'Adalet bu mu' dedirten kararlar!
Fotoğraf: Envato
Dün gazetemiz, Ethem Sarısülük’ün katiline verilen 4 yıllık cezayı eleştirerek, çok haklı olarak “Adalete Fatiha” demişti.
Ama sadece Sarısülük davası değil, çok gerilere gitmeden son birkaç gün içinde olanlar bile aslında Sarısülük davasının bir rastlantı, ya da sadece devletin polisini koruma güdüsünden ibaret bir duyarlılık olmadığını, tersine devri AKP Hükümetinde yargının eskisi kadar bile “tarafsızlığının” ve “bağımsızlığının” kalmadığını gösterdi.
İşte her biri skandal sayılacak mahiyette, son birkaç güne sığan yangı “vaka”ları:
- Gezi eylemleri sırasında Ethem Sarısülük’ü dünyanın gözleri önünde başından vurarak öldüren Polis Memuru Ahmet Şahbaz 7 yıl 9 ay 10 gün hapis cezasına çarptırıldı. Sarısülük’ü, onca kişinin önünde bilerek ve isteyerek öldürdüğü kameralarla da tespit edilen katil polis dört yıl hapis yatıp çıkacak.
- Diyarbakır Cezaevinde 1996 yılında 10 siyasi tutuklu, cezaevi görevlileri, polis ve jandarmanın da rol aldığı olaylarda öldürülmüştü. Önceki gün mahkeme 9 Haziran 2014’te verdiği kararın gerekçesini açıkladı. Davanın 28. duruşmasında 62 kamu görevlisi hakkında mahkeme; “Öldürme kastı olmaksızın müessir fiil sonucu ve de zaruretin tayin ettiği hududa tecavüz etmek suretiyle öldürmek suçundan 18 yıl cezalandırılması” diye başladı, ama “infaz yasası” ve “sanıkların iyi hali” göz önüne alınarak, 10 kişinin katillerinin beşer yıl hapis yatarak çıkmalarına karar verdi. Oysa otopsi raporu açıkça “Öldürme kastı olmaksızın ölüme sebebiyet vermekten” değil, işkenceyle öldürüldüğünü gösteriyordu.
- 25 Aralık operasyonunun içlerinde dönemin Başbakanı Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan ve “havuz medyası patronlarının” da olduğu 96 şüpheli hakkında savcılık alelacele “Soruşturmaya yer olmadığı” kararı vererek dosyayı kapattı. Böylece bu en büyük yolsuzluk davasının önemli bir ayağı için de elde edilen bilgi ve belgelerin “imhasına” karar verilmiş oldu. Oysa operasyonu yapan polislerin mahkemelerdeki ifadesi ve TİB’den sızan bilgiler bile bu operasyonun gerçek belgeler ve yasal dinlemeler üstünden yapıldığını göstermektedir. 17 Aralık operasyonunun şüphelileri ve Deniz Feneri vurgununun sanıklarının da aynı biçimde kurtarıldığı dikkate alındığında artık “Hırsızların serbest bırakıldığı, hırsızı yakalayanın tutuklandığı bir dönem”den geçtiğimiz de açıkça görülmektedir.
- Yargının en yüksek kurulu olan Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) seçimleri için süreç de işliyor. Seçim 13 Eylül’de yapılacak. Ancak haftalardır seçim çalışmaları sürüyor. Ne var ki bu seçimde, üye seçimi için listelerin oluşturulmasına Hükümetin müdahalesinden, rüşvetle yargıç ve savcıları ayartmaya kadar her şey var! Hükümet ve Adalet Bakanlığının yüksek bürokratları, kendi listesi dışındaki adayları çoktan “paralel yapının adamları” olarak ilan etmiş bulunuyorlar. Dahası işe açıkça rüşvet de karıştırılmış bulunuyor. Sadece bakanlığın yetkilileri değil Adalet Bakanı açıkça “Yargıç ve savcıların maaşlarına zam” yapacaklarını, “sicil affı” getireceklerini, “Yargıç ve savcıların özlük haklarında iyileştirme” yapacaklarını ilan etti. Bu “İyileştirmelerin yapılmasının” da tek bir şartı var: Bakanlığın listesini kazandırmak! Bunu bakan açıkça böyle demiyor ama “Arif olanın böyle anlaması için” her şey yapılıyor, söyleniyor!
Ve tabii böyle oluşan bir HSYK’nin atayacağı, onun görevden alabileceği, sicilini tutacağı yargıç ve savcıların bakacağı davalardan “adil kararlar” bekleyeceğiz!
Bu olanaklı mı?
Türkiye’nin bütün bir yakın tarihi, bazen sıkıyönetim mahkemeleri bazen DGM’ler, bazen özel yetkili mahkemeler aracılığı ile adaletin en küçük kırıntısının olmadığı kararlarla karşı karşıya kalmakla geçti.
AKP Hükümeti, oluşmasında birinci dereceden rol oynadığı bu adaletsiz yargı kararlarını “Paralel yapının marifeti” diyerek, yargıyı hükümete kayıtsız koşulsuz bağlı bir kurum haline getirirken, “yandaş yargıçları” da kilit noktalara atayarak istediği kararları yargıdan çıkarabileceği bir kadrolaşmayı gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır. Nitekim ne Sarısülük ne Diyarbakır Cezaevi katliamı ne de 25 Aralık operasyonunu yasa dışı ilan eden kararların bağımsız yargının kararları olduğu söylenmez.
Evet bu kararlar her bir insanı isyan ettirecek, “Adalet buysa olmasın!” dedirtecek kararlardır. Ama öyle görünüyor ki AKP amaçlarına vardıkça bu kararların sayısı daha da artacaktır. Aslında bütün çöken rejimlerin son hamlesi yargıyı yeniden yeniden her seferinde daha çok kendisine bağlamak olmuştur!
Peki rejimin sahipleri böylece kendi sonlarından kurtulabilmişler midir?
Hayır; bu yolla kendini kurtaran pek olmamıştır. Ölüp gidenler bile kamu vicdanında mahkum olmuştur.
AKP Hükümetinin ne farkı var ki tarih onlara iltimas yapsın!
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00