22 Ağustos 2014

Kafalar neden karışık?

Ortadoğu’da özellikle Irak merkezli gelişmeler bazı kafaları fena halde karıştırmış durumda. Irak’ta IŞİD’in yaptıkları bu karışık kafalarca “Arap baharının” devamı olarak görülüyor. “Arap baharı” ise yine bu kesimlerin iddialarına göre zaten emperyalizmin bir oyunuydu. Kendilerini “sol” olarak adlandıran bu kesimler, sola ulusalcı bir açıdan yaklaşıyorlar ve “emperyalizme karşıtlıkta” burunlarından kıl aldırmıyorlar. Onlar için kitleler ise adeta emperyalizmin kuklası.
Öncelikle hatırlatmak gerekir ki, Kuzey Afrika-Tunus- ve sonrasında Mısır’da başlayan halk hareketlerine “Arap baharı” adlandırması Batı medyası tarafından yakıştırılmıştır. Arap halklarının bu hareketlenmesi her ülkede aynı özelliği göstermemiş, halk hareketinin yaygınlığı, gücü, derinliği ve örgütlülüğü bu hareketlerin gelişme yönlerini belirlemiştir. Tunus’ta gelişmelerin halk hareketinin ağırlığı altında ilerlemesi tesadüfi değildir. Çünkü Tunus bu ülkeler arasında -”ılımlı İslamcılar” durumu kontrol etmeye çalışsalar da,- halk muhalefeti içerisinde örgütlü güçlerin kendisini en fazla hissettirdiği ülkedir.
Mısır’da ise ilk patlayan halk hareketine katılan güçler büyük ölçüde örgütsüzdüler. Müslüman Kardeşlerin önce bu hareketten uzak durması, sonra katılması ise, onların en örgütlü güç olarak halk hareketi içerisinde kendi ağırlıklarını koymalarına neden oldu. Bu dalgadan yararlanarak Mursi’yi Başkan seçtirmelerine karşın bir süre sonra onların diktatörlük eğilimlerine karşı kendilerine yönelik bir halk hareketi başladı. Ancak başta ABD olmak üzere, onun denetimindeki ordu halkın kendi bağımsız gücü ile Mursi’yi devirmesinin tehlikeli sonuçlara yol açacağını varsayarak onu, halk hareketini de yedekleyerek askeri bir darbe ile devirdiler.
Libya ve Suriye gibi ülkelerde ise halk hareketleri zaten çok cılız ve zayıftı. Bu ülkelere karşı emperyalist güçler kendileri harekete geçtiler ve bulanık suda balık avlama misali ya doğrudan askeri müdahale -Libya- ya da dolaylı yoldan çeteleri göndererek -Suriye- bu ülkelerde müdahalelerde bulundular. Açıkçası her bir ülke farklı yollardan gelişen halk hareketlerine, bunlara karşı emperyalist müdahalelere sahne oldu ve halk hareketlerinin gücü, örgütlülüğü gelişmelerin ne yönde olacağını belirledi.
Şimdilerde “ulusalcılar, solcu ulusalcılar” IŞİD’e bakarak bütün bu hareketleri aynı torba içine doldurarak kafaları karıştırmaya çalışıyorlar. Ama bunun için gerçekleri ayaklar altına almak gerekiyor. Tunus’taki halk hareketine “emperyalistlerin oyunu” demek Tunus halkının demokrasi ve bağımsızlık isteği için mücadelesini hiçe saymak demektir. Evet bir emperyalist cephe vardır ve bu tam olarak Tunus halkının karşısında bulunuyor. Tunus halkının mücadelesi sürüyor ve bu ülke farklı gelişmelere gebedir.
Mısır’da ise emperyalist müdahale Mısır halkına karşı gelişmiştir. Mübarek’e ve sonrasında Mursi’ye karşı gelişen hareket en fazla başta ABD olmak üzere büyük emperyalist güçleri rahatsız etmiş, onlar Sisi darbesi ile ipleri yeniden ellerine almak istemişlerdir. Ancak Mısır’da halk hareketi geçici olarak bastırılmasına rağmen ülke içten içe kaynamaktadır. Mısır’da halk hareketinin gerisinde emperyalizmi görmek eğer siyasi körlük değilse, üstü örtülü olarak halkları emperyalizmin kuklası olarak suçlamaktır.
Burada bugünkü asıl soruna geliyoruz. IŞİD bütün bunların neresindedir ve neyi temsil etmektedir? IŞİD’in emperyalizmin kurgusu olduğu yönünde ortada ciddi belirtiler bulunmaktadır. IŞİD bazı emperyalist güçler tarafından -ABD ve İngiltere gibi- Ortadoğu halklarının başına bela edilmiş bir örgüttür. Adeta Ortadoğu halklarından ayaklanmaların ve bağımsız bir yola girme isteklerinin hesabı sorulmakta, halklar en geri, en ilkel yaşam biçimlerine mahkum edilmek istenmekte, iç karışıklıklara sürüklenmektedirler. Bu, Ortadoğu’da emperyalist denetimin bugüne kadar en fazla uygulanan biçimidir. Burada IŞİD’in kontrol ettiği bölgelerde farklı güçlerin olduğunu da göz önüne almak gerekir.
Söz konusu emperyalist güçlerle IŞİD arasındaki ilişki, emperyalistlerin bu tür örgütlerle kurdukları ilişki ve bağlantılar dikkate alındığında herhangi bir çelişki barındırmamaktadır. AKP Hükümeti de bu konuda emperyalist güçlerin büyük suç ortağı durumundadır. Aradaki ilişkiler bu kadar açıkken “AKP’nin IŞİD macerası, emperyalizmin Arap baharı çıkmazının rövanşı” (A. Güler) diye yazabilmek bir taraftan siyasi körlükken, diğer taraftan AKP Hükümetine olağanüstü bir güç atfetmektir ki, bu da hükümetin emperyalist güçlerle olan ilişkilerinin göz ardı edilmesi anlamına gelir. Bitirirken vurgulamak gerekir ki; bugünkü tablo ne kadar kanlı ve korkunç olursa olsun, hiç kuşkusuz Ortadoğu halkları kan ve ateş içinden geçerek, er ya da geç kendi kaderlerini kendi ellerine almaya yöneleceklerdir.

Evrensel'i Takip Et