16 Aralık 2015

Devletin senaryosu kitlesel katliam mı?

Gazeteci Günay Aslan, bu yılın 14 Mayısı’nda kaleme aldığı yazısında Genelkurmayın Kürtlerle savaş simülasyonundan söz ediyordu. Yazıda, simülasyonun içeriğine şöyle dikkat çekiyordu Aslan: “Bir süre önce Genelkurmay bünyesinde çalışması yapılan bir ‘savaş simülasyonu’ndan söz ediliyor. Simülasyona göre Çözüm Süreci’nin çökmesiyle birlikte çatışmalar yeniden başlıyor. Yeniden başlayan çatışmalar Hakkari-Şırnak-Van üçgeninde yoğunlaşıyor. Türk ordusu bu üçgeni karadan ve havadan kuşatıyor. Kara kuvvetleri geniş kapsamlı operasyonlar başlatıyor. Hava kuvvetleri de Yüksekova –Şemdinli- Silopi kırsalından başlayarak bölgedeki köy, kasaba ve kentleri bombalıyor! Simülasyon geleneksel ‘isyan’ senaryosuna göre kurgulanıyor. Bu yüzden uygulama da ‘geleneksel’ oluyor; isyan kitlesel katliam, tutuklama ve sürgünle bastırılıyor. Gizli yapılan simülasyonda savaşın bilançosu 10 bin ölü, binlerce yaralı, on binlerce tutsak, bombalanmış köyler, kasabalar, kentler ve 650 -700 bin arası sürgün olarak hesaplanıyor. Simülasyon uygulaması Kürdistan’la sınırlı kalmıyor; Türkiye’nin tamamını kapsıyor.”
Günay Aslan’ın yazısında belirttiği Genelkurmay simülasyonunda, Türkiye’nin batısına dağılmış Kürtleri bastırmak için kullanılacak yol ve yöntemler de var. Simülasyonda öne çıkan yan, Kürt isyanını hem Kürdistan’da, hem de Türkiye’de yoğunlaştırılmış devlet terörü ile bastırmak...
Doğrusu, Genelkurmay böyle bir çalışmayı senaryolaştırmış olsa bile böyle bir senaryonun uygulanırlığının hâlâ bile çok kolay olmadığına inananlardanım. Her ne kadar sözü edilen simülasyonda devletin kırmızı kitabına uygun yaklaşımlar görsek bile biliyoruz ki kitlesel ölümlere, katliamlara yol açacak yoğunlaştırılmış devlet terörünü uygulamanın sonuçları, katliamı uygulayanlar açısından da ağır bedellere yol açar. Daha açık demek gerekirse evet, bu savaş konsepti ile çok ölüm olur, çok insan yerinden yurdundan olur, açlık, sefalet, zulüm en had safhada yaşanır ancak iyi bilmek gerekir ki bu senaryoyu uygulayacak bir anlayış, kendi sonunu da getirir. Nitekim benzeri uygulamalara yönelen onlarca diktatörün sonunu hepimiz gördük.
Bu türden bir simülasyonu yazmak kolay, uygulamak zor ama...
Devlet, bu türden simülasyonları uyguladı mı?
Uyguladı...
1924’lerden 1938’lere kadar Kürdistan’da uygulanan senaryo aynen Kürtlerle savaş simülasyonunun birebir benzeridir. 1924 Beytüşsebap Ayaklanması ile harekete geçen devlet, yoğunlaştırılmış terör ile 1938’lere kadar on binlerce insanı katletti. Diyarbakır’dan Dersim’e, Ağrı’dan Zilan ve Koçgiri’ye kadar yüz binlerce insan yerinden yurdundan edildi.
Benzer yoğunlukta olmasa bile ’90’larda da eşit yaklaşık aynı yöntemler uygulandı. ’90’ların senaryosu, 1978’de yazılmıştı. Dönemin basını 1978’deki Kanatlı Jandarma Tatbikatı’nın görüntülerini paylaşmış, bölgedeki isyancıların hangi yöntemlerle yok edileceğini, isyanın nasıl bastırılacağını Genelkurmay’ın tatbikatlaştırdığını haberleştirmişti. Genelkurmay bu tatbikatta, bir kısım askerini düşman Kürt kuvveti yapmış, bir kısım askerini ise muharip dost kuvvet yapıp Kürtlerin üzerine salmıştı. İşin ilginç yanı, tatbikatta düşman Kürt kuvveti olarak temsil edilenlerin tümü bölgesel kıyafetli, sivil giyimli insanlardı.
Devlet senaryosunu 1978’te yazdığı savaş konseptini ’90’larda yaşama geçirdi. Bu konsept ile 4 bini aşkın köy boşaltıldı, milyonlarca insan göçertildi, on binlerce insan katledildi. ’90’lardaki uygulamanın Aslan’ın yazısında dikkat çektiği Kürtlerle savaş simülasyonundan tek farkı binlerle ifade edilen toplu katliamların olmaması.
Başta dedim, Günay Aslan’ın dikkat çektiği senaryonun uygulanırlığının hâlâ bile çok kolay olmadığına inananlardanım. Ancak kırmızı kitabında bu tür senaryolar olan ve yeri geldiğinde uygulayan bir devletin, son kertede gözü kara davranacağı da örnekleriyle önümüzde duruyor.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İhyanın aslı

İhyanın aslı

Maraş depremlerinin ardından geçen iki yılda ne yiten on binlerce canın hesabı sorulabildi ne de kalanların bir derdine derman olundu. İki yıl sonra iktidar, ”Asrın İhyası” sloganıyla toplumu aldatmaya çalışıyor. Oysa asıl ihya ihaleler, inşaatlar, rezerv alan ilanları, teşvikler, vergi indirimleriyle, depremi gerekçe eden siyasi baskılarla geldi.

Teslim edilen konut sayısı ihtiyacın 3'te biri.

Deprem bölgesinde 'rezerv alan' kılıfıyla halkın evleri, arsaları gasbedildi.

Deprem işçiye yoksulluk, sermayeye 'fırsat' oldu.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Sezgin Tanrıkulu: "Depremin maliyetini en aza indirmek için her ay vergi veriyoruz. Nereye harcandığını bilmiyoruz"

Evrensel'i Takip Et