13 Aralık 2015 01:00

'Yerli ve milli milletvekili' meselesi (9)

'Yerli ve milli milletvekili' meselesi (9)

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,
“Cennet vatan”ımızda “savaş” yerine kalıcı bir “barış”tan  söz etmenin gari nerdeyse suç sayılıp, dolayısıyla bu konuda gayret sarf edenlerin seslerinin soluklarının enselerine sıkılan tek bir kurşunla kesilmesinin bir bakıma sanki “kanun hükmündeki kararnameler”e dönüştüğü bir “hukuk devleti”nde, geçtiğimiz günlerde katledilen bir barış “Elçi”sinin ardından, geçen hafta yarıda bıraktığım “yerli ve milli milletvekili” meselesine bıraktığımız yerden devam edeceğim.
Nitekim bir müddetten beri “Uzayıp giden o tren yolları” türküsünü sanki çağrıştıran, “Yerli ve milli milletvekili” meselesinin öyle laf olsun torba dolsun, ya da dostlar alışverişte görsün hesabıyla sarf edilmiş, içi, içeriği boş bir söz olmadığını, hele hele bunu da cumhurumuzun sayın “reis”inin halkımızın kulağına üflediği bir ferman nedeniyle bu meseleyi kendimce önemli bulduğum için bu konuya yine balıklama daldım, dalıyorum.
Önemsiyorum; çünkü seksen milyona doğru kapı aralayan, hatta cumhurumuzun muhterem “başkan”ının her fırsatta dillendirdiği her aileye, her yuvaya en az “üç çocuk”lu “nüfus planlaması” mucibince bu gidişle ister istemez yakın zamanda sayıları yüz milyonu da sollayacak vatandaşlarımız arasından, yürürlükteki yüzde onluk baraj sistemimizin “adil” hükümlerine binaen, tıpkı önce haşlanıp ardından da kırmızıya boyanmış Paskalya yumurtaları misali yan yana dizilmiş bu vekil “aday” larını birbirleriyle tokuşturup, böylece içlerinden geriye kalan “sağlam”lar arasından özenip bezenip seçeceğimiz tamı tamına beş yüz elli adet “yerli ve milli” milletvekilinin milletin yüce meclisinde alacakları “kararlar”ın necip halkımızın gerek bugünü, gerekse yarınları açısından ne denli önemli olduğu zaten hepimizin malumu.
Cumhurumuzun sayın “reis”inin, cumhurumuzun muhterem “başkan”ının, payitahtımız Ankara’da milletimizi temsil etmesini istediği bilumum vekillerin, illa da “yerli ve milli” hasletler taşımasının elzem olduğuna dair verdiği “sipariş” üzerine beş ay içinde birbirinin peşi sıra gerçekleştirdiğimiz iki seçim sonucunda, vatan sathından seçilen bu vekillerin hangilerinin gerçekten da ne denli yerli, ne denli milli olduklarını televizyon ekranlarından dur durak demeden dokuz saat boyunca teker teker içtikleri yeminin ardından milletçe “tespit” ettik nitekim!
Her biri güzel yurdumuzun başlı başına birer cennet köşesi olan illerimizden “start” alan bu vekillerimizin; dişisiyle, erkeğiyle mikrofonların karşısında takındıkları fevkaladenin fevkindeki ciddiyetin yanı sıra, keza en etkili ses tonlarıyla seslendikleri bu yemin esnasında, kazara da olsa herhangi bir virgül, noktalı vrgül veya kelime hatasına düşmeden düzgünce yemin edip, akabinde de en zorlu şartlar altında meydan muharebesini kazanmış kahraman edalarıyla pembe koltuklarına doğru salına salına yürüyüp gitmeleri bittabii ki önemsenmesi gereken bir durumdu.
Ancak kimileri mehter marşıyla kürsüye gelir gelmez; elma, nar, portakal suyuyla hazırlanmış bu “kokteyl” yemini lıkır lıkır içtikten sonra yerlerine doğru bu kez de İzmir marşıyla şen şakrak, yönelinip, böylece su katılmamış “yerli ve milli” birer “makbul vatandaş” olduklarını bu vesileyle kanıtlarken, öte taraftan huylu huyundan vazgeçmez misali daha önce sırf bu yemin meselesi yüzünden yıllarca kodesi boyladığı halde, yine bilmem kaç sene sonra çıktığı bu kürsüde burnuna dayatılan bu yemin metnini bir bakıma elinin tersiyle itip, dolayısıyla “kerhen” de olsa yalan dolan yollara baş vurmayıp, nitekim içeriğine asla inanmadığı bu yemin faslını kendince “es” geçen hatuna, hani şu adı Leyla, soy adı Zana olan kişiye ne buyrulur zo!
Yürürlükteki Anayasamıza göre milletin vekilliğine soyunan her vatandaş, bir zamanlar gökten zembille, daha da dolğrusu “apolet” zoruyla indirilip, sonra da deveye hendek atlatmaktan farksız bu yüzde onluk barajı aşan partiler veya bağımsız adaylarlar içinden seçilip meclise “vekil” olarak kapağı atanların öncelikle yemin etmeleri kesinlikle şart, yoksa vekillik yerine, mensubu oldukları partilerin genel başkanlarının kaş ya da göz ucuyla işaret buyurdukları doğrultuda emme basma tulumba misali el, kol sallamaktan dahi yoksun olacakları için amiyane deyimiyle sadece salla başını al maaşıyla yetinip, diğer alanlarda avuçlarını yalayacakları Allah’ın emri ka yavrum!
Peki yemin konusu gerçekten de olmazsa olmaz bir koşul mu olmalıdır; bu yemin kok-teylini içmeden milletin yüce meclisinde görev üstlenmek neden “yassağ hemşerim” duvarına tosluyor, ülkemizin her alanda muasır medeniyeti sollayıp, hatta takla attırabilmesinin sihirli anahtarı acaba bu üç satırlık yemin metninde mi gizlidir, yemin edenler “yerli ve milli milletvekili” testini başarıyla noktalarken, diğerleri “kırık not” alıp sınıfta mı çakıyorlar, istersen bu meseleyi biraz da haftaya kurcalayalım Kirvem!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa