Vurun sağlık çalışanlarına!
Fotoğraf: Envato
Türkiye, artık sağlık çalışanlarına yapılan saldırıları kanıksadı. Her gün pek çok ağız dalaşı, küfürleşme, üstüne yürüme daha ileriye gidildiğinde tartaklama, fiziksel şiddet, hatta ölüm. Sahi, bunca şiddeti hak edecek ne yapıyoruz biz?
17 Nisan 2012’de bıçaklanarak öldürülen Dr. Ersin Arslan olayı, hepimiz için bardağı taşıran son damla oldu. Türk Tabipleri Birliğinin (TTB) son iki yıldır çabası, 17 Nisan gününü tüm dünyada ‘Sağlık Çalışanlarına Yönelik Şiddeti Önleme Günü’ olarak kabul ettirebilmek. Bunun için Dünya Sağlık Asamblesi’ne önerge vermek gerekiyor. Asamble’ye katılan Sağlık Bakanlığı, TTB’nin bu çabasına karşılık vermiyor. TTB, bu konuyu Dünya Tabipler Birliğinin gündemine taşımaya hazırlanıyor.
Ölüme kadar giden bu şiddeti önleme konusunda Sağlık Bakanlığı kendince bir şeyler yapıyor. Zira mızrak çuvala sığmıyor.
En son söyleyeceğimizi en başta söyleyelim: Sağlık çalışanlarına yönelen şiddet, sağlıkta özelleştirmenin bir sonucudur. Bu şiddette, bugüne kadar gelip geçmiş pek çok hükümetin ve Sağlık Bakanlığının payı vardır. Yıllarca sağlık çalışanlarına karşı vatandaşı kışkırtan, bu durumun tetikçiliğini yapan bir kampanya yürüttükleri için sorumlular onlardır.
Peki bunu neden yaptılar? Hikayenin başı 1980’li yıllara dayanıyor. 24 Ocak Kararları’nın uygulanabilmesi için uygun iklimi yaratmak -bildiğiniz gibi- 12 Eylül 1980 Darbesi’nin temel hedefi idi. Bu nedenle 1980’ler, fonda çalan “Türkiyem Türkiyem cennetim” şarkısıyla, neoliberal düşüncenin topluma kabul ettirildiği, toplumun ikna edilmeye çalışıldığı yıllardı. O yıllar, yeni Türkiye hayalinin Turgut Özal’ın “dahiyane” fikirleri ile perçinlendiği ve de bütün bu olan biteni emekçiye tercüme edecek olan kişilerin yani solcuların zindanlarda çürüdüğü yıllardı.
Sağlıkta özelleştirme ilk kez o yıllarda gündeme gelmişti, 1986 yılında Dünya Bankası “Türkiye Sağlık Sektörü Araştırması”nı yaparak sağlıkta neoliberal politikalara start verdi. Bundan sonra gelen tüm hükümetler, bu uğurda çalıştılar: ANAP, DYP, SHP, Refah Partisi, MHP, DSP. Ve sonunda AKP.
Yapılan şey çok net olarak; devletin sağlık hizmetlerinden çekilmesi idi. Böylece vurulan iki kuştan biri devletin bütçesinden sağlık için daha az pay ayırması yani bir yükten kurtulması; diğeri ise bu alanı özel sektöre bırakarak sermayeye yeni bir alan açması idi.
1990’lar mevcut sağlık sistemini deforme etmek, 2003’ten sonra da yenisini kurmakla geçti. Bütün bu “sağlıkta özelleştirme” sürecinde toplumun ikna edilmesi en önemli işlerden biri idi elbette.
Şimdi müebbet hapse mahkum olduğunu bile idrak edemeyen Kenan Evren, “Bir doktor benim teğmenimden nasıl fazla maaş alır!” diyerek başladı işe. O yılları yaşayanlar hatırlar, 1996-97 yıllarında Tansu Çiller tarafından yürütülen “Balyoz Harekatı”nın hedefi tembel doktorları yakalayıp teşhir etmekti. Arkasına kameraları alarak gece yarısı baskını yapan Çiller, acil servisin odalarında esip gürlüyor, sedyede uyuyan birini yakalıyor, kameraların ışıklarıyla üzerine far tutulmuş tavşana dönen acil servis nöbetçisi bütün Türkiye’ye teşhir edildikten sonra sürgüne gönderiliyordu. Böylece kamu sağlık hizmetlerinin beline beline vuruyordu.
Söylentilere göre sağlık ocaklarında hemşireler sobanın başında çekirdek çitliyor, ebeler örgü örüyor, şoför arabada koca gün uyuyordu. Doktor da hastanın yüzüne bakmadan reçete yazıyordu. Böylece hepimiz kamu sağlık hizmetlerinin ne kadar niteliksiz, ne kadar hantal olduğu konusunda gün be gün ikna oluyorduk. Bir taraftan da devletin sağlık kuruluşlarına ayırdığı bütçe giderek azalıyor, bu sağlık hizmetlerinde aksamalara neden oluyor. Bu aksamaların nedeni olarak günah keçisi yine sağlık çalışanları oluyordu.
Böylece sağlık çalışanlarının, devlet eliyle itibarsızlaştırıldığı uzun bir dönem yaşandı, hâlâ da yaşanıyor. Bütün bunlar sağlık reformuna toplumun ikna edilmesi için idi elbette. ‘Her yol mübah’ diyerek medyayı, kitle iletişim araçlarını kullandılar.
Türkel Minibaş’ın sözleriyle “Evren-Özal ikilisinin yapamadıklarını Tayyip Bey yaptı”. Neoliberal sağlık reformunu nihayete erdirmek AKP Hükümetine kısmet oldu. Bu kez Sağlık Bakanı “Hekimler ellerini hastaların cebinden çekecek” diyerek yürüttü bu süreci. Toplumu, sağlık çalışanlarına karşı kışkırtmaya devam ettiler, üstelik gaza basarak.
Bugün gelinen noktada, ‘sağlık çalışanlarına şiddet’ sağlık dönüşüm programının patladığı yerlerden biridir. Kısacası neoliberal sağlık politikaları halka ayrı sağlık çalışanlarına ayrı vuruyor.
- On bin adım için birkaç adım gerekiyor 31 Ocak 2017 01:00
- Torunlar, yaşlılar, hastalar 24 Ocak 2017 00:09
- Türkiye usulü terör mücadelesi 10 Ocak 2017 01:00
- Yaz saatinin sürdürülmesine dair sorular 20 Aralık 2016 01:00
- Sağlık çalışanlarına şiddet 06 Aralık 2016 00:53
- İstismarı 'Ak'lamak 22 Kasım 2016 01:00
- Yine çocuk aşıları -2 15 Kasım 2016 01:00
- Yine çocuk aşıları! 08 Kasım 2016 01:00
- Savaşı konuşabilmek 11 Ekim 2016 00:54
- Kötülüğün sıradanlığı ve iyilik 04 Ekim 2016 00:44
- Cinler, iblisler ve zavallı bilim! 27 Eylül 2016 01:00
- Biz çoğaldık, ya siz? 13 Eylül 2016 00:13