Savaş tecavüzü rütbelendirdi
Fotoğraf: Envato
Mardin’in Derik ilçesinde 1993-1994 yılları arasında 13 köylünün faili meçhul bir şekilde öldürülmesinin ve Şükran Esen’e gözaltında tecavüzün sorumlusu olarak yargılanan, tüm tanık beyanlarına ve adli tıp raporlarına rağmen beraati usulsüz bir biçimde “delil yetersizliği” örtüsüyle sağlanan Tuğgeneral Musa Çitil, Yüksek Askeri Şura’da terfi ettirilip tümgeneral yapıldı, üstüne bir de Diyarbakır’a atandı!
Biz; savaşta kadın hakikatlerinin ortaya çıkarılmasının, bunlarla yüzleşilmesinin barışın olmazsa olmazı olduğunu söylerken, faili meçhul cinayetler ve gözaltında tecavüzle anılan Çitil, savaş suçlarını işlediği coğrafyaya geri gönderiliyor! Hem de rütbesi yükseltilerek...
1993-1994 yılları arasında gözaltına alınan Şükran Esen, Musa Çitil’in karakol komutanı olduğu dönemde bizzat onun talimatıyla akıl almaz cinsel işkence yöntemlerine maruz bırakılmıştı. Yıllarca konuşamamış, sonra yaşadıklarını Eren Keskin’e anlatmıştı. Yapılan suç duyurusunun ardından başlatılan soruşturma, ‘Irza geçme’ ve ‘Kötü muameleden’ Musa Çitil’in de aralarında bulunduğu 405 askerin yargılanmasına dönüşmüş, 2003-2004 arasında Mardin Ağır Ceza Mahkemesinde açılan dava daha sonra ‘güvenlik’ gerekçesiyle Çorum’a gönderilip “kaçırılmış”tı.
Sonra Musa Çitil’in dosyası ayrıldı ve dava ‘Irza geçme’ ve ‘Kötü muamele’ olarak iki dosya halinde sürdü. Cinsel işkence davası yine “kaçırılarak” Sungurlu Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi. Adli Tıp, tecavüze ilişkin raporlar verdi ama ne hikmetse halen görevde olan Çitil hakkında delil yetersizliği gerekçe gösterilerek beraat kararı çıktı! Dava AİHM’e gönderildi, AİHM “etkin soruşturma yürütülmediği” gerekçesiyle Türkiye’yi tazminat ödemeye mahkûm etti. Çitil’in Kürdistan’da kadınlara yönelik cinsel işkence suçları da işlediği diğer suçlarda olduğu gibi cezasız kaldı.
Bu cezasızlığın nedeni artık daha açık. Çitil gibiler, iktidar kendini tahkim etmek için yeni bir arayış içine girdiğinde “kullanışlı alet edevatlar” olarak sahnede yerlerini alabilsinler diye... Alabilsin de “Türk’ün gücünü göreceksiniz” diye Kürt işçileri ters kelepçeleyip yere yatıran daha küçük alet edevat sırtlarını nereye yasladıklarını görsün de elini korkak alıştırmasın diye...
90’ların karakol tecavüzleri, asker-polis-korucu tacizleri, gözaltında cinsel işkencenin olağanlaşması ile henüz yüzleşilmemişken, Kürt kadınlarının yaşadıkları henüz tazmin ve telafi edilmemişken adeta yeni vakalara davetiye çıkarır gibi, geçmişte yaşananların faillerinin bölgeye rütbelendirilerek gönderilmesi, kadınlara karşı açılan savaşta yeni bir cephe açıldığını gösteriyor.
Devlet diyor ki; “Siz, aradan geçen 20 yıl içerisinde bu adamların yaptıklarına, kadınlara neler yaşattıklarına dair çok şey paylaşmış, bu yaşananları bir tarafın bilmiyor olmasından utanç duymuş, kadınlar olarak bu savaş suçlarının bir daha yaşanmaması için örgütlenme konusunda çok yol almış olabilirsiniz. Sizin örgütlü barış isteğiniz karşısına ben de örgütlü suç çetelerimi yeniden piyasa sürüyor, rütbelendirip suç mahalline geri gönderiyorum. Bakalım, hangisi daha güçlü çıkacak.”
Unutmamalı. “Orada, uzaktaki bazı kadınlara” bu insanlık dışı işkenceleri uygulayanlar, ceset yakıp, ölülerin uzuvlarıyla fotoğraf çektirenler, orada “Türk’ün gücünü göreceksin” diye bağıranlar, “burada, yakındaki tanıdık kadınlara” her türden dayağı, “gücümü tanımadı, erkekliğimi aşağıladı, tahrik etti, vurdum bi tane” dayılanmalarını reva görenler olacak. Savaş, bir tarafta tecavüz suçlularını rütbelendirirken, bu tarafta da erkekleri toplumda devletin eli ayağı olan küçük komutanlar haline getirir. Bir yanda “olağanüstü hal” örtüsüyle olağanlaştırılan devlet şiddeti, ev içlerine, sokağa, işyerine, okula, meclise de olağanüstü şiddet olarak döner. Üstelik, elimizde kalan son hak kırıntıları da o olağanüstü hale kurban gider.
Yani, bu rütbelendirmenin anlamının ortaya çıkardığı soru bizim için de, devletinkiyle aynı. Bakalım, hangisi daha güçlü çıkacak. Kadınların örgütlü barış isteği mi, devletin örgütlü suç çeteleri mi?
- “Aileyi koruma” lafının altından yine nefret ve düşmanlık çıktı! 08 Ekim 2022 00:45
- Başörtüsü istismarında at başı gidenler 06 Ekim 2022 04:28
- Bizi kim öldürüyor? 05 Ekim 2022 05:18
- ‘Sözleşmeden vazgeçmiyoruz’ demek ‘Tek adam yönetimini tanımıyoruz’ demek 21 Temmuz 2022 05:00
- Beşikten mezara rehineliğin adı: Çocuk yoksulluğu 15 Nisan 2022 00:55
- Emma’dan Emine’ye... 10 Mart 2022 23:56
- Kadın dostu postunda emekçi kadın düşmanlığının şahikası: Farplas 18 Şubat 2022 01:20
- ‘Küçüğün rızası’ diyen Bakan çocukların nafakasına göz dikti 11 Şubat 2022 00:00
- Cezaevlerine göz kulak olmak, dillerimizi koparamasınlar diye dil olmak... 28 Ocak 2022 05:00
- 6. Yargı Paketi tehlikesi: Nafaka hakkına saldırıda somut adımlar 07 Ocak 2022 04:54
- Geçen hafta yoksulluktan, çaresizlikten yedi çocuk öldü 24 Aralık 2021 05:00
- Asgari ücreti kadınlara lüks haline getirenler 10 Aralık 2021 04:52