'Hukuk' veya 'Guguk' devleti meselesi (8)
Kirvem,
Cumhurumuzun başı Erdoğan’ın bir ara kim bilir hangi sudan “bahane”lerle durduk yere ona buna celallenip, “Guguk değil hukuk devletiyiz” diye verdiği “ferman”ın ardından, ben özüm de bu ülkenin berrak, buz gibi sularını kana kana içmiş, taze tandır ekmeğinden lavaşına, somunundan asker tayınına varıncaya dek hepsini afiyetle yemiş ve bu “nimet”lerden yararlanmış bir ferdi, yani akademik, cafcaflı ifadesiyle söylemek gerekirse, “Ülke sorunlarını dert edinen bilinçli bir vatandaş” kimliğimle, aklım sıra bunca haftadan beri “laga luga makamı”nda “hak, hukuk, guguk” diye kekeledikten sonra, gari bu “mesele” tahtında daha fazla dil dökmenin “boşuna telaş dikine tıraş”ın ötesine geçmeyeceğini geç de olsa anlayınca, gari bu konuyu noktalayıp rafa kaldırmaya karar verdim ama, maalesef olmadı!
Olmadı, hatta kendi şahsi “anayasa”ma göre bizatihi özü özüme uygulamaya kalkıştığım “kanun hükmündeki bu kararname”m kelimenin tam anlamıyla “kadük” oldu!
Neden?
Çünkü bu kez de başımızın başı muhterem başbakanımız Davutoğlu’nun, Anayasa Mahkemesi Başkanlığının yanı sıra, keza aynı şekilde Yargıtay Başkanlığına seçilen iki yeni “zevat” nedeniyle, sıcağı sıcağına “hukuk”, “adalet”, hele hele üstüne üstlük bir de “sosyal adalet”ten yana demli çay demleyen beyanatını gazetelerde okuyunca, bu bapta iki kelam daha edersem belki de memleket adına “hayırlara vesile” olur diye düşündüm…
Dışişleri Bakanlığından ya da yakında okullarımızda daha çok “tedavül”e gireceği anlaşılan Osmanlı ecdadımızın diliyle söylersek, Hariciye Nazırlığından “terfi” edip, şimdilerde de başımızın başvekili, “vezir-i azam” veya “sadrazam” olarak koltuğuna hafif yollu ısındıktan sonra meydanlarda ya da televizyon ekranlarından milletimize verdiği “müjde”lerle giderek gönlümüzü fethetmeye başlayan zatı muhterem, son demecinde şöyle buyurmuş:
“Yurtta adalet dünyada adalet inşallah. Sosyal adaleti inşa ettik. Türkiye’de 1, 2, 3 doların altında yaşayan kalmadı. Yargının itibarını tekrar kazanması lazım. Yargının sadece vicdanıyla hareket eden onurlu hakimlerin elinde tekrar itibarını kazanması lazım”
Kendi payıma doğrusunu söylemem gerekirse, daha ilkokul çağlarından itibaren “Yurtta sulh, cihanda sulh” deyimiyle yatıp kalkan, dolayısıyla “sulh”un, “barış”ın ne denli önemli olduğunu sular seller misali ezberleyen nesiller olarak bunu biliyordum ama, başımızın başı “yeni” sadrazamımızın, “Yurtta adalet dünyada adalet” demesi hem hoşuma gitti, hem de adalet kavramına atfettiği bu önem karşısında kasketimin yanı sıra, ayrıca son günlere giderek soğuyan havalar nedeniyle aldığım külahımı da çıkardım!
Gerçekten de cumhuriyetimizin kurulduğu ilk günlerden itibaren, Kürt’üyle, Türk’üyle, Laz’ıyla, Çerkes, Pomak, Roman, vesaire, vesaire, vesairesiyle, dini bütün, imanı yarım yamalak, mezhebi yamuk, şusu eksik, busu natamam demeden dişisiyle erkeğiyle hep beraber “Devlet Baba”mızın birinci sınıf “evlat”ları olarak birbirlerimize çirişle, tutkalla yapıştırılıp, böylece hiçbir” ulus”un kolay kolay elde edemeyeceği “birlik ve beraberlik” ruhunu hep yüce devletimizin “adalet”i sayesinde yakaladık elhamdülillah!
Keza memleket sathında on yılda “on beş milyon genç” yarattığımız o günlerin ardından “kardeş kavgası”na, hır güre zinhar düçar olmayıp, dolayısıyla dağda, bayırda, ovada, çayırda zerre kadar “fire” vermediğimiz için şimdilerde yetmiş yedi milyon olduksa, demek ki bu harcın temelinde daima Devlet Baba’mızın şefkatli eli, adil terazisi, ehh bittabii ki aynı zamanda da sosyal adaletten yana asla şaşmayan kantarı olmuştur nitekim!
Nitekim kılı kırk yaran “sosyal adalet”çarkımız dün olduğu gibi bugün bu saat aynı minvalde döndüğü için, memleketimizde tüm evlerimizin bacaları neredeyse aynı dumanla tütüp, mercimek çorbamız, ayran aşımız aynı şekilde fokur fokur kaynarken, beri taraftan kimi “muz cumhuriyetleri”ndeki “gariban”lar günde bir, iki, hadi bilemedin “üç kuruş otuz para” ile omür tüketip, üstelik milyonlarcası açlık, yoksulluk içinde cebelleşirken, kendi ülkemizde aç, sefil bir tek insanımızı bulmak için gündüz gözüyle fenerle dolaştığımızda elimiz boş dönüyorsak, anlaşılan o ki,” hak”, “hukuk”, hele hele özellikle de “Sosyal adaleti inşa ettik” diyen güleç yüzlü sadrazamımız yerden göğe kadar haklı!
Öyleyse durmak yok, aynı yola devam Kirvem!
Evrensel'i Takip Et