Zor bir yeni yıl ve artan sorumluluğumuz
Fotoğraf: Envato
2014 yılını, sermaye iktidarıyla işçi sınıfı başta olmak üzere sömürülen ve baskı altında tutulan halk kitleleri(ülkenin tüm uluslarından, ulusal topluluklarından, ezilen din ve mezheplerden) arasındaki çelişkilerin, iktidar politikaları aracıyla daha da keskin hale geldiği bir yıl olarak geride bırakmayacağız! Toplumsal-iktisadi sorunlar, uluslararası ve bölgesel etkenler dolayımıyla da ağırlaşmış olarak yeni yıla taşınacak. Bu bakımdan birbirini izleyen iki “ayrı“ gün ile, zamanı tarihlemenin rakamları değişmiş olacak, o kadar! Bu “durum“un bizim için anlamını, yeni yılın ve izleyen yılların, insan soyu için daha az sancılı geçmesini “temenni etmek”le kalmayarak, kârları için milyonları kana bulamaktan kaçınmayan burjuvazi ve asalaklarının açlık, yoksulluk, işsizlik, ölüm ve savaşlar pahasına sürdürdükleri burjuva baskısı ve kapitalist sömürüden kurtuluşu için mücadeleyi/mücadeleleri daha ileriden ve daha etkili şekilde örgütlemek ve sürdürmek olarak ifade edebiliriz. İşçi sınıfı ve emekçilerin ileri kitlesi ile proletaryanın kurtuluş davasına bağlanmış aydınların bu sorumluluğu, ülkemizde, bölgemizde ve gerçek o ki uluslararası alanda artmış bulunuyor.
Artmıştır, çünkü, sermaye ve gericiliğin saldırıları uluslararası karaktere sahiptir ve tek tek ülkelerde, “ulusal” özellikli koşul ve sorunlarla birlikte bunlar, değişkenlik gösteren boyutlarıyla daha ağır ya da daha az ağır olarak ifade edilebilirler. Bizim ülkemiz söz konusu olduğunda, sorunların ağırlaştığından söz etmeyen neredeyse yok gibidir. Tayyip Erdoğan yönetimindeki “yeni Osmanlıcı”-Türk İslamcı zorbalık “rejimi” dahi, önümüzdeki dönemi “zor bir dönem”; “herkes için imtihan günleri” olarak tanımlamaya başlamıştır. AKP’nin hükümeti ve iktidar aygıtı, “2023 hedefi”ni, devrimci olanı başta, -ve burjuva itirazları dahil olmak üzere- muhalefetin her türünün bastırılmasıyla ilişkilendirmekten kaçınmamaktadır. Tehdidin bini bir para!
Bu mümkün müdür? İktidarının gücü-ve “ihtişamı”nı bin küsur odalı saraylarla, gösterişli camilerle değil sadece, yasak ve şiddet hukuku-yasalarıyla takviye ve techiz edilmiş polis ve parti milisi gücüyle sürdürmek ve kabullendirmek için her araç ve yöntemi uygulamaktan kaçınmayacak bir yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız. T. Erdoğan yönetimi liberal değil, zorba, gerici ve ırkçıdır. Özgürlükçü değil, tekelcidir. İktidar çanağından beraber yedikleriyle dahi çıkarları için kanlı-bıçaklı olacak denli intikamcı, zümrecidir. MİT’i-TİB’i yetkilendirdiği toplumsal “saha”nın genişliği; polise sağladığı öldürme dahil yetki kullanımı, ilkokul çocuklarından başlayarak genç kuşakları düşünce, akıl ve göz körü yapmak için baş vurduğu hurafeci eğitim zorbalığı, vb. gibi uygulama ve ‘yönelimleri’, zorbalık ve kötülükte sınır tanınmayacağının göstergeleridir. Buna rağmen, toplumu, toplumsal sınıflardan azade, tektipleştirilmiş “homojen” bir yığın olarak alamayacağımıza göre, zor ve baskı aygıtı, tüm takviye edilmişliğine ve kitleleri aldatıp, onların bir bölümünü kendilerinin gerçek çıkarları ve hakları için mücadeleden geri tutan politikalarına rağmen, suskunluk ve boyun eğişi sağlamakta zorlanacak, günümüz gelişmelerinden hareketle söylersek, iktidarın, terörle bastırma politikaları onun sonunu hazırlamaktan ileriye gidemeyecektir. İşçilerin, Kürtlerin, Alevilerin, ezilen diğer toplumsal kesimlerden emekçilerin talepleri karşılanmamıştır. İşçilerin bir bölümünün İstanbul, Bursa, İzmit, Gebze, Antep, İzmir başta olmak üzere ülkenin çeşitli kentlerinde yaygınlık gösteren eylemleri ve hakları için gösterdikleri kararlılık, aldatılarak ya da gündelik küçük çıkarlar üzerinden yedeklenmiş olanların saflarında da tereddütleri uyandıracak, iktisadi-sosyal durumlarının sarsıntılar geçirmesiyle birlikte bu kesim içinde de mücadele eğilimi giderek güç kazanacaktır.
“Açlık sınırı”nın 1200 TL, asgari ücretin 890 TL olduğu bir ülkede, demokratik siyasal haklar için mücadeleye sessiz ve ilgisiz kalmak, ancak ‘arızi’ olabilir. Kadercilik ve biat çağrıları, 12 yılda on dört bin işçinin öldüğü iş cinayetlerinin “fıtrattan!” sayılarak kadere bağlanmasını isteyen kapitalist gaddarlık karşısında anlamını yitirmesi; insanı sürekli uykuda kalmaya zorlamakla kalmayıp, yalan ve ikiyüzlülükle kendi gerçeğine yabancılaştıran kesintisiz propaganda ve söylemin, sınıf çatışmasının somut-nesnel gerçekleri karşısında inandırıcılığı yitirmesi hem mümkün hem de kaçınılmaz olacaktır.
“İş, ekmek, özgürlük”, “Birleşe birleşe kazanacağız” diyen işçi; ulusal eşit haklar için mücadele eden Kürtler, eşit yurttaşlar olma talebiyle alanlara çıkan Aleviler, hükümet polisi ve özel kuvvetlerinin saldırılarına rağmen hakları için alanlara çıkarak ortaçağcıl gericiliğe karşı akli ve bilimsel olanı savunan kamu emekçileri ve ilerici aydınlar, mücadele potansiyelini ortaya koymuştur. Sorun mücadele ve örgütlerinin güçlendirilmesi-büyütülmesi; sosyal-ekonomik ve siyasal hakların elde edilerek gericiliğin geriletilmesi için daha ileri mevzilere yürünmesidir. Bu bakımdan, bugün sahip olunan bilinçli-örgütlü mücadele düzeyinin kapsam, içerik ve niteliği yönünden geliştirilip güçlendirilmesine ihtiyaç vardır. İşçi sınıfının güçlerini eğiten ve bir araya getiren örgütün olgunluğu, gücü, sağlamlığı ve kararlılığı daha fazla önemli hale gelmiştir. Burjuva iktidarı için, kitlelerin yönetimi, onların iktidar gücünün görüş ve hedeflerine bağlı yönlendirilmesi ve yönetilmesi demektir. Buna karşı olarak, işçi sınıfı ve emekçilerin devrimci partisi ve çeşitli diğer örgütleri için sorun, kitlelerin en geniş kesimlerinin aktüel-acil talepler etrafında seferber edilmesine dayanan bir kitle çalışması içinde, sömürüden ve sınıf baskısından kurtuluşun burjuva sınıf iktidarına son vererek sömürü ve baskı sistemini(kapitalizm) tasfiye etmekten geçtiği bilincini örgütlü-maddi güç haline getirmektir. Sosyal dayanağını bizzat işçi sınıfının oluşturduğu sosyalist toplum için dövüşmenin yolu ancak böyle açılabilir. 2015-ve sonrasının bizim açımızdan en belirgin anlamı bu hedefe bağlanan ve bu bilinci geliştiren bir çalışmayı kararlılıkla sürdürmek; burjuva saldırısına ve tiranlık rejiminin gaddarlıklarına karşı emekçi barikatını güçlendirmek olacaktır.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40