14 Ekim 2015 01:00

Kan gölünde yalan siyaset

Kan gölünde yalan siyaset

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Daha önce de yazmanın bazı anlarda ne kadar zor olduğuna dönük duygularımı paylaşmıştım. Bir kez daha benzer duygular içindeyim.
Çünkü birileri gözümüzün içine baka baka yalan atıyor. Birileri, iktidarlarını daim kılmak, çıkarlarını süreklileştirmek, ortağı oldukları karanlık mahfillerin kendilerine biçtiği rolü yerine getirmek veya tüm bunların toplamı olan kirli planlarını uygulamak için her türlü yola başvuruyor.
Bu birileri, Ankara’da 130’a yakın insan katledilmiş, hâlâ utanmadan katledilenleri suçlayabiliyor.
Hal böyle iken, üstüne üstlük barış istemek öldürülme gerekçesi sayılırken, aralarında 9 yaşındaki çocuktan 70 yaşındaki nineye kadar yüzlerce katledilenin, yaralının olduğu bir ülkede, suçlular hâlâ işbaşında ise ne yazabilirsiniz?
Bakın Başbakan, çok izlenen bir televizyon kanalında ne diyor?..
Biliyorum, birileri aynen Erdoğan’ın söz düzelticiliğini yaptığı gibi çıkıp Başbakan için de “Öyle demek istemedi, bunu demek istedi” diye yine avukatlığına soyunacaklar. Bunu bildiğim için sözlerini kelime kelime aldım...
“Hukukla davranmak zorunda olduğumuz nokta hepsi için geçerli. Birisinin, biliyorsunuz, bu bir eylem hazırlığı içinde. Ama eylem... Amu bunu gerçek bir eyleme dönüştürmedikçe, bizde o eylemin olabileceğine dair bir veri olmadığı müddetçe tutuklayamayız. Türkiye sebepsiz yere insanların tutuklanacağı bir ülke değil. Türkiye’de intihar eylemi yapabilecek kişilerin belli bir listesi, şeyi dahi var. Öyle bir eylemi gerçekleştirebilme, gerçekleştirme anına kadar hukuk devleti olarak sebepsiz yere birini alıp tutamazsınız.”
Düşünebiliyor musunuz?
Bunu diyen Başbakanın ülkesinde insanlar tweet attıkları için tutuklanıyor...
İnsanlar gazetecilik yaptıkları için tutuklanıyor...
İnsanlar, düzmece delillerle, gizli tanıklarla yıllarca cezaevlerinde tutulabiliyor...
Belediye başkanları, parti yöneticileri, parti üyeleri partilerinin tüzüğünde yazan bir siyasal talebi dillendirdikleri için hapse konulabiliyor...
İnsanlar, bırakın tutuklanmayı, damda yatarken, kuşlarını yemlemek için dama çıkarken, fırına ekmek almaya giderken öldürülebiliyor...
70 yaşında geçimini çöpten kağıt toplayarak sağlayan insanlar bir çöp bidonunun başında keskin nişancılarla katledilebiliyor...
İnsanlar çıplak teşhir edilip akreplerin peşinden sürüklenebiliyor...
İşte bu ülkenin başbakanı kalkıp bir televizyon kanalında, insanların gözlerinin içine baka baka, “Türkiye’de intihar eylemi yapabilecek kişilerin belli bir listesi var. Öyle bir eylemi gerçekleştirme anına kadar hukuk devleti olarak sebepsiz yere birini alıp tutamazsınız” diyebiliyor.
Bunu ne zaman diyor?
Ülkenin başkentinin göbeğinde yüzlerce insan canlı bombalar tarafından katledilirken, sakat bırakılırken, gözü kör, kulağı sağır edilirken diyebiliyor.
Ve bu başbakan, bu sözlerden bir gün önce de 6 milyon insanın oyunu almış bir partinin başkanını katliamdan sorumlu tutabiliyor...
Peki, sormazlar mı insana, madem HDP’nin Eş Başkanı Demirtaş bu işten sorumlu, katıldığı onca cenaze töreninde kendisine niçin tek bir tepki gösterilmedi? Cenaze törenlerinde, halkın içinde, onlarla yan yana dururken kimse tepki vermiyor, sarılıp acılarını paylaşabiliyor, gözyaşlarını birbirine karıştırabiliyorlar ama Başbakan ve partisi tek bir cenazenin yanından dahi geçemiyor. Bırakın Ankara’da katledilenlerin cenazesine, ölen genç asker ve polislerin cenazesine bile yüzlerce koruma olmadan katılamıyorlar.
***
Kim ne derse desin, evet, sistem sorunlu, evet, sistem tümden değişmeli, evet, sisteme karşı kavga verilmeli...
Ama vallahi şunu da bilelim: Mevcut sistemi yıkıp yerine kendi ceberut sistemlerini kurmak, ülkeyi başka bir format üzerinden kendi Yeni Türkiye’lerine taşımak isteyenlerden kurtulmadan, eski sistemden de kurtulamayız.
Eskinin çivileri tümden çıkmıştı. Bunlar çivileri yeniden çakarken 100 yıl daha yönetmeyi düşünüyorlar.
13. yıllarında ülkeyi kan gölüne dönüştüren bu iktidar, çivilerin tümünü yeniden çaktıktan sonra ülkenin halini düşünebiliyor musunuz?
Yol yakınken bu iktidardan kurtulmak mümkün; kurtulmanın yolu da yakın...
1 Kasım...
Yeter ki isteyelim...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa