17 Kasım 2015

O 'tez'lerin propaganda değeri de kalmadı!

Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin yönettiği Türkiye’nin, “Suriye krizi”nin çözümüne yönelik temel, hatta “tek” tezi; “Esad rejiminin devrilmesi”ydi. Yakın bir zamana kadar Türkiye bu tezi “kırmızı çizgisi” ilan etmişti. Bu tezin “sahadaki” yansıması da Suriye sınırında bir “uçuşa yasak bölge” ve “güvenli bölge” oluşturularak mültecileri bu güvenli bölgeye yerleştirmekti. Böylece, Türkiye sınırı boyunca oluşan “Rojava Kantonları”nın da kontrol altına alınması amaçlanıyordu.

Bu tez, gazetemizi izleyenlerin de bildiği gibi, bir yandan ABD ve batılı müttefikleri, Esad’ı devirmenin Suriye’deki bataklığı daha da derinleştireceği ve “güvenli bölge”nin bir kara harekatını gerektireceği nedeniyle, Türkiye’nin “talepleri” olarak kaldı.

ABD VE BATILILAR TÜRKİYE’NİN TEZLERİNE YAKLAŞTI MI?

Ancak son birkaç aydan beri Türkiye, bir adım geri atarak, ABD ve NATO’nun da öğütlerine uyarak, bir yandan İncirlik başta olmak üzere üslerini ABD savaş uçaklarına açarken kendisi de koalisyonun IŞİD’e yönelik hava operasyonlarına katılmaya başlayarak ABD’ye yakınlaşmaya çok önem verdiğini gösteren bir tutum benimsedi.

Son günlerde ise gerek Türkiye’nin “uçuşa yasak bölge” ve “güvenli bölge”, gerekse Avrupa’nın kapısına dayanmasıyla mülteci krizinin AB’nin de gündemine girmesi sonrasında mülteciler konusunda Türkiye’nin tezine yaklaşıldığı propaganda ediliyordu.
Ancak yukarıda esasını ve amacını vermeye aktarmaya çalıştığımız Viyana toplantısı ve Paris’teki IŞİD saldırısı sonrasında ortaya çıkan gelişmeler, Erdoğan-Davutoğlu propagandasının, “Batılı müttefiklerimiz bizim tezlerimize yaklaşıyor” övünmelerinin tamamen iç politikaya yönelik ve boş iddialar olduğunu gösteriyor.

VİYANA TOPLANTISI VE PARİS KATLİAMI’NDAN SONRA DURUM

Viyana’da varılan anlaşma ve Paris Katliamı sonrasındaki yönelişten şunlar açıkça ortaya çıkmıştır:
-    “Uçuşa yasak bölge”, “güvenli bölge” gibi şeyler gündemde  yoktur. Anlaşmanın altında Türkiye’nin Dışişleri Bakanı Feridun Sinirlioğlu’nun da imzası vardır.
-    Viyana anlaşmasına göre çok büyük olasılıkla PYD ve YPG’nin “Suriye muhalefeti” unsuru olarak görüleceği anlaşılmaktadır.
-    Esad’lı geçişe artık bir itiraz yoktur ancak Esad’ın seçime girip girmeyeceği tartışması söz konusudur.
-    IŞİD’in Paris Katliamı’yla birlikte Türkiye’nin, AB ülkelerini “mülteci baskısıyla” Türkiye’nin tezine yaklaştırdığına dair iddiası iyice zora girmiştir. Bırakalım milyonlarca mültecinin AB ülkelerine kabulünü, Şengen’in bile kaldırılmasını konuşmaya başlayan Avrupa’nın, kapılarını sıkıca kapatarak, en fazla da Türkiye’ye biraz para vererek bu sorunu çözmeye yöneleceği anlaşılmaktadır. Bu da; “İki buçuk milyon mülteci Avrupa’ya doğru yürüyüşe geçerse ne olacak” tehdidini de geçersiz kılmaktadır.
Dolayısıyla bir hafta öncesinin bir iç politika malzemesi olarak öne sürülen, Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin “ABD ve AB Türkiye’nin tezine iyice yaklaştı” propagandası, bugün büyük ölçüde, bir iç politika malzemesi olarak bile geçersiz hale gelmiştir.


VİYANA ANLAŞMASININ BELİRLEDİĞİ VE BELİRSİZLİKLERİ

ABD ve Rusya’nın girişimiyle, “Suriye krizine siyasi bir çözüm arayışı” etrafında yapılan toplantıda bir uzlaşıya varıldı.
Paris’teki IŞİD Katliamı’yla eş zamana denk gelen toplantıda Varılan uzlaşıyı Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, 14 Kasım günü ortak bir basın toplantısıyla duyurdular.
Varılan uzlaşıya göre; 1 Ocak 2016’da başlayacak sürecin, ilk 6 ayı içinde taraflarla görüşülerek belirlenecek bir takvimle, 18 ay içinde seçimlere gidilerek Suriye halkının kendi temsilcileriyle oluşturulacak bir meclisle  yeni bir yönetimin  oluşturulması amaçlanıyor. Bütün bu süreç, IŞİD ve el Nusra dışındaki örgütlerle bir “ateşkes” le de desteklenecek!
Geçiş süreci girişimleri, 1 Ocak’ta BM’nin Suriye Özel Temsilcisi Staffan De Mistura’nın Suriye muhalefetinin çeşitli bileşenleriyle görüşme girişimleriyle başlayacak.
İçinde ABD, Rusya, Türkiye ve Suudi Arabistan’ın da olduğu 20 ülkenin temsilcilerinin olduğu Viyana toplantısından böyle bir anlaşmanın çıkmış olması elbette kendi başına önemli. Ancak “Suriye krizi”ne ilişkin bu 20 ülke içindeki bazı ülkelerin “kırmızı çizgilerine” bakıldığında, bu anlaşmanın uygulanmasının hayli zor olacağı, daha ilk altı ay içindeki girişimler aşamasında bile akamete uğrama ihtimalinin çok güçlü olduğunu söyleyebiliriz.
Anlaşma yapıldı ama bu anlaşma aşağıdaki önemli sorulara yanıt vermiyor. Öyle anlaşılıyor ki, bu sorulara süreç içinde olumlu ortak yanıtlar verilebileceği umuluyor.
Soru 1) Seçim sürecinde Esad’ın durumu ne olacak; Esad seçimlere katılacak mı yoksa katılması önlenecek mi; bu konuda ABD, Rusya başta olmak üzere ülkelerin farklı görüşleri var.
Soru 2) “Suriye muhalefeti” denilen odaklar kimlerdir? El Nusra ve IŞİD’in bu süreçte bulunmayacağında herkes hemfikir ama örneğin Hizbullah, PYD, Ahrar-ı Şam, Fetih Ordusu... bu süreçte nasıl yer alacak? Bu konularda ABD, Suudi Arabistan, Rusya, Türkiye, İran gibi ülkelere göre “terör örgütü” ya da “ittifak örgütü” olma değişiyor.
Buradaki rezervleri, kırmızı çizgileri, ayak sürümeleri, ateşkesin uygulanıp uygulanamayacağı gibi sorunların nasıl aşılacağını ya da aşılamayacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz.


VİYANA TOPLANTISINA KATILAN TEMSİLCİLER

Arap Birliği Temsilcisi, ABD, Çin, Mısır, Avrupa Birliği Temsilcisi, Fransa, Almanya, İran, Irak, İtalya, Ürdün, Lübnan, Umman, Katar, Rusya, Suudi Arabistan, Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri, İngiltere ve Birleşmiş Milletlerden toplam 20 temsilci katıldı.

Evrensel'i Takip Et