3 Ağustos 2014

Barış tanrıçası hep yanındaydı

Troya savaşı bittikten on yıl sonra bile kral Odisseus, hâlâ yurduna dönememişti. Onun artık öldüğünü düşünen bazı egemenler de, sözde dul kalan karısı güzel Penelopeya’yla  evlenebilmek için onun sarayına çöreklendiler. Hem sarayın hem de halkın nesi var nesi yoksa, arsızca yiyip içmeye başladılar. Odisseus’un yeniyetme oğlu Telemahos da, bu asalaklardan hem evlerini hem de halkını kurtarmak için, anası Penelopeya’dan habersiz, babası Odisseus’u deniz ötelerinde aramaya çıkmıştı...

DAMAT ADAYLARI ÇOK TEDİRGİN OLDU

Ne var ki daha çiçeği burnunda Telemahos’un, deniz ötelerinde babasını aramaya çıktığını duyan damat adayı Antinoos, büyük bir tedirginliğe kapıldı. Öteki damat adaylarını hemen toplayıp; “Şu Telemahos, boyuna posuna bakmadan, atlamış bir gemiye, Pilos’a gitmiş!” diye konuşmaya başladı. “Yanında da bize kafa tutacak gönüllü yoldaşları varmış, iyi mi! Bütün bunlar doğruysa, yakında başımıza çok dertler yağacak demektir. Şimdi bana bir gemiyle güvenilir yirmi adam verin! Şu karşıdaki iki ada arasındaki boğazda pusuya yatıp onun dönüşünü bekleyeceğim!.. Döndüğünde de hesaplaşacağız! Bizim gibi soylulara kafa tutmak ne demekmiş, görecekler!..”
Antinoos ve yirmi kadar yandaşı; söz konusu o dar boğazda, gemisi ve yoldaşlarıyla dönecek Telemahos’un işini bitirmek üzere pusuya yattılar...
Bütün bu olup bitenlerden habersiz üzgün kraliçe Penelopeya; oğlu Telemahos’un o gizli yolculuğunu öğrenince, zıpkın yemişçesine acılara gömüldü; ağlayıp yırtındı. Ne var ki tanrıça Atena da, Penelopeya’nın çok yakın bir arkadaşı kılığına bürünüp o gece düşüne girdi hemen: “Ağlama kardeşim,”dedi ona, “Oğlunu güdüp, yardım eden çok candan bir yoldaşı var. Barış tanrıça Atena hep yanında onun!..” Penelopeya uyandığında içi epeyce rahatlamıştı. Apaydınlık bir düş görmüştü karanlığın içinde...

OLİMPOS’TA TANRILAR TOPLANDI...

Ve Olimpos’taki tanrılar aynı gün, dünyamızda olup bitenler konusunda yeni kararlara varmak üzere bir araya geldiler... Baş tanrı Zeus, mavi kaşlarını titrete titrete oturumu açtı...
Bu geleneksel toplantılarda tanrılar, genellikle dilediklerini söyleyip kendilerince öneriler getirirlerdi. Ama bu önerileri önemseyip önemsememek Baş tanrı Zeus’un o günkü keyfine bağlı olurdu!..
Bu toplantıda, Zeus’un kızı, kadın emekçilerin tanrıçası mavi gözlü Atena aldı ilk sözü. “Ey Zeus baba, ey Olimpos’un ölümsüz tanrıları!” diye başladı konuşmasına. “Öyle anlaşılıyor ki, bundan böyle egemenlik değneği taşıyan kralların hiçbiri, artık yumuşak, haksever ve halksever olmasın. Dünya krallarının içinden birkaçı kalkıp da halkının mutluluğu için iyi şeyler yapar, onlar arasında adaleti sağlarsa, onu hemen cezalandıralım!... Halkını kırsın geçirsin krallar!”

TANRIÇA ATENA COŞTUKÇA COŞTU...

“Daha gün ışığının tadına bile varamamış çoluk çocuk, onların keyfi kararları için kırılıp kırılıp gitsinler!.. Kendi saraylarını altınla ziynetle doldurmaları, bol bol köle devşirmeleri için onları hep koruyalım... Tabii ki burada ben kral Odisseus’tan söz ediyorum. Ne candan bir kraldı o ülkesi için! Bakın şimdi onu halkı da unuttu. Oysa o gençlerini savaşa sürmemek için deli numarası bile yaptı! Hem kendi ülkesini, hem komşularını, savaşın getireceği kırımlardan uzak tutmaya çalıştı. Hatta biz tanrıların keyfi kararlarına bile önem vermedi yeri geldiğinde. Halkının çıkarları için hep aklını kullandı.
Ama o hiç katılmak istemediği Troya’daki savaştayken, birtakım asalak keneler onun konağına çöreklendi; nesi var nesi yoksa habire yiyip içiyorlar artık. O da yetmiyor, halkın sofrasındaki iki lokma ekmeğe de el atıyorlar. Üstüne üstlük karısı Penelopeya’ya göz koydukları yetmiyormuş gibi, babasını aramaya çıkan oğlu için pusuya yattılar... O gencecik Telemahos’u dönüşünde öldürecekler!”

BAŞTANRI DA TELEMAHOS’TAN YANA ÇIKTI!

Zeus’un gök gözlü kızı tanrıça Atena, sözünü daha da uzatmak istiyordu ama babası Baş tanrı Zeus hemen; “Neler söylüyorsun sen güzel kızım Atena?​”diye gürleyip sözünü kesti. “Daha önceki toplantıların birinde, kral Odisseus hakkında bir karar aldırtan sen değil miydin? Odisseus ülkesine sağ salim geri dönecekti ve de o asalak kene dediklerinden öcünü alacaktı... Öyle değil mi? Haydi şimdi sen hemen Telemahos’un gemisine git!.. Ona yol göster, o asalak damat adaylarının kurduğu pusuya düşmesin çocuk. Anası Penelopeya’nın yanına sağ salim dönsün. Sen çok güzel becerirsin bu işleri...”
Gitgide barış tanrıçalığına doğru evrilen ve Akdenizli halklara zeytin ağacını armağan eden Atena; toplantının sonunu bile beklemeden, barış şölenlerinde giydiği o yeni giysilerini geçirdi hemen sırtına. Bir barış ezgisi mırıldana mırıldana, zeytinyağlı kremler, kokular süründü. Sonra da bir zıplayışta, yıldızlarla kaynaşan o mavi boşluğa bırakıverdi kendini.
Ve bütün Akdeniz, bir anda zeytin kokmaya başladı...
Şafak tanrıçası gül parmaklı Eos da; gene erkenden uyanmış, elindeki fırçayla, karaları denizleri ve gökleri kızıla, maviye, safran sarısına  boyuyordu... Tanrıça Atena; şafak tanrıçasıyla merhabalaştıktan sonra, Telemahos’un gemisine, bir kuğu kuşu gibi sessizce kondu.
Ve barış tanrıçası olarak mavi gözlü güzel Atena; Telemahos ve yoldaşlarının gemisini görünmez kılıp sağ salim ülkelerine ulaştırdı...

Evrensel'i Takip Et