11 Aralık 2014 01:00

Fesuphanallah

Fesuphanallah

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İkiz kardeşimle birlikte ortaokuldaydık. Bir gün babam yanında yaşlıca bir adamla eve geldi. “İşte çocuklar dedi, “Mustafa Hoca. Size Osmanlıca öğretecek”.
 Mustafa hoca ilginç adamdı. Her derse Süleyman Demirel için yazdığı ve son mısrası “Başımızın tacı bizim bay Süleyman Demirel” olan şiirini okuyarak başlardı. Dersin yarısı Süleyman Demirel muhabbeti ile geçer, sonlara doğru Mustafa Hoca’nın “Eski Türkçe” dediği harfleri, heceleri çalışmaya başlardık.
 Dik bir çizgi çekip üzerine kısa bir çizgi atıp sorardı.
 - Bu ne?
 - İ.
 - Hasbinallah. Hayır, e.
 Kısa çizgiyi dik çizginin altına çekerdi.
 - Bu ne?
 -  ......
 - Lahavle. İ.
 Bir yuvarlak çizer yüzümüze bakardı.
 - O.
 - Fesuphanallah. Hayır, 5.
 Mahalle camiine giden diğer çocukların aksine biz elif, be, te, se değil, Arap harflerini e, i, u diye öğreniyor, bir yandan da bu yazma işinin nerede işimize yarayabileceğini düşünüyorduk. İlk icraatımız tarih sınavı için kullanılmak üzere hazırladığımız küçük kağıtları Arap harfleri ile şifreli yazmak oldu.
 Birinci Viyana Kuşatması. Mondros Mütarekesi. Hepsi Arap harfleriyle. Tarih hocamız Melahat Hanım. Eski kuşak. Nereden bilelim eski Türkçe bildiğini.
 - Bunlar ne?
 - Dua hocam. Sınav duası.
 Sonuç, tarihten ikmal. Bir daha da eski Türkçe yazmadık.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa