27 Mart 2015

Geçen haftadan devamla…Bir ara başlık olarak; SANAT! Demiştik. 

İnsanlığın yaratmış olduğu maddi/manevi tüm birikimleri kültür kavramı altında toplarsak, bu kültürel birikimin tarihsel ve toplumsal kalite ve kalıcılık kazanmasına SANAT deriz. Bu alanda yaratıcı çalışmalar yapanlara da SANATÇI denir. Sanatçının beslendiği kaynak; geçmişten bu güne olan tüm birikimler ve bugün içinde yaşadığı nesnel dünyadır. Sanatçı hayattan aldığını sorgulayıp, yorumlayıp bir zanaat dalının olanaklarıyla şekillendirip yeniden sunmayı başaran kişidir. Sanatçının hayata bakışı, algılayışı ve sunuşu sanat eserinin topluma mal edilmesidir. 

Peki bu gün durum nedir?

Toplumsal bir varlık olan insanın şekillendiği yer içinde yaşadığı üretim ilişkileridir. Bu üretim ilişkilerinden bağımsız ele alınan sorunlar havada kalır. Dolayısıyla sanat dünyası ve sanatçılarda bu üretim ilişkilerinden muaf değillerdir. Tarihsel materyalizmin ışığında bu gelişmeleri anlayabiliriz. İlkel toplumdan-feodal topluma, kapitalist sistemden-sosyalist sisteme ve neoliberal kapitalist düzende sanata verilen, atfedilen anlam bu üretim ilişkileri çerçevesinde değerlendirilebilir. Bu durum ideoloji olarak açıklanır. Her dönem kendine özgü bir hukuk ve adalet olgusuyla sanat yapan yani sanatçının hayata bakışını oluşturur. Dolayısı ile her dönemin sanatçısı ideolojik bir duruş sergiler.

Günümüzde sanat ve sanatçı:

Geçmişte iki kutuplu olan dünya, Sovyetler Birliği ve sosyalist blokun ortadan kalkmasıyla tek kutuplu bir hale gelmiştir. Bu tek kutupluluk  kırk yıldır ekonomiden felsefeye-sanattan sanatçıya neoliberal kapitalizme boyun eğdirme olarak kendini göstermektedir.  

Orta Çağda aristokratların, kapitalizmde burjuvazinin hamiliğinde olan sanat ve sanatçı yaşanan gerçekliğin somut sonucudur. Dolayısıyla sanat ve sanatçı kavramları burjuvazinin literatür ve anlamlandırmasıyla bilinir, algılanır oluyor. Sanat ve sanatçı kavramları literatür ve ideolojiye göre de farklı içerik ve anlamlar kazanıyor. Her alanda olduğu gibi hakim olan ideoloji görünürlük kazanıyor. “Burjuva sanat/sanatçı, proleter sanat/sanatçı, devrimci sanat/sanatçı, liberal sanat/sanatçı”, gibi kavramsallaştırmalar ve tanımlamalar yapılmaktadır. Bazı sanat akımları değişiyor yerlerine yenileri ekleniyor. “Sürrealizm, gerçekçilik, avangart, dadacılık, fütürist vd…” gibi.  Her insan gibi sanatçı da içinde yaşadığı üretim ilişkileri ile yaşamaktadır. Dolayısıyla ideolojisi ile gerçeklik arasında yalpalayabilmektedir. Görünür olan hakim ideoloji kafaları karıştırıp yeni yeni kavram ve anlamlarla kendi muhalefetini yaratacak yol ve yöntemler geliştirmektedir. Başta iki farklı dünya var dedik. Sanat/sanatçı da bu iki dünyadan birine aittir. Ya hakim sınıftan (kapitalist) ya da muhalif kimliği ile (Sosyalist) bu seçimini ortaya koyar. Arada “Sanat sınıflar üstüdür, bağımsızdır, tarafsızdır, hümanisttir” gibi muğlak ve gri alanlarda söz söyleyenler de vardır. Tam da neoliberal bakış açısı. Bunlar “Kapitalizm kötüdür, eskiden vahşi kapitalizm vardı şimdi insani kapitalizm var” filan diyerek hakikati bozmaya çalışırlar. Burjuvazinin yarattığı kendi muhalefetleri olarak değerlendirilebilir. 

Sanatçı taş mı yiyecek? Ne yapmalı?

Kurulu sistemin kurallarına uyarak sanat yapmak ve sanatçı olmak kolaydır. Sanat piyasası içinde yer ve rol alır geçinmekten öte bir çok ün, unvan ve mal mülk sahibi olunabilir tabii. Geçerli sanatçı olma koşullarını yerine getirirsin, görünür ve korunaklı alanın öznesi de olabilirsin. 

Fakat; “Ben geçerli sanat piyasasına karşıyım. Muhalefetim” dediğin zaman itibarsızlaştırmadan tut açlığa mahkum edilirsin. Baskı, zor ve sindirme ile karşılaşırsın. O zaman sanatını yaşamak için ihtiyaçlarını karşılamak üzere bir iş bir meslek olarak ya da herhangi bir işi iş olarak yapar, kendine ayırdığın zamandan ayırarak sanat eserleri yaratırsın. Evet zordur. Taviz vermeden  onurunla yaşarsın. Böylece taş yemekten kurtulursun. Belirleyici olan hakim sınıfın sağladığı olanaklar değil, senin dünyayı algılayış ve karşı duruşundur. Piyasada tüm bunların karmakarışıklığı ile karşılaşacaksın. Soracağın soru ben kimim ne istiyorum ne yapıyorum ne yapmalıyım olmalıdır. Kimi orada kimi burada kimi biraz orada biraz burada dolaşabilir. Sen de onların kenarlarında olabilirsin. Ama bilgi birikim ve felsefenle kendinden başkasını suçlama. Karar senin kararındır. 

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Sezgin Tanrıkulu: "Depremin maliyetini en aza indirmek için her ay vergi veriyoruz. Nereye harcandığını bilmiyoruz"

Evrensel'i Takip Et