15 Eylül 2014 00:37

Artık okullarda 'ne öğretildiği' daha önemli

Artık okullarda \'ne öğretildiği\' daha önemli

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bugün ilk ve orta öğretim okullarında okuyan yaklaşık 16 milyon 500 bin öğrenci için eğitim yılı başlıyor.

Milli Eğitim Bakanı Avcı ve devletin yetkilileri, pembe tablolar çizse de eğitim yılı;

1-) Okulların fiziki şartlarının elverişsizliği, eğitimcilerin baskı altına alınması, taşımalı eğitimin kronikleşmiş sorunları, eğitimcilerin “hükümetin öğretmenlerine” dönüştürülmesi amaçlı kadrolaşma uygulamaları ve eğitimcilerin geçim sıkıntılarına varan zorluklarla,

2-) Öğrenciler için, koşullarının eşit olmadığı bir yarışa zorlandığı sınavlar, kılık kıyafet üstünden baskılar, yerleştirme sorunları, istedikleri okula gidememe sıkıntıları,

3-) Veliler içinse  maddi güçlüklere (okul ve servis masrafları) eşlik eden öğrencilerin gelecek güvencesi olmaktan çıkan eğitim için varlarını yoklarını ortaya koydukları ama karşılığını alma umutlarının da giderek azaldığı bir eğitim yılı olarak başlıyor.

OKUSUN DA NE OKURSA OKUSUN!

Ve normal kapitalist ülkelerde de eğitim; okulların fiziki sorunları, eğitimcilerin karşılaştığı sorunlar, öğrencilerin koşullarını nispeten iyi ya da kötü olması tartışmaları yapılmıştır; yapılmaktadır da. 

Türkiye’de eğitim okuma yazmanın öğretilmesi başta olmak üzere Cumhuriyet’in ilk yıllarından beri hep tartışılmıştır. Özellikle bir yandan ırkçı-şoven odakların ve hükümetlerin öte yandan da muhafazakar, dinci, mezhepçi odakların baskıları eğitimin laik, bilimsel ve demokratik bir eğitim olmasını hep baltalamıştır. Ama bu baskıların yarattığı olumsuzluklara karşın eğitim, okula gitme, ilkokuldan başlayarak üniversiteye kadar öğrenim görme üstünden eğitim, çocuklarının okuması için ailelerin her fedakarlığı göze aldığı bir alan olmuştur.

Kısacası bütün bir Cumhuriyet tarihi boyunca okuma, okula gitme önemli, hatta “adam olmak için” hayati (Bugün AKP’nin çekirdek kadrosunun geldiği geleneğin laik eğitimi “gavur işi”, “haram” –Nijerya’daki Boko haram gibi- gören, “günah” sayan karşı mücadelesine karşın) görülmüştür.

BU EĞİTİMDEN HALKA BİR YARAR GELİR Mİ?

Kısacası bu dönem boyunca eğitimin önemi hep öne çıkarılmış ama “ne öğretildiği”, dar aydın çevreler içindeki tartışmalar bir yana bırakılırsa, hemen hiç tartışılmamıştır. “Eğitim olsun”, “Çocuklar okusun” kaygısı her şeyin önüne geçmiştir.

Ancak AKP Hükümeti’nin, “muhafazakar bir toplum inşası” amacını açıkça ortaya koyup, 4+4+4 sistemi ve ona bağlı olarak eğitimin “dindar nesiller yetiştirme”nin başlıca aracı olarak kullanılmaya başlanmasıyla birlikte, “eğitim” tartışması “Eğitim olsun da nasıl olursa olsun”dan “Nasıl bir eğitim?” sorusunun öne çıktığı bir aşamaya gelmiştir. 

Burada akla, sendikaların işçilerin eğitimini umursamamasını “Neden eğitim yapmıyorsunuz” diye eleştirenlere, diğer bazı eğitimcilerin “İyi ki eğitim yapmıyorlar. Bunların işçiye vereceği eğitim ancak kölelik bilincini geliştirir” demesi geliyor.

AKP HÜKÜMETİ’NİN EĞİTİMDE YARATTIĞI TABLO

Bugün AKP’nin eğitimi getirdiği noktaya bakıldığında şunlar çok açıktır:

- 4+4+4’e geçilmiş böylece daha muhafazakar bir eğitimin önü açılmıştır.

- Eğitimde kadrolaşma okul müdürlerinin yasayla toptan müstafi sayılmaları yerlerine Hükümete yakın müdürlerin atanması, onların da müdür yardımcılarını değiştirerek kendine yakın yardımcılar atanmasına kadar gelmiştir.

- Kitapların içeriklerinde din, mezhep ve etnik ayrımcılık sürdürülürken, “seçmeli” diye konulan dini içerikli dersler fiiliyatta zorunlu derse çevrilmiş, “yardımcı ders kitapları” adı altında bilim dışı, ırkçı, mezhepçi eserler öne çıkarılmaktadır.

- Öğrencilerin imam hatip okullarına gitmesi teşvik edilmekte, bunun için pek çok normal lise imam hatibe dönüştürülmüş, bununla da yetinilmeyip normal liselerde birer ikişer imam hatip sınıfı açılmıştır.

- Ve nihayet orta öğretim okullarında “ibadethane” (Siz buna mescit deyin. Çünkü herhalde okullarda Havra, Kilise ve Cemevi açılmayacaktır.) açılması zorunluluğu getirilmiştir.

OKULLARDA ‘NE OKUTULUYOR’, ‘NE OKUTULMALI’ MÜCADELESİ ŞİMDİ DAHA ÖNEM KAZANDI

İşte bu tabloya bakınca insanın “Keşke bu Hükümet hiç okul açmasa, hiç eğitim vermese” diyesi gelmektedir. Ama bu da elbette başka bir saçmalık olurdu. Çünkü bu, demokratik, laik, bilimsel, anadilde bir eğitim mücadelesini, dolayısıyla Türkiye’nin demokratikleşme mücadelesinden kaçmak demek olurdu. 

Dolayısıyla bugün de emekçi ailelerin yeni nesillerinin fiziki durum, öğretmen sayısı, eğitim koşulları,… bakımından daha iyi koşullarda eğitilmesi mücadelesini sürdüreceğiz. Ama bu mücadele içinde eğitimin içeriği, “nasıl bir eğitim yapıldığı” sorusu düne göre daha önem kazanmış, hatta mücadelenin merkezine oturmuştur. 

Nitekim AKP Hükümeti’nin bu girişimlerine karşı KESK-Eğitim Sen ve Kamu Sen-Türk Eğitim Sen’in çağrısıyla önümüzdeki hafta “iki günlük grev” çağrısı yapılacağı belirtilmektedir. Dahası Aleviler de okullardaki imam hatip dayatması ve Alevileri yok sayan, uygulamalara karşı Ankara’ya yürümeye hazırlanmaktadır.

EĞİTİM MÜCADELESİ TÜM HALKIN MÜCADELESİ

Elbette sorun ne sadece eğitim sendikalarının ne de sadece Alevilerin sorunudur. Tersine bu, Eğitim Sen ve Türk Eğitim Sen’in grev nedeni saydığı talepler tüm sendikaların, emek örgütlerinin, Alevisiyle, Sünnisiyle Türkiye’nin demokratikleşmesinden yana olan tüm halkın çıkarına olan talepleridir. Bu yüzden de eğitimcilerin grevine destek, Alevilerin laik eğitim talebine omuz vermek son derece önemlidir.  

Kısacası bugün artık Türkiye’nin demokrasi güçleri, aydınları, demokratları, halkı; laik, demokratik, bilimsel, anadilde, parasız eğitim mücadelesinin merkezine AKP Hükümeti’nin eğitimi “dinileştirme”, “muhafazakarlaştırma” ve “özelleştirme”  girişimlerine karşı mücadeleyi koymakla karşı karşıyadır. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa