Hendek mi sivil siyaset mi?
Son birkaç gündür Diyarbakır’dayım. Herkesin gündemi, çatışmalar, ölümler, hendekler. Tahir Elçi’nin katledilmesinden sonra endişeler daha da artmış. Bir belirsizlik var. Kimse bir gün sonra ne olacağını bilemiyor. Örneğin sabah 7’de kaldırıldığı açıklanan bir sokağa çıkma yasağı pekala saat 10’da patlayan mermiler ile yeniden başlayabiliyor. Üstelik yeniden başlarken bir açıklama yapılması, bir karar alınması da gerekmiyor. Polisler, özel timler mahalle, sokak girişlerini fiilen kapatıyor, ardından uzun süreli bir operasyon söz konusu olacak ise valilik sokağa çıkma yasağı getiriyor. Uzun süreli değil lokal bir operasyon ise birkaç saat sonra sokaklara giriş çıkış başlayabiliyor.
Sokağa çıkma yasağı derken, bu yasaklarla sokakların bir anda boşaldığını sanmayın. Aslında bu yasak kararı ile sadece mahallelere, sokaklara giriş çıkışlar engelleniyor, daha çok da ana caddelerden girilen sokak başları tutuluyor. Yoksa sokağın öte yakasında, yasak ilan edilen mahallelerde kimsenin bu yasakları taktığı yok. Aslında öte yakada devlet de yok. Barikatlar, bu barikatların ardında kurulan öznel bir yaşam ve elbet bu yaşamın en belirgin noktası olan silahlı direniş var.
Yaşananları farklı değerlendiren kesimler var. Konuştuklarımın bir bölümü, hendeklere, mahallelerde devam eden çatışmalara karşı... “Ne olur, şu hendekleri daha fazla yazın. PKK, hendekleri kapatsın. Madem o kadar insanı tüm zorluklarına rağmen Meclise gönderdik, sorunu onlar devralsın. Gençlerimiz hendeklerde ölmesin” diyor. Elbet, AKP politikaları değişmedikçe direnişin devam etmesi gerektiğini, hatta HDP’li vekillerin sine-i millete dönüp Meclisi terk etmesi gerektiğini savununlar da var. Birbirine zıt bu değerlendirmeleri yapanların ortak noktası, geçtiğimiz seçimde HDP’ye oy vermiş olmaları. Hem hendekler kapatılsın, sivil siyaset etkin olsun, hem de vekiller Ankara’yı terk edip barikatların ardına geçsin, direniş saflarına katılsın diyenler; iki bakış açısı da esasen AKP politikalarına tümden karşı ve AKP ile Erdoğan’ı yaşananların sorumlusu olarak görüyor. AKP’yi savunanlar yok mu? Elbet var. Ancak onların artık günlük siyasetteki belirleyicilikleri yok denecek noktada. Hatta onlara devlet gözüyle bakılıyor.
Aynı partiye, HDP’ye oy vermiş bu kesimlerin bakış açılarındaki farklılığa gelince; bu bir kafa karışıklığı mı? Bunu kafa karışıklığı, hatta siyasetsizlik olarak değerlendirenler var. Ben o kanaatte değilim. Bir kafa karışıklığından öte devlete olan kızgınlığın farklı görüşlerle dışa vurumu söz konusu. Biri kızgınlığını dile getirirken parlamentonun etkin bir şekilde işletilmesini, sivil siyasetin sorunların çözümünde öncülüğü ele almasını, diğeri ise parlamentoya güvenin kalmadığını, sorunun sivil siyaset tarafından değil silahlı direniş birlikleri tarafından çözüleceğini savunuyor. Bu farklılığın sınıfsal karakterle, yaşam biçimiyle, gelir oranıyla elbet ilgisi var. Aynı kaynaktan beslenen, aynı siyasal yapıya sempati duyanların farklı düşünmelerini başka nasıl izah edebiliriz? Ancak şöyle de bir gerçek var. Aynı siyasal kaynaklardan beslenen bu kesimlere, yani farklı görüşleri savunan bu insanlara öncelikli siyasal tercihlerini sorup ‘Hangi partiyi destekliyorsunuz’ diye sorarsanız, hiç kuşkunuz olmasın alacağınız cevap büyük çoğunlukla “PKK’yi destekliyorum” olacaktır.
Bu durum elbet siyasetin 1980’lerden sonra hangi zemin üzerinde oluştuğunun da göstergesi. Kürtlere sivil siyaset yolunun kapalı olması, kırsaldan şehre gelişen baskı ve zorbalık, silahlı mücadelenin öncülüğü ele almasını ve giderek sivil alanın da silahlı mücadelenin birikimleri üzerinden gelişmesini beraberinde getirdi. Eğer bir çözüm olacaksa hiç kuşkunuz olmasın o çözüm bu realite üzerinden gelişecek...
Bu bakış açısı diğer partilerin görmezden gelindiği, önemsenmediği anlamına gelmesin. Elbet HDP önemlidir, elbet diğer Kürt siyasal partilerinin her biri bir değerdir. Ancak kabul etmek gerekir ki Türkiye’de Kürt siyasetinin ana gövdesini oluşturan siyasal yapı PKK’dir. Bu da bizi şu noktaya götürüyor. Hendekler kapatılacaksa, silahlı direniş son bulacaksa buna karar verecek olan PKK’nin kendisidir. PKK de bu kararı verirken devletin, hükümetin, AKP’nin, Erdoğan’ın tutumuna bakacak.
Evrensel'i Takip Et