Yeminli demokrasi
Ne derler, doğru söz yemin istemezmiş. Sen doğruysan ister inansınlar ister inanmasınlar. Yemine ne gerek var? Şu milletvekili yeminlerini oldum olası anlayamadım. Yine de üşenmedim, milletvekili yemin törenini baştan sona izledim. Herkeste bir eda, bir endam... Kimi vekil, baş temennası, kimi vekil topuk selamı...
Meclis Reisi Deniz Baykal. Sıkıldığı belli ama kibar adam... Ara sıra belli etmeden esniyor. Vekiller müsamere çocukları gibi...
Kimi hüzünlü, kimi coşkulu...
Yeminin kantarına kıratına göre de parti sıralarından alkışlar...
Kim “büyük Türk milleti” sözünü “büyük” sözcüğünü uzata çatlata söylemişse alkış, şamata gırla...
Sakallılar, türbanlılar, lacililer, tayyörlüler...
Belli ki mecliste oturumlar bu dönem çok daha renkli geçecek.
Yemin mi? Şöyle.
“Devletin varlığını ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma, toplumun huzur ve refahı millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim.”
Gördüğünüz gibi, ezberledim. Ben ezberledim de bir milletvekili olsun, yemin kağıdına bakmadan iki cümleyi art arda getiremez mi? Biri denedi o da tökezledi.
Hele şu “herkes”i “herkez” diye okumalar, ünlü “hukukun üstünlüğü” teranesini “hukuğun üstünlüğü” diye söylemeler, “ant “ yerine “and” içenler...
“Devrim” yerine de kullanılan “inkılap” sözcüğünü, “inkilap” diye fışkırtanlar... Günahlarını almayayım da böyle söyleyince sözcük, “köpekleşme” anlamına geliyormuş. Benden duymuş olmayın.
Nef’i’nin şu meşhur “Tahir Efendi bana kelp (köpek) demiş / İltifatı bu sözde zahirdir / Malikî mezhebim benim zira / İtikadımca kelp tahirdir.” dizelerindeki temiz köpeğin kökünden gelen “inkilap”.
Varın siz anlayın gayrı!
Ve bir paragrafta on bir tane “ve”...
Bu paragrafı ortaokul kompozisyon ödevinde bir öğrenci yazılı kağıdı diye verse öldüm Allah geçemez o dersten.
Kaldı ki onca kelam ne için ki?
Koca Yunus’a sorarlar: “Mevlana’nın Mesnevisini sen yazsaydın nasıl yazardın?” “Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm, derdim.” karşılığını verir.
Çuvalla söze ne lüzum?
“Yalnızca erdem...” demek yetmez mi? Daha çok ona gereksinimimiz yok mu?
“Şeref ve namus” üzerine devlet yemini mi olurmuş? Celep yemini gibi. Hani “Anam avradım olsun”, “İki gözüm önüme aksın ki”, “Söylediysem şerefsizim” gibi boş ve avam!
Şeref ve namus herkese göre başka anlam taşımaz mı?
Antik Yunan’da hırsızlık, eliuzluğun, becerinin ölçütüymüş. Hırsızlık yapmayan, adamdan sayılmazmış. Bugünse hırsızlık, suç sayılmıyor mu? (Hoş, bugün de hırsızlık yapmayanı adamdan saymıyorlar ya!) Öyleyse hangi şeref?
Yine eski Yunan’da fahişelik, saygıdeğer bir meslekken bugünse suç değil mi? Öyleyse hangi namus? Ülkeleri namus ve şeref değil, erdemli insanlar yönetir.
“...laik cumhuriyete Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma” diyor. Başında türban... “...herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma” diyor. İnsan hakları ve Anayasa yerle yeksan...
Tek ayak üstünde kırk yalan...
Meclis yeminle açıldı, yine yalanla sürecek.
Evrensel'i Takip Et