Yolsuzlukların kaynağı yoksulluk mu?

Yoksullukla yolsuzluk arasında bir bağlantı kurulabilir mi? Ya da şöyle de sorabiliriz; bugünkü yolsuzlukların kaynağı yoksulluk mudur? Kapitalizmin bazı ideologları bu soruya olumlu yanıt vermekle kalmıyorlar, bunun teorisini de yapıyorlar. Verilen örnekler ise yoksulluğun kitlesel olarak yoğun yaşandığı Hindistan gibi ülkeler. Ama bu durumu dolaylı olarak Türkiye’deki yolsuzlukları çağrıştırsın diye kendi köşesine aktaranlar da bulunuyor.

Hürriyet’te Uğur Gürses “En beğendiği ekonomistlerden olan” Hindistan Merkez Bankası Başkanı Raghuram Rajan’ın bir konuşmasından şunları aktarıyor: “Soru şu; neden yolsuz politikacılara hoşgörü vardır? Çünkü politikacılar, yoksullara yardım yürüten bir sistemin koltuk değneğidir. Yoksullar, iş ve sosyal hizmetler için politikacılara ihtiyaç duyarlar. Yolsuz politikacılar ise seçimleri kazanabilmek için oya, yoksulların ihtiyaçlarını aktarma işinde kullanılacak fonları akıtmak için de iş adamlarına. Yolsuz iş adamları, kamu fonlarını ve ihalelerini kapmak için yolsuzluğa açık politikacılara, politikacılar kitleler halinde yoksulların oylarına. Her bir grup bir diğerine göbekten bağlıdır ki bu bağımlılık statükonun devamını sağlar.” (Orta gelir tuzağında risk, ahbap-çavuş kapitalizmi 01.09.2014)

Yazarımız buradan iki sonuç çıkarıyor; birincisi bu durumun yol açtığı büyük bir sorun vardır. Bu sorun ahbap-çavuş kapitalizminin yarattığı (crony capitalizm) zümreleşmeyi beraberinde getirir, bu da ekonomik büyümeyi aşağı çeker. Söz konusu ülkeler “orta gelir tuzağından” kurtulacaksa çözüm bellidir; bu tür yolsuzlukları engellemek! İkincisi; yolsuzluk ve yoksulluk arasındaki bu bağlantının çözümü mevcut düzen içinde kolaydır. Devlet yoksullara bir banka hesabı açar ve yardımları doğrudan oraya yatırır. Böylece sorunun kaynağı kurutulmuş olur! Kolay ve temiz bir çözüm değil mi? Acaba öyle mi yakından kısaca irdeleyelim.

Kapitalizmin yılmaz savunucuları kapitalizmin içine düştüğü her krize, yol açtığı her büyük soruna çözüm bulmakta pek mahirdirler. Kriz mi çıktı, bunun sorumlusu sorumsuz ve fazla kazanan şirket yöneticileri, yanlış kararlar alan hükümetlerdir! Savaş mı çıktı, bir fanatik çıkmış dünyayı ya da bir bölgeyi ateşe vermiştir. Geri ve bağımlı ülkeler gelişmişlere yetişemiyorlarsa bunun nedeni emperyalist bağımlılık ilişkileri değil, yolsuzluklardır! vb. vb. Büyük silah tekellerinin yüklü satışlar için dağıttıkları rüşvetler, dev ihalelerde dönen dalavereler, dev bankaların trilyonluk yolsuzlukları, para aklamaları ve dev şirketlerin devlet hazinesini soymaları sıradan işlerdir. Bütün bunlar zengin ülkelerde gerçekleşir ve bunlar yoksulların hiç anlamadıkları işlerdir. Saklanmaya çalışılsa da görüldüğü gibi krizler, savaşlar gibi yolsuzluklarda kapitalizmin ayrılmaz yol arkadaşlarıdır. Örneğin yolsuzluklarla ne kadar servet yaptıklarını Fransız mali sisteminin sahiplerine sormak gerekir.

Gelelim ikinci soruna; yoksullara yapılacak yardımın sosyal güvenlik ağı yardımıyla ve onların onurlarını zedelemeyecek tarzda ve de yeterli miktarda yapılması bir devlet politikası olmalıdır. Modern bir devlet yapısında bu durum kapitalizme bir süre için neden olduğu, ortaya çıkardığı yoksulluğu yönetme imkanı tanır. Bu sorunla yolsuzluk olaylarını birbirine karıştırarak, kitleleri bu sorunun kaynağı olarak göstermeye çalışmak, üstü örtülü olarak “makarna ve kömür” karşılığında onları yolsuzlukların, düzenin suç ortağı olarak göstermeye çalışmak, en basit tabiriyle sorunu çarpıtmak demektir. Yolsuzluklarla, ihale dağıtımları ile, vergi yasaları ile büyük sermaye sınıfını kollamak, her dönemde o dönemin yeni zenginlerini yaratmak her hükümetin başta gelen amaçlarından birisi olmuştur. Çok öncesinde Aferistler, sonrasında her mahallede bir milyoner yaratmaya çalışanlar, daha sonra Demirelciler ve Özalistler, en sonra da havuzcular ve milletin a... koyanlar bütün bu zincirin halkları gibi birbirine bağlanmışlardır. 

Ama bütün bunların temelinde kapitalist üretim ve bölüşüm biçimi yatmaktadır ve sorunun kaynağı kurutulmadan bir “çözüm” üretmek hayal tacirliğinden başka bir şey değildir. Bugünkü hükümet de öncekilerin yolundan ilerlemekte, kendi patronlarını ve kendisini destekleyen sermaye sınıfını daha önceki hükümetlerin hepsinden daha büyük bir “başarıyla” besleyip büyütmektedir. Bu ülkenin en büyük yoksulları işçi ve emekçilerdir. Onlar ise geçimlerini namuslu çalışmaları, alın terleri ile kazanmaya çalışmaktadırlar. Elbette onların bütün bu yoksulluğun, yolsuzlukların, sömürü ve zorbalığın hesabını soracağı günler de gelecektir. Ve unutmamak gerekir ki emekçi yığınlar hesabı hep o anda tepelerinde bulunanlardan sorarlar. Yani bu hükümetin de, onu destekleyenlerin de hiç bir çıkar yolu yok.

Evrensel'i Takip Et