmak

Fotoğraf: Envato

Paylaş

AKP’nin kendilerine açtığı yoldan yürüyen ‘sermaye’nin şaha kalktığı bir dönemdeyiz, ekonomi tıkırında. Dünya ekonomik krizden kırıldı. Kriz, Türkiye’yi teğet geçti. Kişi başına düşen yıllık gelir 15 bin dolara ulaştı, şükürler olsun! Bir de yanı başımızdaki şu Yunanistan’a bakın, ne hallere düştüler! Diğer yandan Ortadoğu’da hatırı sayılır bir güç oldu Türkiye. Ayrıca demokrasimiz “ileri demokrasi”ye geldi dayandı.
Anlayacağınız AKP ülkeyi epey “ileriye” götürdü.
Her şey iyi-hoş ama bu kadın cinayetleri neden artıyor? Her gün 3 kadın yakınlarınca öldürülüyor. Bu katliamlarla ilgili kılını kıpırdatmayan AKP, ülkede kürtajı kısıtladı.
Kadın cinayetleri, bu toplumda kadının yaşadığı bastırılmışlığın “gizlenemez” bir sonucu olarak karşımızda duruyor. Dayak gizlenebilir, tecavüz gizlenebilir. Hatta tecavüze uğrayan kız çocuğunun yaşını mahkeme kararıyla büyütüp sanıkları beraat ettirebilirsiniz. Ama ölümü gizleyemezsiniz! Her gün can veren üç kadın, buzdağının görünen küçük kısmıdır. Buzdağının suyun altında kalan kısmı ise bilinmiyor. Dört duvar arasında ne acılar yaşanıyor!
Aslında gerçek rakamı saptamak da çok güç, erkek şiddetinin öldürdüğü kadınlar istatistik bile olamıyor. Basında çıkan haberler üzerine bir envanter çıkartılmaya çalışıyor. Buna göre 2014’ün ilk altı ayında kadın cinayeti sayısı ne yazık ki 139’u buldu.
Türkiye’de bir “kadın sorunu” olmadığını her fırsatta dile getiren, kadın yerine “kutsal aile”yi ikame etmeye çalışan bir iktidar var karşımızda. Kadının bastırılmışlığını ilkokul kitaplarından başlayarak her alanda örgütleyen bir iktidar. Malatya Kent Konseyinin kentteki büyük panolara astığı afişleri hatırlayın: “Kadına köle olma ailene reis ol”
Geçtiğimiz hafta bir toplantıda bazı açıklamalarda bulunan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı da benzer yaklaşım içinde. “Kadına yönelik şiddeti affetmiyorum” dedikten sonra “Koruma altında öldürülen kadın yok” diyerek açıklamalarını sürdürdü. Tipik bir tutum bu: Olayı bağlamından koparıp duygusal-vicdani bir boyuta sokma ve neden-sonuç ilişkisinden uzaklaştırma!  
Bakanın bu konuşması sırasında, kadınların korunması ile ilgili mevzuattan da bihaber olduğunu anlamış olduk.
Bakan kendi görev ve sorumlulukları anlamında yapılması gerekeni yapıyor aslında. Değil mi ki bu bakanlığın adı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı. Hatırlarsınız, 2011 yılında Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığının yerini Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı almıştı. Böylelikle kadın konusu “kapsama alanı dışına” çıkmıştı. O yüzden Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde “Anne Şiirleri” etkinliği yapmak tuhaf bir şey olmuyor.
İktidarın bu tutumu hiç de şaşırtıcı değil ve “otoriter rejimler” için tipik bir durum. Otoriter rejimler ile kadının denetim altına alınması arasında güçlü bir bağlantı var. 1980’lerde yazılan bir makalede bu ilişki çok güzel açıklanmış: “Pek çok tarihsel örnekte yöneticiler tahakküm, iktidar, merkezi otorite ve iktidara sahip olanı “eril” olarak meşrulaştırarak bu söylediklerini gerçek anlamda yasalarla yazılı hale getirirler ve kadınları ait oldukları yere hapsettiler” deniliyor.  Bu noktada makalenin yazarı JW Scott, kadınların siyasi katılımının kısıtlanması, kürtajın yasa dışı ilan edilmesi, annelerin ücretli işlerde çalışmaktan çeşitli biçimlerde uzaklaştırılması, kadınlara özel kılık-kıyafet kurallarının dayatılması örneklerini de veriyor. İktidarın bundan maddi ya da doğrudan çıkar elde etmesi söz konusu olmamasına karşın sırf iktidarının inşası ve bekası için bunu yaptığı ifade edilmiş.  2000’li yılların Türkiyesi'nde kadının durumunu anlamak için zihin açıcı gerçekten.
Bizim de bu oyunu bozmamız gerekiyor. Hele de Türkiye’de giderek daha totaliter ve otoriter olan bu iktidarla mücadele ediyorsak… 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa