11 Aralık 2014
DİĞER YAZILARI
Hadi yine iyiyiz 6 Şubat 2025
Sorun modelde 30 Ocak 2025
Tan ile Bulu 23 Ocak 2025
İkinci çocuk 16 Ocak 2025
Pislik 9 Ocak 2025
Benim adamımdan hoca 2 Ocak 2025
Ne çabuk unutuyoruz 26 Aralık 2024
Yeter ulan 19 Aralık 2024
Esaaad 12 Aralık 2024
Zekai Çıngıllıoğlu 5 Aralık 2024
YAZI ARŞİVİ

İkiz kardeşimle birlikte ortaokuldaydık. Bir gün babam yanında yaşlıca bir adamla eve geldi. “İşte çocuklar dedi, “Mustafa Hoca. Size Osmanlıca öğretecek”.
 Mustafa hoca ilginç adamdı. Her derse Süleyman Demirel için yazdığı ve son mısrası “Başımızın tacı bizim bay Süleyman Demirel” olan şiirini okuyarak başlardı. Dersin yarısı Süleyman Demirel muhabbeti ile geçer, sonlara doğru Mustafa Hoca’nın “Eski Türkçe” dediği harfleri, heceleri çalışmaya başlardık.
 Dik bir çizgi çekip üzerine kısa bir çizgi atıp sorardı.
 - Bu ne?
 - İ.
 - Hasbinallah. Hayır, e.
 Kısa çizgiyi dik çizginin altına çekerdi.
 - Bu ne?
 -  ......
 - Lahavle. İ.
 Bir yuvarlak çizer yüzümüze bakardı.
 - O.
 - Fesuphanallah. Hayır, 5.
 Mahalle camiine giden diğer çocukların aksine biz elif, be, te, se değil, Arap harflerini e, i, u diye öğreniyor, bir yandan da bu yazma işinin nerede işimize yarayabileceğini düşünüyorduk. İlk icraatımız tarih sınavı için kullanılmak üzere hazırladığımız küçük kağıtları Arap harfleri ile şifreli yazmak oldu.
 Birinci Viyana Kuşatması. Mondros Mütarekesi. Hepsi Arap harfleriyle. Tarih hocamız Melahat Hanım. Eski kuşak. Nereden bilelim eski Türkçe bildiğini.
 - Bunlar ne?
 - Dua hocam. Sınav duası.
 Sonuç, tarihten ikmal. Bir daha da eski Türkçe yazmadık.

Evrensel'i Takip Et