28 Ekim 2015

'Tek adama' cevaz verilecek mi?

1 Kasım seçimine şunun şurasında dört gün kaldı. Kabul edelim ki sonucu merakla beklenen bir seçim olsa bile heyecanı olmayan, meydanlarda coşkunun yaşanmadığı bir seçim süreci yaşıyoruz.
Sonucu merakla bekleniyor, dedik.
Kuşkusuz en fazla merak edilen Erdoğan’ın hedeflerine ulaşıp ulaşamayacağı...
Öyle ya!..
7 Haziran’ın sonuçlarını beğenmeyip iç savaş pahasına ülkeyi yeni bir seçim sürecine taşıyan o oldu. Bunu yaparken de hedefine AKP dışındaki tüm partileri ama ağırlıkla da HDP ve Kürt hareketini koydu.
Bu yaklaşımın Kürt hareketi ile ilişkisinin değerlendirilmesi gerekir.
7 Haziran öncesinde Kürt hareketini, HDP’yi hedefe koyan, 5 Nisan Ağrı/Diyadin provokasyonundan sonra PKK’yi savaşın içine çekmek için olmadık yolları zorlayan anlayış, 1 Kasım öncesinde ne yazık ki ülkeyi savaş ortamına taşımayı başardı. 20 Temmuz Suruç Katliamı’nın hemen sonrasında Kandil’in bombalanması ile ülke ağır bir savaşın içine çekildi.
Kendi iktidarı için ülkeyi savaşa sürüklemekten çekinmeyen, dağları, kentleri, kasabaları, köyleri bombalatan, insan bedenini çıplak teşhir eden, akreplerin arkasından sürükleyen, çocukların bedeninin dondurucuda saklanmasına neden olan, sivillerin katlini vacip gören bu yaklaşımın nedenini çözmek için öncesinin kısaca da olsa hatırlanmasında yarar var.
Hatırlayalım!
Bugün yaşananlara imza atanlar geçmişte Kürt hareketi ile görüşen; Oslo Süreci’nde mahkemeyi Silopi’ye taşıyıp Mahmur mültecileri ile dağdan gelen 2. Barış Grubu’ndaki gerillaların serbest kalmasını sağlayan; Oslo Süreci’nin 2011 Silvan Provokasyonu ile akamete uğramasından sonra bu kez 2013’te yeni bir sürecin içine giren; nihayetinde 28 Şubat Dolmabahçe Deklarasyonu ile müzakerenin hangi başlıklar üzerinden yürütüleceğini kamuoyuna da gösterenlerle aynı insanlar…
Peki, nasıl olur da daha düne kadar çözüm yanlısı olan, bunun için beyaz kefenlerini giyip yola çıktıklarını söylemekten çekinmeyen, kendilerinin sonu olsa bile Kürt sorununu çözüp ülkeyi düze çıkarmak için her bedeli ödemeye hazır olduklarını açık açık beyan eden bu insanlar birden bire savaşın en acımasız savunucusu oldular?
Son bir yıl içinde hızlıca akan gelişmeler gösterdi ki aslında bu iktidarın yürütücüleri her adımı olduğu gibi Kürt sorununun çözümü noktasında attıkları adımları da kendi egemenliklerini pekiştirmek için yapmışlar.
Yine hatırlayalım; iktidarlarının ilk dönemlerinde Avrupa Birliği’ne (AB) girmek için her yolu zorlayan, AB müzakerelerinin başlamasını milli bayram gibi kutlayan bunlar değil miydi?
Peki, bugün AB’nin esamisi okunuyor mu?
Yine, toplumun askeri vesayetten kurtulması, sivil siyasetin egemen olması için Ergenekon, Balyoz, Sarıkız ve Ayışığı gibi birçok davanın savcılığına soyunan, sonuçta tüm yargılananları, cezaları yerel mahkemelerde kesildikten sonra bir çırpıda serbest bırakıp onlara milyarlarca lira tazminat ödeyen yine bunlar değil mi?
İşte asıl dikkat çekilmesi gereken nokta tam da bu…
AB ile müzakereyi, askeri vesayete son verileceği gerekçesiyle başlatılan operasyonları, Ergenekon, Balyoz gibi davaları toplumun kendileri gibi düşünmeyen önemli bir bölümünün de desteğini alarak başlatan, kendi iktidarını pekiştirme noktasında ciddi adımlar atınca da başta Cemaat olmak üzere kendisine yandaş herkesin üstünü çizen, varsa yoksa tek adama biat edenlerle yürüyenler, Kürt hareketinin kendi iktidarlarının kalıcılaşmasına alet olmayacağını görünce başladılar masa dahil her şeyi devirmeye. Halihazırda ülkenin birkaç ayda yüzlerce insanın katledildiği ağır bir savaşa taşınmasının en önemli nedeni budur.
Hal böyle iken seçim meydanlarının bir kıymeti harbiyesi kalmıyor; daha çok seçimin sonucunu görmek gerekir.
Bu ülkenin seçmenleri tek adamlığa mı cevaz verecek, yoksa tek adam heveslilerini sandığa gömüp alaşağı mı edecek? Daha da ötesi, tek adam alaşağı edilse, yani AKP tek başına iktidar olmasa bile eşit, demokratik ve özgür geleceğe doğru yürüyen yeni bir toplumun harçlarını döşeyecek bir hükümete mi onay verilecek, yoksa yine tek adamın iktidarını sürdüreceği yeni kombinasyonlarla mı karşı karşıya kalacağız?
Bu yazdıklarımızla ilgili birçok olasılıktan söz edebiliriz. Ancak ne söylersek söyleyelim, tüm bunların sonuçlarını, eğer bir kaza bela olmaz ve seçimler yapılırsa, en erken 1 Kasım’ın ertesi günü, yani sandıklar büyük çoğunlukla sayıldıktan sonra görebiliriz.
Evet, heyecansız bir seçim süreci yaşıyoruz ama bir o kadar da seçmenin en sorumlu, en duyarlı davranması gereken bir seçim sürecinde olduğumuzun da farkındayız.
Bakalım, ne olacak?

EVRENSEL'İNMANŞETİ

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
İmamoğlu’ndan belediye operasyonlarına tepki: Sandık gelecek, bir kişi gidecek, her şey değişecek.

Evrensel'i Takip Et