‘Yeni Türkiye’, 1500 yıl geriye doğru koşuştur!
Fotoğraf: Envato
Önceki gün AKP’nin olağanüstü kongresi yapıldı; Tayyip Erdoğan’ın AKP genel başkanlığına atadığı Ahmet Davutoğlu’nun genel başkanlığı onaylandı!
Dün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan mazbatasını aldı ve Mecliste yemin ederek görevine başladı. Sonra Çankaya’da devir-teslim töreni yapıldı; “madalyalar” alındı; gidenler “Kral öldü yaşasın kral” tarzı bir törenle uğurlandı! Akşamın ilerleyen saatlerinde ise Erdoğan, Davutoğlu’yu Çankaya’ya çağırdı; Başbakan olarak atadı!
Bugün Başbakan Davutoğlu’nun Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hükümet listesini sunması bekleniyor.
Önümüzdeki hafta ortasına kadar hükümetin güvenoyu almasıyla tamamlanacak bir prosedür de böylece başlamış olacak.
“Hükümet ne yapacak, Davutoğlu emanetçi mi değil mi, Erdoğan nasıl bir cumhurbaşkanlığı yapacak?” ya da “Erdoğan anayasa, yasa, hukuk, teamül filan tanımadan fiili başkanlık mı yapacak?” gibi tartışmalar var ama bu tartışmaları önümüzdeki günlerde tartışacağız. Ancak su götürmeyen bazı gerçekler de var ki, bunlar Erdoğan’ın son yıllarda giderek artan “muhafazakar toplum” oluşturma girişimlerinde ve Osmanlıcı ve dini referansların giderek artan dozunda kendisini gösteriyordu. Ki, AKP’nin önceki günkü Olağanüstü Kongresinde “bu tablo”, Erdoğan ve Davutoğlu’nun uzun konuşmalarında yenilenip cilalandı.
Erdoğan’ın Alpaslan’dan Özal’a Fatih Sultan Mehmet’ten Abdülhamit’e yaptığı, Hazreti Muhammet’e kadar götürdüğü ecdat ve tarih vurgusunu Davutoğlu, Amu Derya-Siri Derya’dan Nil’e, Volga’ya, Tuna’ya, Erciyes’ten Kafkas Dağlarına, Karpatlara, Altaylara kadar uzatarak Erdoğan’ın tarih tablosunu coğrafya üstüne taşıdı.
Tablo “iyi çizildi” ama bu tablonun, özellikle Davutoğlu’nun çok sevdiği bir kavramla tarih bilincinden tamamen yoksun olmak gibi önemli bir zaafı vardı. Çünkü bu tablo, tarihi çarpıttığı gibi bugünün dünyasının gerçekleri karşısında da bir “şiir” ve “efsane”nin ideolojiyle bozuşturularak oluşturulan bir “sanal tablo”dur. Hele de bu ikilinin Türkiye’yi son beş yılda bu safsata tarih anlayışıyla hareket ettiklerinde, bırakalım geniş Osmanlı İmparatorluğu topraklarında etkinlik, hegemonya oluşturmayı, diplomatik sınırlarının bile “Misaki Milli” içine çekildiğini gördükten sonra, onların çizdikleri geniş coğrafya üstünde gerçekleştirileceğini iddia ettikleri “yeni Osmanlıcılığı”n da bir hayal, ırkçı-mezhepçi bir ütopyadan başka bir şey olmadığı da tartışılmazdır.
Bu hamasi söylem ve çizilen sanal tablo açısından bakıldığında, “tarihsel” olduğu iddiasıyla önemi vurgulanan AKP Kongresinin; tarihin çarpıtıldığı ve az çok kabul edilebilir bir tarih bilincinden nasibini almamış, efsanenin, masalın, ideolojinin tarihin yerine geçirildiği bir kongre olduğunu söyleyebiliriz.
Bu tarih çarpıtmasını yapan AKP propagandası ve bu propagandanın sözcüleri olarak Erdoğan-Davutoğlu ikilisi, bir yandan “yeni Türkiye” söylemini öne çıkarıp ve tarihi kendilerinden başlatarak öte yandan AKP’nin İslam’ın ilk yıllarından bugüne kadar gelen bir cihadın devamı olan bir restorasyon hareketi, ebediyen var olacak bir “dava partisi” olarak sunarak iddialarına tarihsel-mantıksal bir temel oluşturmaya çalışıyorlar. Ama Davutoğlu’nun ve Erdoğan’ın “tarihsel gerçek” dedikleri şeyin tarihle de gerçeklerle de bir ilgisinin olmadığı apaçıktır. “Yeni Türkiye” iddiası ve kendilerine vehmettikleri “dava partisi” olma iddiası da bir yandan 17-25 Aralık skandalında ortaya çıkan gerçekler, Deniz Feneri yolsuzluğu öte yandan da ülkenin yer altı ve yer üstü kaynaklarının yandaş sermaye gruplarına yağmalatılması ve yolsuzluğun ekonomi politika haline getirilmiş olmalarıyla tartışılmaz biçimde ortaya çıkmıştır.
Bütün bu çizilen tablolar, hamaset, tarih çarpıtıcılığından geriye kalan ise; “paralel yapıya karşı mücadele” için “ahitleşmek” olmuştur.
Aslında arkasında devlet ve hükümet olmadan kayda değer bir güce sahip olması olanaklı olmayan Cemaate karşı, “kolay zafer” kazanma numarası prim yaptığı sürece “mücadele” abartılarak sürdürülecek görünmektedir. Ama burada asıl olan “paralel yapı” bahane gösterilerek toplumun tüm muhalif kesimlerini zapturapt altına alma, “tek adam diktatörlüğü” hayalleri ve tüm devlet kurumlarında Erdoğan’a bağlılık üstünden yeniden kadrolaşma, girişiminin sürdürülmesidir.
Bize düşen de bütün bu “yeni Türkiye” derken, en yenisi 20. yüzyılın başındaki Osmanlı olma amacı olan ve 1500 yıl öncesine kadar geriye doğru koşma hayaliyle beslenen çok yönlü, çok organize, zincirlerinden boşanmış gericiliğe karşı mücadeledir.
AKP Kongresinin çizdiği gelecek tablosu budur. Ötesi propagandadır.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00