Savaş, darbe ve ahlaki çöküntü
Fotoğraf: Envato
Antik Yunanlı Oyun Yazarı Aiskhylos’un özlü sözleri arasında; “Savaşın ilk şehidi akıl, vicdan ve hakikattir. Savaşta verilen ilk kayıp gerçektir” yer alır. Kötü yönetilmesine rağmen devam eden bir süreçte çatışmasızlığın en önemli sonucu can kayıplarının sona ermesiydi. 7 Haziran 2015 milletvekili genel seçimlerinde çok yönlü saldırılara ve adaletsiz seçim barajına rağmen demokrasi güçlerinin iyi bir temsiliyet sağlaması üzerine geçici hükümet, meclisi ve yasaları hiçe sayarak savaş kararı almıştır.
Toplum mühendisliği uygulamalarının her dönemde ayyuka çıktığı ülkede savaş kararıyla birlikte “akıl, vicdan ve hakikatin” öldürüldüğü bir kaotik ortama girilmiş durumdadır. Savaş ve darbe dönemlerinin ahlaki çöküntüyü hızlandırdığını deneyimlerimizden biliyor olmamız gerekmektedir.
Toplum mühendisliği yoluyla hep nesneleştirilmeye çalışıldık. Özne olduğumuzu haykırdığımızda darbeler ve muhtıralarla ayar verilen ve haddi bildirilen toplum olduğumuz tekrar tekrar hatırlatıldı. Bu duruma itiraz edenler akıl almaz işkencelerden geçirildi, ömürlerinin en verimli dönemlerini insanlık dışı cezaevlerinde geçirdi, işsiz ve vatansız bırakıldı. Eğitim ve bilim emekçileri bu kara dönemlerin baş hedefi oldular. Kutsallaştırılan devlete karşı bir hiç olduğumuz her araçla kafamıza işlenmekteydi. Bu konuda yasa ve sınır tanınmıyordu.
Alınan savaş kararı, 7 Haziran genel seçimlerinin sonuçlarını etkisizleştirdiği gibi oluşan yeni meclisi de devre dışı bırakmıştır. Daha da kötüsü yönetim şeklinin fiili olarak değiştirildiği ve yeni bir döneme girildiği de belirtilmektedir. Sonuçta, bir savaş ve darbe dönemini yaşamaya başlamış durumdayız. Çünkü en kötü haliyle 1982 Anayasası ile TBMM devre dışı bırakılmıştır. 7 Haziran seçimlerinde toplumun verdiği mesaj bir kenara itilmiş ve biz ne yaparsak doğrusu odur noktasına gelinmiştir.
Doğrularla yanlışların yer değiştirmesinin ahlaki çöküntü anlamına geldiği açıktır. Bir kere yalan söylemeye başlandığında durumun kurtarılması için daha büyük yalanların gerektiği, bunlara kanmayanların zorla sindirildiği bir sosyal deprem dönemindeyiz artık. Devletin tüm kurumları ve yandaş medya topluma yanlışların doğru ve doğruların yanlış olduğunu inandırmaya çalışmaktadır. Bunun adı topyekün savaştır aslında. Bu savaş hangi gerekçeye dayandırılırsa dayandırılsın nesne değil özne olduğunu haykıran topluma karşı açılmıştır.
“Topyekün savaş bir milletin bütün kaynaklarını seferber ederek başka bir millete kesin olarak iradesini kabul ettirebilmek amacıyla, onun askeri gücünü yok etmek için savaşmasıdır. Topyekün savaşı diğer savaş türlerinden ayıran ayırt edici özellik bir ulusun tüm kaynaklarını bu savaş için seferber etmesi ve karşı tarafa kendi iradesini kayıtsız şartsız kabul ettirmeyi amaçlamasıdır. Bu kayıtsız şartsız kabul ettirmek, pratikte ancak, karşı tarafın askeri gücünü tümüyle imha etmekle olanaklı olacaktır. Yüzyıllardır pratikte uygulanmakta olan topyekün savaş, 19. yüzyılda bir savaş çeşidi olarak tanınmıştır. Topyekün savaşta sivil yoktur, herkes bir askerdir.” (Vikipedi)
Şimdi sadece son bir ay içinde yaşadıklarımızı göz önüne aldığımızda yukarıdaki tanıma uygun bir dönemde olduğumuzu anlamamız gerekir. Bu tanıma ek olarak şunu da yazmak gerekir: Bu savaş doğaya da karşıdır. Örneğin Karadeniz’e komşu olan illerde yapılan ve yapılmakta olan onlarca baraj ve yolun sonucunda yaşanan sel ve heyelanda insanlarımız ölmüş ve evsiz kalmıştır.
Şunu da unutmamak gerekiyor: Devre dışı bırakılan sadece yasalar ve TBMM değildir, her anlamda çözüm üretmesi beklenen eğitim ve araştırma kurumlarıyla üniversiteler de devre dışıdır.
Şu an en akılcı yol, bu amansız savaşa karşı çıkmak ve kurulan Barış Blokunu güçlendirmek gibi gözükmektedir. Topyekün savaş ortamında yapılacak seçimler ve sonuçları da pek anlamlı olmayacaktır. Savaş ve darbenin ilacı demokrasiye yönelmektir. O halde Barış Blokunu güçlendirerek Demokratik Türkiye’yi tesis etmek için çaba sarf etmeliyiz. Savaşa karşı barış, darbeye karşı demokrasi!
- Nobel bilim ödülleri ışığında Türkiye'ye bakmak 20 Ekim 2016 00:29
- Kısacık ömürlere neler sığdırılırmış neler! (2) 06 Ekim 2016 00:07
- Kısacık ömürlere neler sığdırılırmış neler! 22 Eylül 2016 00:52
- Bu kaos ve kabus ortamında barış olası mı? 25 Ağustos 2016 00:32
- Kentlerimiz ve demokrasimiz 11 Ağustos 2016 01:00
- Darbe girişimi, normalleşme ve demokrasi 28 Temmuz 2016 00:51
- Su uyur, Milli Eğitim Bakanlığı uyumaz 14 Temmuz 2016 01:00
- Ne yazmalı ve ne yapmalı? 30 Haziran 2016 00:52
- Militarist ve gerici eğitimle nereye? 16 Haziran 2016 00:52
- Paranın padişahlığı ve güçlünün hukuku 02 Haziran 2016 01:00
- Bilim karşıtlığı, yozlaşma ve faşizm 19 Mayıs 2016 00:52
- Yüzleşemediğimiz için yozlaşıyoruz! 05 Mayıs 2016 01:00