Barışmak mı zor savaşmak mı zor?
Fotoğraf: Envato
7 Haziran seçimlerinin sonuçlarından gerekli mesaj alınmamış olmalı ki çevremizi saran ateş çemberine rağmen barışın daha zorlanacağı bir evreye girdik.
Hatırlayalım: Seçim sürecinde halkların umudu haline gelen ve hem söylemi hem de eylemiyle iyiden, güzelden, doğrudan, barış ve adaletten yana olduğunu sergileyen HDP’ye yönelik çok sayıda silahlı ve bombalı saldırıya, seçim bürolarını yakmaya ve linç girişimlerine seyirci kalan bir hükümet/devlet örneği gözlemledik. Saldırganlar yakalanmadı ve haklarında ciddi bir soruşturma açılmadı. Bu durum bile gelecek kötü günlerin habercisi olmaya yeterliydi.
Suriye ve Suriye Kürdistanı’nda (Rojava) yaşananların canlı tanığı olmayı sürdürüyoruz. Sınır illerindeki vali ve belediye başkanlarının bir kesiminin tavırları ve söylemleri de ortada! Yapımı sürdürülen barajlar, yollar ve karakollar ile gözlenen askeri hareketliliğin sebepleri nelerdir acaba? Eğer ortada ciddi ve şeffaf yürüyen bir sözüm ona barış ve çözüm süreci varsa sadece bir bölümünü andığımız kötü gelişmeler ne anlama geliyor?
Son 30 yıl içinde savaşın tüm biçimlerini hep birlikte yaşadık sanırım. Görmek ve anlamak isteyenler için sonuçlar açık şekilde ortada durmaktadır. Geliştirilen ateşkes sürecinin güzelliği de dikkat çekicidir: Tüm provokatif girişimlere rağmen insanlarımız barış içinde yan yana yaşamayı tercih ettiğini sergilemektedir. Kan ve gözyaşıyla beslenen savaş tacirleri ne yazık ki bu durumu içine sindirememekte ve her fırsatta süreçleri sabote etmeye çalışmaktadır. Tüm ülkeyi adeta bir inşaat alanına çeviren hükümet/devletin politikalarından beslenen aç gözlü ve halk/doğa düşmanı türedi tacirler sadece bu günümüzü değil fakat geleceğimizi de çalmaktadırlar. Bir kaç türedi zenginin saltanatı uğruna toplumun atar damarları tıkanma ya da kesilme aşamasına gelmiş durumdadır.
İsterseniz başlıca hangi damarlarımızın tıkandığını gözden geçirelim:
1. İlköğretimden başlayarak lisansüstü eğitime kadar tüm eğitim/öğretim/araştırma sistemi bitkisel hayata girmiştir. Tüm eğitim/öğretim/araştırma kurumları neredeyse
felç olmuş durumdadır,
2. Büyük reklamlar ve iddialarla görece iyi başlayan sağlık sistemi, ‘Paran varsa hasta ol, paran yoksa öl ya da sürün’ aşamasına gerilemiştir. Özel hastane sahiplerinin sağlık bakanı yapılması sağlığa bakış açısını zaten iyice yansıtmaktadır,
3. İç cinayetleriyle kadın cinayetleri büyük oranda artmış ve kaygı verici sayılara ulaşmış durumdadır. Hükümet/devlet bu konuda öyle bir akıllara durgunluk veren mekanizma geliştirmiştir ki önlem almayan zenginler kayırılmakta ve yasal düzenlemeler emekçiyi/kadınları korumak yerine sermaye sahiplerini korumakta ve kollamaktadır,
4. Kentsel dönüşüm adı altında şehirler, yol/köprü/baraj yapımı adı altında ormanlar/göller/nehirler/kültürel alanlar/kutsal sayılan mekanlar her gün artan ölçüde tahrip edilmektedir. Bu halksız ve haksız duruma muhalefet eden kesimlere karşı orantısız güç kullanılmaktadır,
5. Kör topal ilerletilmeye çalışılan sözüm ona ‘barış ve çözüm süreci’ adeta Kürtler başta olmak üzere toplumun farklı kesimlerini/ötekileri esir alan bir mekanizmaya dönüştürülmüştür. Barış ve adalet isteyen kesimlere koşulsuz biat etme dayatılmaktadır,
6. Yıllardır her türlü özgürlükçü demokratik gelişmeye karşı geliştirilen ‘iç düşmanla mücadele’ kesintisiz sürdürülmektedir. Güvenlik güçlerinin toplumsal olaylara müdahale etme biçimleri ve AİHM’nin verdiği kararlar aslında bu durumu kanıtlar niteliktedir,
7. Adaletin tesisi zorlaşmış ve adalete olan güven çok azalmış durumdadır. Bu olumsuz gelişme başlı başına toplumsal barışa yönelik en büyük tehlikedir,
8. Toplumu kutuplaştırıp çatışma ortamı yaratarak temel sorunları perdeleme girişimleri hız kazanmıştır. Egemen çevreler bu yolla ulusal gelirin büyük bir kısmını sömürürken ulusal gelirin küçük bir kısmıyla yetinmek zorunda bırakılan ezilenler yapay ayrılıklar ve inanç istismarıyla cebelleşmeye mahkum edilmektedir,
9. Sınıf savaşını sürdürmekte kararlı sendikalar ve meslek örgütleri etkisizleştirilmekte ve devlet eliyle kurulan/yönetilen sendika ve örgütler aracılığıyla sınıf savaşı buharlaştırılmaya çalışılmaktadır.
Tıkanan ve kesilmeye çalışılan başlıca damarlarımız ortada iken barışın ne kadar zor olacağı ve savaşın yeniden horlatılacağı açıktır. Oysa barışın Türkiye ve Türkiye’nin yer aldığı Yakın ve Orta Doğu için yaşamsal önemde olduğu da açıktır. Savaşın yıkımından kaçan
Suriyeli, Kobanêli ve Şengalli insanların yaşadıklarını çoğumuz gördük ya da izledik sanıyorum. Bu anlamda, Türkiye ve bölgeyi kan gölüne çeviren kiralık katillerden oluşturulan orduların marifetleri ve kime hizmet ettikleri yeterince açık değil mi?
Adalet ile barışın, özgürlük ile eşitliğin, toplumsal muhalefet ile zihniyet dönüşümünün arasında kopmaz bağlar olduğunu görmemiz gerekmektedir. Bu sebeple mücadele yollarımız ve çeşitliliğimiz buna göre şekillenmek durumundadır.
Unutmayalım; yıllardır Kürt/öteki düşmanlığı üzerinden geliştirilen savaşçı yol tüm ezilenler için felaketle sonuçlanmıştır. Şimdi tüm halkların ve farklı toplumsal kesimlerin yararına olacak barışçı yolda ısrar etmenin zamanıdır. Barışın tesisinin politikacılara bırakılmaması gerektiğini öğrenmiş olmamız gerekmektedir.
Savaş yıkım, kan, acı, gözyaşı ve yurdundan sürgün olmak demektir. Çocuklarımızı ve gençlerimizi barışçı yola kanalize edelim ve barışı kendi ellerimizle tesis edelim derim. Savaş tacirlerinin hayallerinin gerçekleşmesine izin vermeyelim; ‘Çocuğun gördüğü düştür barış’ diyen ozanlara, yaşamı ölümden çok sevdikleri için yaşamını barışa adayanlara, Türkiye’ye gelmek zorunda kalarak savaşın acısını yaşayanlara kulak verelim istiyorum.
Geçtiğimiz günlerde kurulan Savaşa Karşı Barış Blokunun çok anlamlı ve değerli olduğunu düşünüyorum. Söz konusu blok, ‘Girişimimizin temel hedefi, savaşı ülke sınırları içine taşımayı göze alan kışkırtıcıların aksine, barışı ülke sınırlarının ötesine taşımak olacaktır’ açıklamasını yapmıştır. Öyleyse barışı ülke dışına yaymak için blokla birlikte hareket edelim ve barışta sınır tanımayacak ölçüde ellerimizi birleştirelim.
- Nobel bilim ödülleri ışığında Türkiye'ye bakmak 20 Ekim 2016 00:29
- Kısacık ömürlere neler sığdırılırmış neler! (2) 06 Ekim 2016 00:07
- Kısacık ömürlere neler sığdırılırmış neler! 22 Eylül 2016 00:52
- Bu kaos ve kabus ortamında barış olası mı? 25 Ağustos 2016 00:32
- Kentlerimiz ve demokrasimiz 11 Ağustos 2016 01:00
- Darbe girişimi, normalleşme ve demokrasi 28 Temmuz 2016 00:51
- Su uyur, Milli Eğitim Bakanlığı uyumaz 14 Temmuz 2016 01:00
- Ne yazmalı ve ne yapmalı? 30 Haziran 2016 00:52
- Militarist ve gerici eğitimle nereye? 16 Haziran 2016 00:52
- Paranın padişahlığı ve güçlünün hukuku 02 Haziran 2016 01:00
- Bilim karşıtlığı, yozlaşma ve faşizm 19 Mayıs 2016 00:52
- Yüzleşemediğimiz için yozlaşıyoruz! 05 Mayıs 2016 01:00