Müdahaleye karşı mücadele!
Fotoğraf: Envato
Son 10 günden beri, ABD-NATO merkezli diplomasi ve Türkiye’nin iç ve dış politikası çerçevesinde;
- NATO’nun Cardiff Zirvesi sonrası, ABD Dışişleri Bakanı Kerry ve öteki yetkililerin “Çekirdek Koalisyon” kurma girişimi etrafında yoğun bir diplomasi trafiği oluşturması,
- IŞİD’in Kobani’yi üç yönden kuşatarak (dördüncü yön Türkiye tarafından tutulmaktadır) Rojava’nın yıkılması için elindeki ağır silahlarla topyekun bir saldırıya geçmesi,
- Türkiye’nin yıllardır Suriye rejimine darbe vurmak ve Rojava yönetimini devirmek için Suriye sınırı boyunca bir “Tampon Bölge” oluşturmak için harekete geçmesi ve bu “Tampon Bölge”nin kurulması için Türkiyeli ve ABD’li askeri yetkililerin çalışma yaptığının ilan edilmesi,
- IŞİD’in elindeki 49 rehineyi serbest bırakması ve bunun üstünden “Bugün bayram!” gürültüsü koparan AKP Hükümeti’nin MİT’in bölgedeki faaliyetlerini öne çıkaran propagandası... CHP’nin AKP Hükümeti’nin bu politikasının yedeği durumuna sürüklenmesi,
- IŞİD’in Kobani’ye saldırısının arkasında Türkiye’nin olduğunu gösteren ciddi belirtilerin ortaya çıkması ve asker ve polisin IŞİD saldırılarından kaçarak sınırı geçmeye çalışan kadın ve çocuklara yönelik vahşice tutumunun Kürdistan ve Türkiye’nin başlıca merkezlerinde sokağa çıkılarak protesto edilmesi gibi “olağan” koşullarda aylara yıllara sığacak gelişmeler, bir arada ve birbirini de etkileyerek yaşanmaktadır.
Bütün bu çok karmaşık gibi görünen gelişmeleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD’ye giderken yaptığı açıklamayla, kolayca anlaşılır hale getirdi.
Birincisi Erdoğan, “Elinde 49 vatandaşımız varken IŞİD’e karşı koalisyona katılamazdık” dedi. Erdoğan’ın açıklamasının ikinci vurgusu ise, “IŞİD’in elindeki 49 rehinenin nasıl bir pazarlıkla serbest bırakıldı?”, “Rehinelerin serbest bırakılması karşılığı ne alınıp verildi?” sorularına karşılık, “Velev ki IŞİD’le pazarlık yapıldı...” diyerek bir pazarlık yapıldığını ve IŞİD’in istediklerinin verildiğini zımnen kabul etmesi oldu.
Ki Erdoğan’ın bu açılmaları, NATO’nun Cardiff Zirvesi sonrasındaki gelişmelerle birleştiğinde şunlar açıkça anlaşılmaktadır:
1) Türkiye rehineleri serbest bıraktırmayı sağlayarak, ABD ile stratejik ittifakını yenileyerek batıda hakkında uyanan endişeleri yok etmek için elini kolunu rahatlatmıştır.
2) IŞİD, Kobani’ye saldırıp Rojava’daki yönetimi yıkmak için Türkiye’den “olur” almıştır. Dahası IŞİD saldırıları sırasında Rojava’nın dışarıdan, Kuzey Kürdistan’dan yardım almasının önlenmesi konusunda Türkiye ile anlaşmış görünmektedir. IŞİD’e Kobani’ye saldırısı sırasında “cephane yardımı” yapıldığına dair de ciddi iddialar vardır.
3) Bu saldırı ile Türkiye, Rojava bölgesinde (ve sınırın diğer bölümlerinde) göç dalgası yaratıp insansızlaştırarak hem Kobani’nin insan gücünü zayıflatmayı hem de “tampon bölge” için ön hazırlık yapmayı amaçlamaktadır. Çünkü Rojava ayakta kaldıkça Türkiye’nin sınırda bir “tampon bölge” oluşturması olanaklı olamaz.
4) Tampon bölge bir yandan Rojava öte yandan yıllardır bir türlü yıkamadıkları Esad rejimini yıkmak için kurulmak istenmektedir. Tampon bölgenin bir yandan da kontrol altına alınmış IŞİD için “güvenli bölge” olacağını söylemek abartı olmaz. Bu konularda ABD ile Türkiye’nin anlaştığı da anlaşılmaktadır. Erdoğan’ın da BM’ye katılmak bahanesinin arkasında aslında bu anlaşmayı pekiştirmek, Türkiye tarafının rezervlerini kaldırarak ABD ile amaç birliğini taktik planda da birliğe dönüştürmek isteğini ifade etmek üzere ABD’ye gittiğini söyleyebiliriz.
Bu tablo dikkate alındığında HDP Eş Başkanı Demirtaş’ın “Türkiye IŞİD’e desteğini kessin yeter” sözlerinin çok doğru bir tespiti ifade ettiği ortadadır.
Bugün elbette Rojava’ya “her yolla” yardım önemlidir ama Türkiye’nin demokrasi güçleri için bu yolların en önemli ve vazgeçilmez ayağını;
-Türkiye’nin IŞİD’le el altından sürdürdüğü her türlü ilişkiye son verilmesi ve Rojava’ya yönelik IŞİD saldırılarının arkasından çekilmesi,
-Tampon bölge oluşturulmasından vazgeçilmesi,
- Bölgeye yönelik emperyalist müdahalede Türkiye’nin üslerinin kullanılmasına izin verilmemesi ve bölge halklarının kendi kaderlerini tayin hakkına saygı gösterilmesi,
- Rojava halkına insani yardım yapılması ve Rojava halkıyla dayanışmanın ilerletilmesi, göçmenlere yönelik her tür baskı ve yıldırma girişimlerinden geri durulması ve göçmenlere Türkiye vatandaşlarına tanınan tüm hakların tanınması için mücadele oluşturmaktadır.
Son günlerde yaygınlaşan tepkiler, protesto eylemleri ve çeşitli biçimlerde ortaya çıkan direnişler son derece önemlidir ve gelişerek ilerlemesinin koşulları da vardır.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00