Yapı bozuculuk
Son dönem Fransız sosyologları ve filozofları fevkalade ilginç, çoğu zaman da anlaşılması güç teoriler ya da görüşler ortaya atmaktalar. Bunlarda biri de, başlıkta kullandığım, yapı bozuculuk kavramıdır. Bir banka ve kredi değerlendirme kuruluşları ile ilgili olarak cumhurbaşkanının konuşmalarını dinleyince aklıma bu kavram geldi, tabiatıyla içeriği ve felsefesi ile değil de - zaten böyle bir şey olamaz - işlevi ile! Üst düzeyli bir siyasetçi bir ülkede tüm kurumları bozarsa, bunun bir gidişe işaret ettiği açıktır.
Kamusal görevlerle yükümlü bir insan dar bir alanda yaşamayıp, davranış ve sözleri çok geniş alanlara hatta tüm dünyaya yayılıyor olabildiğinden, her davranışına ve konuşmasına dikkat etmek mecburiyetindedir. Zira, üst düzey siyasilerin söz ve davranışları uluslararası alanda salt kendisini değil, ülkeyi ve tüm toplumu temsil eder ve bağlar.
Bir banka batıyormuş, değirmenden gelen su ile ayakta durmaya çalışıyormuş! Şimdi sizler bir şekilde bu banka ile ilgili olsanız, ne düşünürsünüz, nasıl davranırsınız! Burada tartışmak istediğim sözü edilen bankanın gerçekten vahim durumda olup olmadığı değil, önce ilgili bankaya yönelik, saniyen genel banka sistemine yönelik yerli ve yabancı yatırımcıların ya da mudilerin güveni meselesidir. Kaldı ki, bu işlem önce bankacılıkla ilgili BDDK’da görüşülür ve gereği, bu kadar gürültü koparmadan yerine getirilir.
Özellikle yazılı bazı medya araçları kimi zaman bazı kişi ya da kurumları, ilgisiz haberlerle, hedef tahtası haline getirmektedir. Bu kişi ya da kurumlar zarar görmekte, hatta geçmişte cinayetler dahi işlenmiştir. Bu hikaye hafızalarımızda taze iken, her hangi bir üst düzey siyasetçinin söylem ve ifadesine sahip olması gerekmez mi! Birincisi tüm finans kesimi bu çıkıştan zarar görür, ikincisi de, eğer bu çıkış bir türlü sönmek bilmeyen intikam hırsının neticesi ise, belki ilk anda hedef oluşturarak intikam alınmış olabilir, ama böylece tüm bankacılık sektörüne darbe vurulmuş olacağından, bu silah bumerang gibi sahibine döner.
Benzer şekilde uluslararası kredi, derecelendirme kuruluşlarının üst düzey bir siyasetçiye yakışmayan tavırlarla hedef alınması da hem ülke halkının dış dünyaya yansıtılması, hem de ekonomik açıdan fevkalade sakıncalıdır. Kredi derecelendirme kuruluşlarının hataları, hatta kastı dahi olabilir. Bunlara karşı çıkmak da gerekebilir. Fakat, üslup yanlış ve sakıncalıdır. Kaldı ki, Kuveyt elçilik mensuplarının davranışı karşısında, ülkenin dış itibarını sarsabilecek şekilde, politik manevra alanı göremeyen siyasilerin, söz konusu derecelendirme kuruluşlarına yanlış üslupla haykırışı tutarsız olduğu kadar, boşluğa haykırıştan öte bir anlam taşımamaktadır.
Bu bağlamda iki nokta dikkatimi çekmektedir. Maalesef, dünyaya hakim gücü ile her ülkeye, Birleşmiş Milletlerin kararı, hatta onayı dahi olmadan girip çıkan ABD’nin başkanlarının konuşmalarında içerik ve hitap tarzı olarak böylesi yakışıksızlık gördünüz mü! Çünkü icra iktidarı olan, haykırmaya gerek duymadan, yapar. İkincisi, bir kişinin, siyasi mevkii ne olursa olsun, bazı huy ve hasletleri olabilir. Ancak, bireysel davranış kodlarının ulusal ve siyasal lider davranış kodlarına dönüştürülmesi için her siyasinin onlarca danışmanı vs vardır. Acaba bizde, “danışman uyuşmazlığı” yaşanmasın diye danışmanlar da danışanın huyu ve suyuna uyumlu olanlardan mı seçilmektedir! Eğer öyle ise, davranışsal danışmanlara hiç ihtiyacımız yok demektir, boş yere harcama yapmayalım, lütfen!
Evrensel'i Takip Et