03 Ocak 2016 01:00

Şeytan taşlama meselesi

Şeytan taşlama meselesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,
Hemen hepsi de gökten zembille inen bilumum “kutsal” kitaplara göre, “Adem Baba ile Havva Ana”mız; şeytana uyup, böylece birlikte ısırıp ısırıp afiyetle yedikleri Amasya elmalarının hemen akabinde, işledikleri bu “suç” ya da “ilk günah” nedeniyle yüce Tanrı tarafından cennetten kovuldular...

Cennetten palas pandıras “ihraç” edilir edilmez, Paşabahçe yapımı kavanoz dipli dünyamıza ayak bastıkları o ilk günden itibaren, bİzler de onların torba ve torunları olarak zamanla aynı suçu, aynı “halt”ı dur durak demeden işleyip, böylece minik, siyah, bereketli “semizotu” tohumları misali ha babam de babam çoğalıp durduk ama, diğer yandan da hani mil pardon, “nerede çokluk, orda bilmem ne..” deyiminin sanki hakkını verircesine şu kırtıpil alemde sudan bahanelerle birbirleri-mizin ümüğünü sıkıp sırtlarını mindere yapıştırmayı nedense hüner belledik...

Aslında eninde sonunda hepimiz aynı soyun sopu, aynı tarlanın “mahsul”ü olduğumuz halde, üstelik daha henüz yolun başında, daha ortalıkta fol, folluk, yumurta ve bittabii ki tavuk yokken, Adem Baba ve Havva Ana’mızın elma ağaçlarının altında müştereken işledikleri o ilk günahın ardından dokuz ay on gün sonra doğan ilk oğulları Kabil, küçük kardeşi Habil’i kim bilir hangi zıttırım, hangi enti püften veya hangi kıskançlık nedeniyle “pat!” diye öldürmesiyle, ta-rihte işlenmiş ilk “cinayet” ve faili otopsi raporlarıyla tescilli bir “katil”le başlayan, ama sonunun hangi “alamet”e veya “kıyamet”e varacağı henüz astrologlar tarafından kesinlikle saptanamamış tatsız, tuzsuz bir sürece doğru yelken açtık...

Evet. O günden, o uğursuz, o meymenetsiz günden itibaren, bu ilk cinayeti sanki örnek alıp, sonrasında da, “homo homini lupus”, “insan insanın kurdudur” diye diye birbirlerinin gırtlaklarını sıkan, bunun en acımasız uygulamalarını da özellikle cihan savaşlarına “imza”larını atan nesiller olarak bir taraftan el birliğiyle kanıtlarken, öte yandan da “Olur mu, olur mu, kardeş kardeşi vurur mu” sloganıyla sözde yeri güğü inletip, dolayısıyla “çelişki”ler havuzunda boğulmamak için çabalayıp durduk...

Ama no! Olmadı, nitekim “akıl”ları sadece kafataslarının içinde değil, hatta tam aksine “akılları bir karış havada” olan bilumum “insan”lar olarak bizler, “Made in Paşabahçe” damgalı bu kavanoz dipli dünyada; temelini Kabil-Habil ikilisinin attığı bu kardeş kavgasının belki de “gen”leri-mize, “fıtrat”ımızın derinliklerine yerleşip yuva kurmuş kalıntılarının ister istemez esiri olduğumuz için kendi aramızda bitip tükenmeyen sürtüşmelere, sataşmalara, savaşlara yol açtık..

Zamanı, argo deyimiyle “cumartesi çocuğu” yani “piç” eden bizim dışımızda bir başka galaksi, bir başka dünya, ya da herhangi bir toplum şu kıçı kırık evrende acaba gerçekten var mıdır bilemiyorum; ama, şaşı gözlerimle izleyebildiğim kadarıyla bu kulvarda, bu arenada bizler, tam da uçsuz bucaksız “zaman tüneli”nde bu baptaki birinciliği kimselere kaptırmamak için dörtnala at koştururken, geride kalan dünya alemin ne yaptığı henüz meçhul...

Vee...”Saatli Maarif Takvimi”nin son yaprağını daha dün çöp sepetine atıp, ardından da kimilerimiz sil baştan büyük umutlarla hayallere dalarken, ben özüm Adem Baba ve Havva Ana’ mızın, cennetten kovulmalarına sebep olan o “ilk günah”ın payıma düşen kısmının hesabını sormak için şeytan taşlamaya gidiyorum Kirvem!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa