13 Ocak 2016

AKP’nin devlet aklıyla ittifakı

Pervasız şiddetiyle, polis ve jandarmaya verdiği sınırsız öldürme yetkisiyle güvenlik siyasetini yeniden şiddete endeksleyen AKP Hükümetinin, son bir-iki yıl içinde devletin kurucu aklı ile ciddi bir ittifak içine girdiği açık. AKP ile bu kurucu aklın ittifakında belki değişen tek şey, herkesin Türk olduğu iddiasından vazgeçmektir. AKP’nin ümmet sosuyla servis ettiği bu yeni akılda, herkes Türk görülmese de herkesin Türk’e ve Türk’ün yeni İslam devletine hizmet etme zorunluluğu getiriliyor.
Bu noktaya nasıl gelindi?

Cumhuriyetin kurucuları herkesi Türk olmaya zorlarken, devletin belirlediği sınırlar içinde, Müslüman, Sünni, Hanefi olmaya da zorladı. Bu nedenle ülkede yalnız Kürtler ya da Türk olmayan diğer halklar değil, devlet gibi düşünmeyen Müslümanlar ile birlikte farklı inanç grupları da zulme uğradı.
Devletin bu aklına karşı iki kesim, ağırlıkla zulme uğrayan Kürtler ile kısmen devletin belirlediği sınırlar içinde kalmayı reddeden ümmetçi siyasal İslam mücadele etti.

Peki, bu iki kesim arasında geçişkenlik, daha da ötesi bir etkileşim olmamış mı?

Bu iki kesim arasında bir geçişkenlikten söz etmek mümkün ama ciddi anlamda bir etkileşimden söz etmek zor. Bu bağlamda değerlendirdiğimizde Kürt ulusal mücadelesinin içinde yer alan dindarların önceliğinin Kürt halkının özgürlüğü, siyasal İslam’ın  içinde yer alanların önceliğinin ise daha çok ümmetin birliği olduğunu rahatlıkla görürüz.

Kürt dindarları açısından tablo ’90’lardan sonra değişmeye başladı. Kürt ulusal hareketi ile ittifak içine giren dindarların sayısında ’90’lardan sonra ciddi bir artış olmaya başladı. Devletin kurucu aklı ile çatışan ümmetçi siyasal aklın Türk tarafında ise 1960’larda başlayan iktidar odaklı mücadele 1990’larla birlikte daha fazla görünür oldu. Cumhuriyetle çatışmalı ümmetçi Türk İslam anlayışı 2002’de Erdoğan liderliğindeki AKP ile emellerine kavuştu.

Kabul etmek gerekir ki AKP ile iktidara gelen ümmetçi siyasal İslam deneyimliydi. Tepkileri de yerli yerinde kullanarak bir birikmişlik üzerinden iktidara gelmeyi başardı. Kendi iktidarlarını uzun süreli kılmak için de ustaca davrandı. Bu nedenle ilk yaptıkları kendi ideolojilerini egemen kılmak değil, devletin kalıplarını değiştirecek demokratik yönelimleri zorlamak oldu. AB ile üyelik müzakereleri sürecinden, demokratikleşme ve Kürt sorununu farklı bir bakış açısı ile değerlendirmeye kadar kendilerine desteği artıracak her yolu kullandılar. Fırsatı ilk buldukları anda da asıl akıllarına rücu etmekten çekinmediler.
Bir tezat gibi görünebilir ama iktidarın asıl aklına rücu etmesi ile devletin kurucu aklı ile ittifak içine girmesi neredeyse aynı döneme denk geldi. Bunda, devletin kurucu aklının geriletilememesinin payının etkili olduğu açık. Bunun yanı sıra siyasal İslamcıların bazı kalemlerinin de dikkat çektiği zaaflar, artık ayyuka çıkan yolsuzluklar ile iktidar kirlenmesinin neden olduğu sonuçlar da ittifakın oluşumunda etkili oldu. Bir diğer etkili neden ise Kürt ulusal mücadelesinin statü talebinin kapıya dayanması, Kürt halkının özgürlük mücadelesinin geri dönülmez bir kavşağa varmasıdır. Bir diğer anlatımla, Kürt siyasal mücadelesinin HDP’nin güçlü çıkışı ile birlikte statüyü zorlaması, kendi aslına rücu etse de AKP hükümetinin suçlarını gizleme ve iktidarını sürdürebildiği kadar sürdürme adına devletin kurucu aklına sığınması zorunluluğunu beraberinde getirmiştir. Daha açık demek gerekirse, AKP ve onun Kurucu Lideri Erdoğan, kurucu aklı yanına alarak kendi açıklarını, suçlarını gizlemeye çalışıyor, kurucu akıl ise cumhuriyetin kuruluş parametrelerinin değişmesinin önüne geçmeyi zorluyor.

Durum bu ama devletin kurucu aklı ile AKP ittifakının buna rağmen çok uzun süreli olacağını düşünmek gerekmiyor. Önümüzdeki dönem aynen Cemaat-AKP ittifakında olduğu gibi, devletin kurucu aklı ile AKP kavgasına tanıklık edebiliriz, hatta ederiz. Ancak bu kavganın o kadar masum olacağını da düşünmemek gerekir.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İhyanın aslı

İhyanın aslı

Maraş depremlerinin ardından geçen iki yılda ne yiten on binlerce canın hesabı sorulabildi ne de kalanların bir derdine derman olundu. İki yıl sonra iktidar, ”Asrın İhyası” sloganıyla toplumu aldatmaya çalışıyor. Oysa asıl ihya ihaleler, inşaatlar, rezerv alan ilanları, teşvikler, vergi indirimleriyle, depremi gerekçe eden siyasi baskılarla geldi.

Teslim edilen konut sayısı ihtiyacın 3'te biri.

Deprem bölgesinde 'rezerv alan' kılıfıyla halkın evleri, arsaları gasbedildi.

Deprem işçiye yoksulluk, sermayeye 'fırsat' oldu.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Sezgin Tanrıkulu: "Depremin maliyetini en aza indirmek için her ay vergi veriyoruz. Nereye harcandığını bilmiyoruz"

Evrensel'i Takip Et