‘Yerli ve milli milletvekili’ meselesi (6)

Kirvem,

Önceleri başımızın başı başbakanken, günümüzde de cumhurumuzun “reis”i sıfatıyla, “milletin evi” denen imarlı, ruhsatlı “gecekondu”sunda oturan Muhterem Erdoğan hazretlerinin,”Durmak yok, yola devam” nakaratıyla ülkemizi, milletimizi uluslararası arenada eski Türkiye’ye göre daha parlak, çok daha yüksek refah düzeyine ulaştırmak için canla başla, gecesini gündüzüne, yatağını yorganına katarak verdiği uğraş hepimizce malum...

Bu uğurda, yani bir taraftan “yurtta sulh, cihanda sulh” diyerek tepinip durmamıza rağmen, sayıları ne hikmetse giderek artan düşmanlarımızın hepsini tam da aşık kemiklerinden çatlatacak kertede müreffeh yeni bir Türkiye yaratmak özlemiyle bıkıp usanmadan çalışırken, aynı zamanda da bu yolda atılması gereken ilk adımın “tek bayrak, tek devlet, tek millet, tek vatan”dan oluşan, bir nevi baklava dilimli “eşkenar dörtken”i anımsatan, kefere Yunan tayfasının diliyle “rombus” denen bu geometrik formülle gerçekleştirileceğini her fırsatta meydanlardan ya da hemen her Allah’ın günü televizyon ekranlarından dillendiren cumhurumuzun reisinin, keza gece gündüz, bayram seyran, kış kıyamet demeden sarf ettiği bu gayret, bu insanüstü “efor” karşısında saygı duymamak bittabi ki mümkün değil...

Ancak “karekök”ü, temel harcı ezelden beri “tek”çiliğe dayanan ecdat yadigarı bu mirasın, memleket sathındaki iz düşümüne bakılırsa; görünen o ki, yıllar yılı, hele hele şu son zamanlarda beynimizi kurcalayıp duran bu “tek”çi zihniyetle maalesef başımız belada!

Nitekim daha şunun şurasında beş ay önce milletçe güya özgürce, sözde demokratik yollarla sandıklara koşuşturup bu baptaki “irade”mizi milletçe belirtmemizin hemen akabinde, sandıklara yansıyan bu “yerli ve milli” irademizin aslında bir anlamda “fasarya”dan öteye geçmediğini, dolayısıyla beş ay sonra sil baştan bu seçim faslının “tekrar”lanmasını ona buna göz kırparak veya kapalı kapılar ardında şu veya bu şekilde “müdahil” olarak devreye sokan bu “tek”çi, bu kerameti kendinden menkul bu iradenin, öteden beri zaten ağır aksak yürüyen demokrasi çarkımıza verdiği “hasar”ın izi, “şark çıbanı” misali ayan beyan ortadayken, şimdilerde üstüne üstlük bir de yarın, ya da ertesi gün yapılması düşünülen yeni “anayasa”mızın bir de “başkanlık”la taçlandırılması, gerçekten de sorunlarımıza çare, çözüm, hatta her derde deva mı olur, yoksa başımız bu tekçi zihniyet yüzünden daha fazla mı ağrır acaba?

Aslında memleket sathındaki tatsız tuzsuz olaylara; ister lupla, isterse mikroskopla veya eski Rus yapısı kocaman dürbünlerin yanı sıra, keza giderek bitpazarlarında her renk ve her cinsten çifti üç kuruş on paraya satılan lenslerle bakıldığında görünen acı gerçek şu ki; eski defterleri kurcalamadan, tozlu raflardan indirmeden sadece bugün bu saat memleketin hali ahvali, “Ağustosta suya girsem balta kesmez buz olur” kıvamındaysa, bunun başlıca nedeni, özüme kalırsa yakamızı bir türlü kurtaramadığımız gibi, tam aksine kurtuluşumuzu büyük bir umutla bağladığımız bu “ tek”çi zihniyetin ta kendisidir ağparik!

Neden?

Nedeni, niçini haftaya Kirvem!

Evrensel'i Takip Et