9 Kasım 2015

Sözümüzün muhatabı kim olacak?

Seçimlerin hemen ardından tabloyu kadınlar açısından okumaya çalışıyoruz. Size yaptığımız sokak röportajlarından birinde ortaya çıkan bir örneği anlatayım.
Sorumuz “Kendinizi güvende hissediyor musunuz?” Bu soruyu kadınların şiddet, yoksulluk ve gelecek kaygısını nasıl yaşadıklarını anlamak için soruyoruz. İzmir’de konuşmaya çok istekli bir kadın yakalıyor mikrofonumuzu, “Çok şükür devletimiz polisiyle, askeriyle bizi dayaktan, terörden koruyor, güvenle uyuyoruz” diyor. Sonra asıl söylemek istediğine geliyor söz,  “O değil de” diyor “Ben başka birşey diyeceğim”... İki oğlunun iş bulamadığını, madde kullanımı nedeniyle hapse girdiklerini, evi tek başına geçindirmek zorunda kaldığını, kimsenin onu işe almadığını, konu komşudan gelen yardımların yeterli olmadığını, ilkokula giden oğlunu okuldan alıp birlikte mendil satmak zorunda kaldığını anlatıp “Oy verdim Başbakana, tek isteğim bana düzgün bir iş versin” diyor.
Tekil örnek genelin çeşitliliğini elbet anlatmaz. Ama “Ekonomi” deyince “Her şey tıkırında” deyip söz kendi ekonomisine gelince dert yanan, “Kadınlar için çok güzel şeyler yapıldı” deyip kendi hayatında ne değiştiği sorusuna gün geçtikçe daha da kötüleşen bir yaşam tablosu çizerek yanıt veren çok sayıda kadının bir örneği olduğu için önemli.
Geniş kadın kesimlerini “Bu ne yaman çelişki” deyip iğnelemek hiçbir şeyi çözmez elbet. Seçim tablosu, kadınların derdini, tasasını anlayıp birlikte yol alma sorumluluğu olan örgütlü kadın kesimleri açısından çuvaldızı kendine batırması gereken bir değerlendirmeye ihtiyaç duyuyor.
Seçim sonuçları örgütlü kadın kesimlerin sözüyle, örgütsüz geniş kadın kesimlerinin ihtiyaçları, zorunlulukları ve beklentisi arasındaki mesafeyi ortaya koydu. AKP’nin seçim başarısı biraz da örgütlü kadın kesimlerinin 13 yıllık AKP iktidarından kadınların payına düşeni anlatmakta, kadınlara sunulanın esasen kadınların temel yaşam kaygılarını ve güvenceli hayat beklentilerini boşa çıkaran politikalar olduğunu ortaya koymakta yetersiz kaldığının bir göstergesi.
Seçim Bildirgesinde “Kadınların yanındayız” sözünü boşuna kurmayan AKP, şiddet,  eşitsizlik, yoksulluk, sosyal destekten yoksunluk nedeniyle kendi derdiyle baş başa kalan kadınların destek arayışına,  tüm kadın gücünü de seferber ederek yanıt olma iddiasıyla hareket etti. Her alanda yoksun hale getirilen kadınlar,  bu yoksunluğun eşitsizliğin kurumsallaştırılması ve meşrulaştırılmasının önemli bir sonucu olduğunu görüp politik bir tutum almaktan ziyade, somut yaşam sıkıntılarına somut çözüm vaatlerinin, kısa vadeli kurtuluş reçetelerinin peşine düşmek zorunda bırakıldı.  
Çatışmadan,  kaostan beslenerek kendini vazgeçilmez kılmaya çalışan ve bunda başarılı olan AKP, kadınların güvenlik kaygılarını gidermek için küçücük iyileştirmeler bile yapmayacak,  tam tersine bu kaygıları sürekli besleyerek kendini tek somut “Yardım” adresi kılmaya devam edecek. Son dönemde kendi kurduğu kadın örgütlerini, örgütlü  kadın kesimlerinin sözü karşısında başka bir söz söyleyecek bir piyon olarak sürmekle kalmayıp, mahalle düzeyine inen şubelendirme,  yaygınlaştırma hamlesi bunun bir yönü.  Sosyal Politikalar Bakanlığını “Hayır ve dua” bakanlığı olarak kurumsallaştırma hamleleri bir diğer yanı.
Bu tabloyu oluşturan ortam, örgütlü kadın kesimlerinin sözünü nasıl ve kime söylediğini de yeniden tartışması ihtiyacını ortaya koyuyor. AKP politikalarını deşifre etmek, kadınları eşitsizliğe mahkum eden söylemleri yerden  yere vurmak yetmiyor maalesef. Sözün gücü ve doğruluğu ancak o söz gerçek muhatabını bulduğunda ve o muhatabın da kurduğu söz olduğunda kendini gösterir.
25 Kasım süreci bunu nasıl yapacağımızı ortaya koyabileceğimiz bir tarih olabilir. Kadına yönelik  şiddet konusunda sadece durumu ortaya koyan, AKP’nin söylemiyle bu şiddeti  nasıl arttırdığını anlatmanın ötesine  geçip, şiddet dolu bir hayatın kadınlara nelere mal olduğunu, kadınların bizzat kendi hayatlarındaki somut deneyimlerinden yola çıkarak anlamlandırmasını sağlayan bir tarza ihtiyacımız var. İster AKP’ye oy versin, ister başka bir partiye, kendini ister şöyle tarif etsin, ister böyle... En geniş kadın kesimlerini basit formüle edilmiş,  etkili ve ortaklaştıran temel talepler etrafında bir araya getirmeyi hedefleyen bir çalışmaya ihtiyacımız var. İhtiyaç buyken 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ve Dayanışma Günü’nü tek bir yerde, sadece örgütlü kadın kesimlerini taşıyacak biçimde merkezileştiren ve yaygınlığı azaltan biçimde ele almak yanlış olur.  
Tek tek ev buluşmaları,  mahalle toplantıları,  yerel etkinlikler, tek tek fabrikalarda, işyerlerinde kadınların yaşadığı şiddeti tartışabildiği buluşmalar organize etmek çok önemli.
AKP’nin sözünü yoklukla yaygınlaştırdığı bu ortamda kadınları zenginleştirmek bizim görevimiz. Zenginliğimiz de ne kadar çok kadına ulaştığımızla ölçülecek.

Evrensel'i Takip Et