Haydi, işçi katliamlarına dur demeye!
Fotoğraf: Envato
10 işçi daha, parasının hesabını bilmeyen, daha çok kâr etmek için işçinin hayatını hiçe sayan patronların kurbanı oldu!
10 işçi daha, seçimlerde boş vaatlerle işçiyi uyutan, kurtarıcı rolüne soyunan sermayenin demagog politikacılarının kurbanı oldu!
10 işçi daha, işçiden oy alan ama sermaye hizmet için gece gündüz çalışan Hükümetin ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın bürokratlarının kurbanı oldu!
10 işçi daha, sendikaların tepesini işgal etmiş, onlarca yıldır sendikaları yöneten, işçiden kesilen primlerden aldıkları maaşlarla patronlar gibi bir yaşam süren ama işçinin ne haklarını ne de yaşamlarını savunmayan, savunamayan sendika bürokratlarının kurbanı oldu!
Her yıl bin 100 dolayında işçinin iş cinayetine kurban gitmesi; patronları, onları daha çok kâr için teşvik eden sermaye partileri ve hükümetleri, koltuklarının korumadan başka bir kaygıları kalmamış, sendika bürokrasisini “kesmiyor” olmalı ki, yılın belirli zamanlarında madenlerde, inşaatlarda, su kanalarında, rögar çukurlarında,… işçileri, beşerli, 10’arlı, bazen de 301’ler olarak katlediyorlar. İş cinayetleri, katliam; hatta toplu katliam olarak sürüyor.
Tahir Kara, Hıdır Ali Genç, İsmail Sarıtaş, Bilal Bal, Cengiz Tatoğlu, Murat Usta, Menderes Meşe, Vahdet Biçer, Ferdi Kara, Cengiz Bilgi sermayenin, hükümetlerinin ve onların suç ortaklarının yeni kurbanları.
Bu 10 işçi; önceki gün akşam saat 8.00 dolayında Mecidiyeköy’de yıkılan Ali Sami Yen Stadı’nın arazisine yapılan rezidans inşaatında işçileri taşıyan asansör 32. kattan zemine çakıldığı için öldü!
Bu 10 işçi, ailelerinden, memleketlerinden kopup, bir parça ekmek ve ele güne muhtaç olamadan yaşamak girmişlerdi işe. Ama ekmeklerini kazanmak ve belki iyi bir gelecek umudu ile girdikleri iş, onlar için bir ölüm kapanı olarak kapandı üslerine ve memleketlerine, evlerine tabutla döndüler.
Yaşadıklarımız çok açıkça gösteriyor ki, işçilerin ölüp gidiyor olması ne patronların kâr hırsını törpülüyor ne sermayeye hizmeti her tür işçi hakkının önüne geçiren sermaye politikacılarının vicdanını sızlatmıyor. Onun içindir ki, sömürüye ve zulme karşı mücadele edenler için toplumların mücadele tarihinin en önemli dersi, “İşçilerin kurtuluşlarının kendi kollarında olduğu” gerçeğidir.
Peki bu işçi katliamın sorumlusu kimdir; işçiler, emekçiler kimlerin yakasına yapışmalıdır?
Bunları bu köşeden çok sırladık ama konu önemine binaen bir kez daha sıralayalım:
1-) Elbette bu 10 işçinin katlinin, birici dereceden sorumlusu, inşaatı yürüten Torunlar firmasının en büyük patronlardan başlayarak teknik sorumlulara kadar uzanan sorumlular zinciri. Bunların bir bölümü (8 kişi) gözaltına alınıp savcılık talimatıyla serbest bırakılmıştır.
2-) İnşaattaki işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerini denetlenmesi ile sorumlu bakan ve görevlerin yapmayan bürokratlar. İnşaata 24 saat çalışma izni veren Valilik bürokrasisi.
3-) İşçi sağlığı ve iş güvenliği ile işçi taleplerini önemsemeyen, iş yerlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği yönetmeliği uygulamalarını denetlemeyen bunu işçileri eğitip bu mücadeleye sevk etmeyen sendika bürokratları ve elbette ileri işçi kesimleri.
Evet, yukarda sayılan üç kesimin de kendi sorumlulukları oranında payları vardır.
Ama gerek patronlar gerekse bakanlıkla ilgili sorumluların cezalandırılması için öncelikle işçilerin, sendikalarının mücadelesi gerekir. Bugüne kadar ki sayısız iş cinayetinden yargılama yapılmış ama hiçbir patron ve temsilcisi ciddi bir ceza almamıştır.
Burada asıl olan; işçilerin talepleri etrafında birleşerek mücadele etmesi ve işyerlerindeki işçi sağlığı ve iş güvenliği uygulamalarını denetlemek için örgütlenmelerdir. Ve bunu da anacak sınıftan yana sendikacılar ve işçilerin ileri kesimleri sorumluluklarını yerine getirirlerse başarabilirler.
İşçi katliamlarının bugüne gelmesinde elbette sermayenin ve hükümetlerinin rolü birinci derecedendir. Ama sendikaların rolü de küçümsenemez. Hatta sorumlulukları çok daha ağırdır ve birinci derecedendir. Çünkü sonuçta patronlar ve hükümetleri sermayenin çıkarına göre davranacaktır. Ama sendikalar işçilerin örgütleridir ve işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunu savsaklar, iş cinayetlerine karşı var güçleriyle mücadele etmedikleri için sendikalar ve pek çok sendikacı, her yıl yüzlerce işçinin katledilmesinin de başlıca sorumlularındandır.
Torun Center’da 10 işçini katledilmesi, katliamın Soma’nın üstüne de gelmesiyle ülke çapında bir infial uyandırmıştır. Sendikalar ve konfederasyon yöneticileri bu kez de hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam ederlerse, artık sendikal mücadele adına söyleyecek hiçbir şeylerin olmadığını da kabul etmiş olacaklardır.
Ve bugün mücadele buradan ilerleyecekse, en başta da ileri işçi kesimleri ve sınıftan yana sendikacıların, sınıf partisiyle birlikte inisiyatif almasıyla bu mümkün olacaktır.
Öyleyse;
Haydi, işçi katliamlarına dur demek için mücadeleye!
Haydi, mücadeleyi daha ileri mevzilere taşımaya!
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00