‘Çözüm süreci’ne hükümet tehdidi!
Özellikle de böyle, iç ve dış politikanın iç içe geçtiği dönemlerde iç politikadan söz ederken aslında dış politikadan ya da dış politikadan söz ederken aslında iç politikadan söz edildiği sıkça gündeme gelir.
Bugün de ABD’nin IŞİD’e karşı oluşturduğu “Çekirdek Koalisyon” ya da ABD ve müttefiklerinin IŞİD’e karşı giriştiği operasyonlara Türkiye’nin desteğinden söz ederken aslında artık Türkiye’nin başlıca iç politika sorunu olan Kürt sorununun çözümü için yürütülen “Çözüm Süreci”nden ve elbette Türkiye’nin demokratikleşmesinden söz ediyoruz.
Çünkü Türkiye’nin “Çekirdek Koalisyona” katılıp katılmayacağı, IŞİD’e karşı mücadeleye nasıl destek vereceği ya da vermeyeceği tartışması tam buraya gelmiştir!
Şöyle ki; Türkiye’nin, “IŞİD’e karşı mücadele” gerekçesiyle oluşturulan “Çekirdek Koalisyon”a girmesi için baskılar başladığında, Türkiye’nin ana itirazı; “Bizim IŞİD’in elinde 49 rehinemiz var” ve ilk bakışta sanki önü arkası olmayan bir söylem gibi görünen “Mücadele sadece IŞİD’e karşı değil tüm terör örgütlerine karşı olmalı” biçimindeydi.
Ve Türkiye’nin böyle bir koalisyona katılmasının “insani yardımla” sınırlı olacağı ifade ediliyordu.
Ancak IŞİD’in elindeki rehinelerin serbest bıraktırılmasıyla ve Türkiye ABD arasında bu sürede yapılan görüşmelerle birlikte bu durum değişti. ABD’ye giden Cumhurbaşkanı Erdoğan oradan açıkladı ki; “Türkiye terörle mücadelede üzerine düşen, askeri siyasi her görevi yapmaya hazırdır!”
Dahası Türkiye ve ABD’nin Türkiye-Suriye sınırında bir “tampon bölge” oluşturulması için girişimler başlattığı, bu konuda ABD’nin de bilgisi dahilinde askerlerin bir rapor sunduğu da önemli bir gelişme olarak gündemdedir.
Diplomaside bu gelişmeler olurken; “sahada” da şunlar oldu:
1- IŞİD elindeki ağır silahlarla var gücüyle Kobanê’ye saldırdı ve saldırısını günlerdir sürdürüyor.
2- IŞİD saldırısı Kobanê ve çevresinde Türkiye’ye doğru yeni bir göç dalgası başlattı. Ki, hükümet kaynakları bu dalga ile gelen göçmen sayısının 160 bini bulduğunu söylerken bölgedeki kaynaklar bu rakamların 40 bin dolayında olduğunu söylemektedir.
3- ABD ve beş Körfez ülkesinin içinde yer aldığı bir askeri operasyonla Suriye’deki İŞİD ve el Nusra hedefleri vuruldu. Ama “vurma” Kobanê’ye saldıran IŞİD güçlerine karşı değil, IŞİD’in Rakka civarındaki silah ve mühimmat depolarına karşı yapıldı.
IŞİD, Kobanê‘’ye saldırarak, aslında sırtında bir hançer gibi gördüğü Kürtlere ağır bir darbe vurmayı, böylece stratejik konumunu güçlendirmeyi amaçlamaktadır.
Ancak Türkiye, Arap gericiliği ve batılı ülkeler, Kobanê’’ye saldıran IŞİD’in Kobanê’yi ele geçirmesini istemekte, bu yüzden de IŞİD’e yönelik saldırıyı savaşan güçleri imha yerine “cephe gerisindeki” hedeflere yönelterek, IŞİD’in Kobanê’ye (Rojava’ya) saldırısına dolaylı destek vermişlerdir.
Türkiye de IŞİD’e karşı Kobanê’de savaşan YPG’ye halk desteğini engelleyerek IŞİD’in saldırılarını seyretmekte, dahası göçmenlere ve onlara desteğe giden bölge halkına (ülkenin her yanından ve yurt dışından) gazla copla saldırarak, düşmanca uygulamalar devreye sokarak(*), şimdi de IŞİD’e desteğini böyle sürdürmektedir.
Türkiye’nin Suriye rejimini yıkma ve Suriye’de Rojava’nın çökertilmesi merkezli dış politikası dönüp iç politika olmaktadır. Çünkü Rojava sadece Suriye Kürtleri için değil tüm bölgedeki Kürtler için bir direniş ve özgürlük mücadelesinin ön cephesidir. Ve Türkiye de IŞİD’e en azından göz yumarak (Yakın zamana kadar barınma, sağlık hizmeti, silah ve cephane dahil her desteği verdiği de biliniyor) ve Suriye sınırında “tampon bölge” oluşturmaya yönelerek Kütlerin özgürlük mücadelesini boğmayı amaçlamaktadır. Bu da kaçınılmaz olarak “çözüm süreci”nin devam edip etmeyeceğini gündemin ön sırasına getirmektedir.
Kandil’den çözüm sürecine yönelik eleştirilerin “Çözüm süreci bitmiştir. Son kararı Önder Öcalan verecek!”e gelmesinin nedeni de budur.
Kuşkusuz ki “Çözüm süreci bitmiştir” denirken “Bugünden yarına bittiğini” değil ama Türkiye “tampon bölge” kurma ve Kobanê’’ye yönelik IŞİD saldırılarına göz yuman (Siz destek veren deyin) tutumunu sürdürse “çözüm süreci”nin de biteceği söylenmektedir. Ki gelişmeler böyle olursa, ne Kürtlerin, ne Türkiye’nin demokrasi güçlerinin, ilericilerinin, aydınlarının sürece verilecek desteği kalamaz.
Çünkü bu sefer ”çözüm sürecine tehdit” sağ ve “sol” milliyetçi çevrelerden, sermaye muhalefetinden değil bizzat AKP Hükümetinin dış politikasından yeni Osmanlıcı hayalleri canlandırma yönelişinden, batı emperyalizmi ile girdiği yükümlülük ilişkilerinden gelmektedir. Onun içindir ki çözüm sürecine yönelik tehdit büyük ve ciddidir!
(*) Bu yazı kaleme alındığında İstanbul’dan, sembolik bir destek amacıyla Suruç’a gidecek heyetlerin otobüslerinin polis tarafından sudan gerekçelerle bağlandığı haberi geldi. Bu bile gösteriyor ki, AKP Hükümeti IŞİD’e karşı savaşanların desteğini keserek, IŞİD’e desteğe devam etmektedir.
Evrensel'i Takip Et