19 Kasım 2015

Bu meclis 'Yeni bir Anayasa' yapabilir mi?

1 Kasım’da seçilen milletvekilleri önceki gün “yemin ederek” görevlerine başladılar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da daha yeminler sürerken Davutoğlu’yu Saray’a çağırarak “64. Hükümeti kurmak” için görevlendirdi.
7 Haziran seçim sonuçlarını tanımayıp, silahları devreye sokarak, yeni bir seçim dayatan Cumhurbaşkanı ve AKP’nin, 1 Kasım sonuçlarının meşruiyetini tartışır hale getirmesi, elbette ki önümüzdeki dönemde, yeniden yeniden bu “Meclisin meşruiyeti” tartışmasını gündeme getirecektir.
Öte yandan 7 Haziran sonrasında hükümeti kurma görevi vermek için 30 gün bekleyen Erdoğan’ın, bu sefer “yemin töreni”nin bitmesini bile beklemeden, seçimden 16 gün sonra Davutoğlu’ya görev vermesi elbette ki herkesin aklına 7 Haziran sonrasında oynanan oyunu yeniden getirmiştir.
TBMM 24. döneme böylesi; bir yandan “Meclisin meşruiyeti” öte yandan Cumhurbaşkanının “tarafsızlığı” gibi önemli konularda tartışmalarla başlamaktadır.
Ve tabii sadece bunlar da değil.
1 Kasım seçim sonuçlarını, yolsuzluktan “muhafazakar toplum” girişimlerine, “tek parti, tek lider” amaçlarından iç ve dış politikada her marifetinin aklanması olarak gören AKP, “meşruiyeti” bile tartışmalı bu Meclise, “yeni bir anayasa” yaptırmayı, bu anayasaya da “başkanlık sistemi”ni de sokarak, fiili başkanlığına resmiyet kazandırmayı amaçlamaktadır.

ANAYASALARI ‘KURUCU MECLİS’LER YAPAR!

Davutoğlu ve AKP propagandası, seçim bildirgelerine “yeni anayasa” vaadini koydukları bu yüzden de Meclisin anayasa yapabileceğini iddia ediyorlar. Ama bırakalım başka şeyleri, şu da bir gerçek ki seçim sürecinde ne AKP ne de diğer partiler yeni anayasa ve bu anayasanın içeriğine dair bir tartışma açmamışlardır.
Kaldı ki, siyasi tarihe bakıldığında görüyoruz ki; olağan genel seçimlerle seçilmiş meclisler anayasalarda değişiklikler yapmışlardır ama bu meclislerin yeni bir anayasa yaptığı görülmemiştir. Çünkü anayasaların; temel bir yasa metni olarak, sadece “anayasa yapmak” üzere oluşturulan; sendikalar, emek örgütleri, odalar vb. gibi çeşitli toplumsal örgütlenmeler ve sınıf örgütlerinin temsilcileri tarafından oluşturulan, bu amaçla seçilen “delegelerin” bir araya geldiği; kurucu meclisler tarafından yapılmıştır.
Bugün elbette ki Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı vardır ama bu anayasayı bir “kurucu meclis”  yaparsa bu anayasa “yeni bir anayasa” olabilir. Aksi halde yapılacak anayasa bir “AKP anayasası” olmayı aşamaz.
Nitekim, Cumhurbaşkanının başdanışmanlarından AKP’nin de Başanayasacısı Burhan Kuzu; “Başkanlık sistemi girmeyecekse yeni bir Anayasa’ya ihtiyaç yoktur. Diğer konularda zaten gerekli değişiklikler yapılmıştır” diyerek, AKP’nin yeni anayasa derken gerçekte “başkanlık sistemi”ni dayattığını da itiraf etmiş olmaktadır.

HER ŞEYİN TARTIŞILMASI HER ZAMAN İYİ MİDİR?

Daha kısa süre önce, “başkanlık sistemine hayır” diyerek alkış tutup, HDP’nin “Seni başkan yaptırmayacağız” sloganına sempati göstermeyi saklamayan kimi gazeteciler ve siyasetçiler, 1 Kasım sonrasında AKP ve Erdoğan’a yeniden biat etmek için “başkanlık sistemi” tartışmalarını bir bağlantı vesilesi olarak görüyorlar.
Buradaki çark etmelerin üstünü örtmek için de AKP’den gelen “Biz başkanlık sistemi dayatmıyoruz ama her şeyin tartışılmasını istiyoruz...” demesini kendilerine dayanak yapıyorlar.
“Bakın ne güzel, her şey tartışılacakmış, öyleyse başkanlık sistemini de tartışalım. Ne var bunda. Beğenmezsek reddederiz” diyerek bir mantık oyununa giriyorlar.
Sanki, bir “akademik kurul” ya da “hobi kulübü” toplantısıdır da bir konu belirlenip “Üstünde konuşalım” denmektedir.
Tersine AKP propagandası “Her şey tartışılmalıdır” derken tartışmayı, ellerdeki hükümet ve büyük medya gücünü kullanarak, rüşvet, şantaj, tehdit gibi 1 Kasım’da faydasını gördükleri yöntemleri de devreye sokarak, istedikleri sonucu elde edecekleri girişimlerin bir ilk hamlesi olarak görüyorlar. Bu yüzden de hele bir konu tartışmaya açılsın, sonrasında bir yandan “at pazarlığı”(*), öte yandan da “tehdit” ve “şantajlarla” bir yere varılır diye düşünmektedirler.
“Her şeyi tartışalım” çağrısı bir oyun! Bu oyuna da gelinmemelidir. Hele HDP’li milletvekillerinden ikisi, Dengir Mir Mehmet Fırat ve Celal Doğan’ın yaptığı gibi “Her şeyi tartışalım. Başkanlık sistemini de” deyip; “Amerikan sistemi mi olsun Meksika sistemi mi olsun?” gibi fantastik tartışmalar açmaları, Erdoğan-AKP oyununa destek vermeleri, sadece partiyi ve partiye destek verenleri zorda bırakmıyor, kamuoyunun aldatılmasına da dayanak sağlıyor.


(*)HELE BİR EVET DEYİN!

Çok bilinen bir fıkrayı “başkanlık sistemi” tartışmalarına çok uyduğu için, okuyucularımızın hoşgörüsüne sığınarak yineliyoruz.
Sosyetenin ünlü çapkını, kraliyetin düzenlediği bir partide atıp tutmaktadır:
“Baştan çıkarmayacağım bir kadın yoktur!...”
Bu boşboğazlık kraliçenin de kulağına gider.
Kraliçe çapkına sorar: Beni de baştan çıkarabilir misiniz?
“Elbette” der pervasız çapkın.
“Peki nasıl” der Kraliçe.
Örneğin der çapkın; Size Karun’un hazinelerini, Taçmahal’in mücevherlerini, Topkapı’nın “Kaşıkçı Elması’nı,... getirsem; yine de evet demez misiniz?” diye sorar.
Kraliçenin aklı karışır, boş bulunur, “Peki de bunları nereden bulup getireceksin bana ki?” diye sorar.
Çapkın taşı gediğine kor: “Siz hele evet deyin, sonrasını konuşuruz.”
“Başkanlık sistemini tartışalım ne olacak beğenmezsek reddederiz” diyenlere ithaf olunur!

EMEK PARTİSİNİN YENİ ANAYASA VE BAŞKANLIK SİSTEMİ İÇİN TAVRI

7-8 Kasım 2015 günü toplanan Emek Partisi Genel Yönetim Kurulu, 1 Kasım seçimi sonrası gelişmeleri değerlendirmiş ve seçimden hemen sonra AKP tarafından dayatılan “yeni anayasa” ve “başkanlık sistemi” ile ilgili görüşlerini de açıklamıştır.
Emek Partisinden kamuoyuna yapılan açıklamada bu konulara ilişkin partinin tavrı şöyle ifade edilmiştir:
 “Seçimlerin ilk sonuçlarının ortaya çıkmasıyla birlikte Saray’dan ve AKP kurmayları tarafından rejim değişikliğine gidilerek başkanlık sistemini getirecek yeni bir anayasa yapılması talebi yeniden gündeme getirilmiştir. Ülkemiz bakımından ‘Tek adam, tek parti diktatörlüğü’ demek olan başkanlık sisteminin kabul edilmesi bir yana demokratikleşme açısından tartışılır bir yanı dahi olamaz. Buna karşı kesinkes mücadele edilmelidir.
Bununla birlikte, halkın mutlak egemenliğiyle demokratik hak ve özgürlükleri, yurttaşların iş, sağlıklı yaşam ve barınma hakkını güvence altına alan demokratik bir anayasa halklarımızın öteden beri temel bir talebidir. 1 Kasım sonrası oluşan Meclisin gerek seçimler öncesi, gerekse seçim sonrası yaşanan gelişmeler göz önüne alındığında, sömürülen ve ezilen halk kitlelerinin ihtiyacına yanıt verecek demokratik, halkçı bir anayasa yapabilme olanağı yoktur.
Yeni bir anayasa parlamento tarafından değil, halkın bu iş için demokratik koşullarda seçtiği bir kurucu meclis tarafından hazırlanmalıdır. Yeni anayasanın tartışma ve oluşum sürecine işçi sınıfı ve emekçiler başta olmak üzere bütün halk kitleleri aktif olarak katılmalı ve yine halkın onayına sunularak kabul edilmelidir. Partimiz, ancak bu yolla yeni ve demokratik bir anayasanın yapılabileceğini savunmaktadır.”

Evrensel'i Takip Et